Allah'ın gözyaşları

O günlerde hepimiz atlamışız. Belki de bugüne kadar gizli tutulduğu için öğrenemedik.

Haberin Devamı

2003 yılında İran’ın Bam kentinde meydana gelen depremi herhalde hatırlıyorsunuzdur.

Yerle bir olmuş o hüzünlü şehrin görüntülerini unutmak mümkün mü?

İşte o günlere ait gizli kalmış bazı bilgiler bugünlerde açıklanıyor.

* * *

İran’ın hiçbir zaman açıklamadığı, ama başka kanallardan elde edilen bilgiler arasında, o günlerde bölgeye gönderilen ilkyardım malzemelerinin listesi var.

Bu listenin en üst sıralarında “Metadon” denilen bir ilaç var.

Diyeceksiniz ki, bir deprem bölgesine ilaç göndermekten doğal ne olabilir?

Hayır, mesele o kadar basit değil.

Çünkü Metadon eroin ve morfin bağımlılarını tedavi etmek için kullanılan sentetik bir ilaç.

Şimdi anlaşılıyor ki, deprem bölgesine giden ilkyardım ekiplerinin karşısına çıkan en ağır sorunlardan biri, uyuşturucu bulamayan bağımlılar olmuş.

İlkyardım ekiplerinin enkaz altından çıkardığı bu insani dram, İslam Cumhuriyeti İran’ın karşı karşıya bulunduğu en ağır gerçeklerden biri.

Şimdi gelin bu gerçeğin derinlerine doğru bir gezi yapalım.

* * *

Birleşmiş Milletler’in 2005 yılı uyuşturucu raporuna göre İran, dünyada uyuşturucu bağımlılığının en yüksek olduğu ülke.

Bu rapora göre 15 yaş üstü nüfusun yüzde 2.8’i uyuşturucu bağımlısı.

Tabii şunu not etmeden geçemeyiz.

Uyuşturucu kullanımı İran’ın kültürel köklerinde mevcut.

Ama bağımlılık hiçbir zaman bu noktaya ulaşmamış.

Üstelik 1979 yılında iktidara gelen İslamcı rejim, ilk günlerde uyuşturucuya karşı sıfır tolerans uyguladığı halde, bu noktaya nasıl gelindi?

Alkolü hâlâ yasaklamaya devam eden rejim şimdi ne durumda?

Sıkı durun.

* * *

Hükümet artık kendisi afyon üretmeye başlamış.

Daha da sıkı durun.

Bazı iddialara göre, uyuşturucu bağımlılarına esrarı ve eroin iğnelerini hükümet veriyormuş.

Ve şok iddia:

1999’daki öğrenci ayaklanmasından sonra İslamcı rejim Tahran Üniversitesi civarındaki öğrenci yurtlarına uyuşturucu satıcılarının serbestçe girmesine izin vermiş.

İran’da 500 bine yakın uyuşturucu satıcısı varmış.

Bunların her biri en az üç, dört kişiye satış yapıyormuş.

Ticaretin boyutu 5 milyar doları bulmuş.

Rejimin izni olmadan bu kadar insan nasıl çalışabilir?

Gençliğimizde Marksist abilerimiz bize, kapitalizmin “futbol aracılığıyla kitleleri uyuşturduğunu” söylerlerdi.

Biz de inanırdık.

Şimdi karşımıza başka bir gerçek çıkıyor.

İslamcı rejim, bizzat uyuşturucuyla kitleleri uyutuyormuş.

Bunu söyleyen ben değilim. Görevdeki bir polis memuru söylüyor.

Hem de adını sanını saklamadan.
“Allah’ın sevgili ülkesi” olması gereken bir yerde, bu insanlık dramı neden?

Yine bir İranlı anlatıyor:
“Kendinizi o insanların yerine koyun. İş yok, eğlence yok. Hayat sıkıcı. Rejimin empoze ettiği elbiseleri giymek zorundasınız. Gençler müzik dinlemeye bir bara gidemez. Bir kadeh içki içmeniz yasak.”

Ve tabii hiçbir umut da yok.

Hele hele son seçimdeki sonuçlardan sonra.

Burada en çok “Eğlence yok” cümlesine takılıyorum.

Bazılarının o kadar küçümsediği, yerden yere vurduğu “eğlencenin” demek ki büyük bir tedavi edici yanı varmış.

Yani Türkiye’nin medya zenginliğinin yarattığı o renkli hayatın.

* * *

Tahran’ın güneyindeki “Şehitler Mezarlığı” 8 yıl süren İran-Irak Savaşı’nda ölen insanların yattığı yer.

Bu mezarlık şimdi uyuşturucu bağımlılarının dergâhı haline gelmiş.

Gecelerini ve gündüzlerini bu hüzünlü coğrafyada geçiren yaşayan ölüler, bu mekânı, 1979’da dünyayı sarsan İslami devrimin de mezarı haline getiriyor.

Ve şu acıklı sembolizme bakın.

Bugünlerde İran’da yayılmaya başlayan yeni bir uyuşturucuya şu ad takılmış:

“Allah’ın gözyaşı...”

Allah o gözyaşlarını acaba ne için döküyor?

O hüzünlü mezarlıkta sevinç gözyaşları dökülmeyeceğine göre, sakın kendi adına siyaset yapan bir rejimin sefaleti için olmasın...

Haberin Devamı

Tembel bir köşe yazarının çekmecesinden çıkan mı

Haberin Devamı

BU yazıyı, bundan 7 yıl önce, 28 Eylül 2005 günü yayınlamıştım. İçindeki bilgileri de Wall Street Journal gazetesinin 26 Eylül 2005 Pazartesi günkü nüshasından almıştım.

Başbakan’ın, “Dindar nesil yetiştirmeyelim de tinerci mi yetiştirelim”  sözü üzerine hatırladım. Kelimesine dokunmadan yayınlıyorum. Bugüne kadar, en hasta günümde dahi, daha önceden yazdığım bir yazıyı yeniden yayınlamadım. Allah’a şükür bu ülkede yazacak konu bulmakta sıkıntı çeken insanlardan biri de değilim.

Sadece şunu söylemek istiyorum. Tinerle dindar nesil arasında ille de ters orantılı bir ilişki yok. Yani insanlar dindarlaştıkça uyuşturucu bağımlılığı düşüyor diye bir ilişki kurmak doğru değil.

Türkiye’de uyuşturucu sorunu yok mu? Var elbet; ama emin olun bununla mücadelenin, “dindar nesiller yetiştirmek” olduğunu söylemek, etkili ve popüler bir belagat olmaktan başka hiçbir anlam taşımıyor.  

Yazarın Tüm Yazıları