17’nci yüzyılın başında içinde İngilizler bulunan bir gemi, Peru’dan ayrılır.
Rotaları Çin ve Japonya’dır.
Yanlarına kendilerine 12 ay yetecek kadar yiyecek almışlardır.
Beş ay kadar sakin sularda yol aldıktan sonra birden ters esen rüzgárlarla karşılaşırlar ve rotaları şaşar.
Başka rüzgárlar, gemiyi bambaşka coğrafyalara götürür.
Umutsuz anlarından birinde, karşılarında bir kara parçası bulurlar.
Geldikleri adanın adı "Bensalem"dir.
Geminin kaptanı buraya "Yeni Atlantis" adını takacaktır.
Çünkü buldukları ada, antik Yunan’dan beri felsefecilerin aradıkları "mükemmel devletin" yaşayan örneğidir.
* * *
Hafta sonu Viyana’daydım.
Gidip gelirken, Francis Bacon’un "Yeni Atlantis" kitabını okudum.
Mükemmel devlet, tabii ki ütopik bir kavram.
Daha mütevazı, daha gerçekçi olalım ve biz sadece "iyi bir devletten" söz edelim.
İşe böyle baktığınız zaman, aslında mükemmel devletin de sandığımız kadar ütopik olmadığını görebiliriz.
Bensalem Adası’ndan ve onun "altı günlük işler okulu"ndan alacağımız epey ders var.
Bensalem, Hıristiyan bir toplumun ülkesi.
Hiç önemli değil.
Siz aynı şeyi, Müslüman bir toplum için de düşünebilirsiniz.
Orada din, toplumsal hayatta önemli bir rol oynar.
Ama nasıl bir din?
Bensalem halkı, İsa’nın göğe yükselişinden 20 yıl sonra bir tesadüf eseri Hıristiyanlıkla tanışır.
Ellerinde İsa’nın havarilerinden Aziz Bartholomeus aracılığıyla yollanan bir İncil ve Tevrat vardır.
Yani, "dinin bozulmamış, saf, yorumlanmamış, kirletilmemiş, istismar edilmemiş" haliyle tanışmışlar ve onu asırlar boyunca hiç bozulmadan devam ettirmişlerdir.
Onların hayatında önemli "yeri olan din" işte böyle bir dindir.
Yobazların ilkel aklıyla yorumlanmamış, insanlara zorla empoze ettirilmeyen, ötekine saygılı, para toplayan ticari yobazların eliyle üçkáğıtçılık malzemesi haline getirilmemiş...
Ve en önemlisi, siyasetçi tarafından insafsızca, imansızca istismar edilmemiş, seçim meydanında propaganda broşürü haline getirilmemiş bir din.
Yeni Atlantis’in "altı günlük işler okulu"nun ilk dersi budur.
* * *
İkinci ders ise rüşvet ve yolsuzluktur.
Adaya giden gemiciler, kendilerine akıl almaz bir insanlık gösteren ada sakinlerine minnettarlıklarının karşılığında para veya eşya vermeye kalktıklarında hepsinden aynı cevabı alırlar.
"Bana çifte maaşlı bir insan mı dedirteceksiniz?"
"Çifte maaş", rüşvetin nazik ifadesidir ve bu toplumda rüşveti ne almanın ne de vermenin yeri asla yoktur.
Dinen temiz kalmış toplum, ahlaken de temiz kalmıştır.
* * *
İyi devletin üçüncü ayağını ise iyi insan ilişkileri oluşturur.
İnsanlar birbirlerine iyi davranırlar.
Kimse kimsenin kuyusunu kazmaz.
Kimse kimseyi "öteki" ilan etmez.
Devletin yöneticileri, halkını "biz" ve "onlar" diye bölmez.
"Ötekine" kerhen tahammül ettiği, bazı hakları bahşettiği duygusu vermez.
Ötenin endişesini, sorununu da kendi sorunu olarak içinde hisseder.
* * *
Bensalem’in "altı günlük işler okulu"nun müfredat programı budur.
Kimse üzerine alınmasın.
Ben Türkiye’den değil, bir hayal ülkesinden söz ediyorum.
Zaten bizim ülkemizde de öyle dinin istismarı, rüşvet, yolsuzluk, kayırma, eşe dosta milyar dolarlık kıyakların yeri asla yoktur.
Mükemmel devletimiz olmasa bile "mükemmel" yöneticilerimiz vardır.
"Yeni bir Atlantis" keşfetmeye hiç ihtiyacımız yoktur.
Bu yazdıklarım ise Viyana kapılarından üçüncü bir bozgundan ibarettir.
(*) Francis Bacon: "Yeni Atlantis, Kabalcı Yayınevi, Şubat 2008 (Küçük bir not: Kabalcı Yayınevi’ne, son yıllarda ticari kaygıları bir yana bırakarak yayınladığı klasik eserler için en içten teşekkürlerimi iletiyorum. Bir de mükemmel çeviri için Çiğdem Dürüşken’e teşekkür ediyorum.)
BİR GÜNLÜK TENEFFÜS
Pazar günü her baharda yazdığıma benzer yazılardan birini yazdım.
Hafta sonunu Viyana’da geçiriyordum. Zaman zaman, çoğu insanın hissedebileceği gibi bir iç kaçış yazısıydı bu.
Bir ’pazar’lık teneffüse çıkış da diyebilirsiniz.
Bazı okurlarım bunu 6 aylık tatile çıkıyormuşum gibi yorumlamış.
Hayır, bu sadece bir ’pazar’lık kendi kendime kalma yazısıydı.