Paylaş
Bugünlerde Türkiye'nin bütün ‘‘in’’ gece kulüplerinde bir şarkı çalıyor. Pink Martini adlı bir grubun ‘‘Amado Mio’’ adlı şarkısı. CD'yi bana bir Fransız arkadaşım getirdi.
Daha ilk dinlediğimde, ‘‘İşte hayatımın bu döneminin ritmi’’ dedim.
Geçen yıl dalga boyum Che Guevara'ya ayarlanmıştı.
Yaz şarkım kesinlikle ‘‘Hasta Siempre’’ idi.
Bu yıl kesinlikle Pink Martini.
CD'nin birinci şarkısı Amado Mio, ama onun kadar hatta ondan fazla La Soledad...
Nedir benim yaz saatimi bu Latin dalgalarına ayarlayan şey?
Çok yalın ve dominant bir piyano, bongo, marakaslar, mutlaka bir kontrbas...
Ve tabii ki beni 1960'ların İzmir Fuarı'ndaki Mogambo ve Kübana barlarına götüren o aura.
Yani beni saran iklim.
* * *
İnsana artık öf dedirten bir nostaljiden mi söz ediyorum?
Hayır kesinlikle...
Karşımda yepyeni, taze ve modern bir şey var.
Chopin'i taksim olarak kullanıp, müthiş bir Latin bıçkınlığına geçen o müthiş şarkı.
Bir Borges silueti...
La Soledad...
Arkasından Marquez, Bio Casares hayaletleri...
‘‘Donde Estas Yolanda.’’
* * *
Her şarkıyı dinlediğinizde anlıyorsunuz ki, dünyanın her köşesinde bir Akdeniz var.
Sizin Akdeniz'iniz.
Sizin Ege'niz ve Karadeniz'iniz.
İyi huylu bir Akdeniz, dünyanın her yerinde metastaz yapıyor.
Allah'tan ki metastaz yapıyor. Ruhumuzdaki iyi huylu duygu hücrelerini her saniye bölerek çoğaltıyor, zamanı, coğrafyayı aşarak hayatını idame ettiriyor.
Pazar değil, seyran değil bütün bunları neden yazıyorum.
Çok basit, çünkü dünyada Akdeniz'i giderek daha fazla Türkiye temsil ediyor.
Marsilya eskimiş, püskümüş.
İskenderiye Durell'ın Justine'ine rağmen suni teneffüste.
Atina, tarihinin altında ezilmiş bir küçüklük kompleksine esir olmuş.
Roma, koskoca imparatorluk mirasını har vurup harman savurmuş bir mirasyedi pejmürdeliğinde.
Káhire, daha üstünü başını toparlamaya çalışıyor.
Zaten geriye kala kala bir Türkiye ve onun yükselen şehirleri kalmış.
* * *
Şimdi bir milenyum başlıyor.
Her şey sıfırlanacak. Yeni defterler açılacak, zarlar yeniden atılacak.
Saatler yeniden ayarlanacak.
Akdeniz'in tarihi yeniden yazılacak.
Önceki hafta Cem Kozlu bana çok ilginç bir kitap gönderdi.
Homeros'un ünlü Odysee'sinin yeni bir İngilizce çevirisi.
Çeviriyi yapan Robert Eagles.
Ama çeviri kadar önemli bir girişi var.
Bunu da Bernard Knox yazmış.
İddiası şu:
Homeros ve döneminin Yunanistan'ı, okuma yazma bilmeyen bir toplumdu.
Homeros'un kendisi de büyük bir ihtimalle okuma yazma bilmiyordu.
Ama okuma yazma bilmeyen o toplumdan, kapatmaya hazırlandığımız milenyumu bile etkileyen bir felsefe ve kültür yaratıldı.
Çünkü şartlar eşitti.
* * *
Şimdi şartlar yine eşitleniyor.
Microsoft'un dünyanın en büyük 9 devletinden biri kadar güçlü olduğu bir bilgi ortamında, dünyanın her yerinde kendi duygu iklimini çoğaltan Akdeniz, yeni bir süper güç olarak doğuyor.
Bu yeni milenyum ikliminde türbanı hayat memat meselesi yapmak, tahkimi hálá emperyalizmin uşaklığı, devletçiliği, hálá ekonominin bekçi Murteza'sı sanmak, laikliği bir o tarafından bir bu tarafından çekiştirmek çok manasız kalıyor.
Yapmamız gereken tek şey, bu mutlu Akdeniz metastazının dalgaları üzerinde sörf yapmak.
Evet sadece bu...
Paylaş