52 bedenle kaç duble içilir

HAYATINIZDA hiç şöyle bir soruyla karşılaştınız mı? ‘‘52 beden ceket giyen erkekler kaç duble rakı içmeli?’’

Rahmetli babam iyi bir rakıcıydı.

Bu ırsi özellik bana geçmedi.

Ben şarabı çok seviyorum.

Dolayısıyla böyle bir soruya hiç muhatap olmadım.

* * *

Deniz Gürsoy
rakı üzerine çok güzel bir kitap yazmış.

Adı, ‘‘Çilingir Sofrasında Rakı’’.

Bir gecede büyük keyifle okudum.

Bu soruya işte o kitapta rastladım.

Cevabı da şuymuş:

‘‘52 beden ceket giyen erkekler, bir oturumda iki dubleden fazla içmemeliymişler.’’

Merak edenlere öteki bedenlerle ilgili ölçüleri de vereyim.

44-52 beden arası giyen erkekler iki; 52 bedenden büyük giyen erkekler ise bir oturumda üç dubleyi geçmemeliymişler.

Tabii bu açıklamada karanlıkta kalan iki nokta var.

‘‘Bir oturum’’ ölçüsü nedir? İki saat mi, üç saat mi, yoksa bir gece boyu mu?

İkincisi ise, kadın bedenleriyle ilgili bir bilgi yok.

Dün bu soruları sormak için Deniz Gürsoy'u aradım ama temas kuramadım.

* * *

Verdiğim bu bilgiyi, kitabın, ‘‘Rakı nasıl içilmez’’ başlıklı bölümünden aldım.

Rakı içmenin en önemli şartı şuymuş:

‘‘Rakı, güneş batmadan içilmez.’’

Peki güneş batmadan canınız çok rakı içmek istiyorsa ne yapmalısınız?

Onun da çaresi var.

‘‘Bir tek rakı alıp, çerezle gün batımına kadar oyalanabilirsiniz.’’

Kitap, rakı masasıyla ilgili en büyük Türk efsanesine de teorik bir açıklama getiriyor:

‘‘Rakı sofrasında planlı iş konuşulmaz, iddialı politika konuşulmaz; geyik muhabbeti, memleket kurtarma, futbol gibi rahatlatıcı konular seçilir.’’

* * *

Yani, ‘‘N'olacak bu memleketin hali’’ muhabbeti serbest.

Ve son bir kural. Oldukça da şaşırtıcı ve ‘‘tabu yıkıcı’’...

‘‘Şarkılı programlı yerlerde rakı sofrası olmaz. Buna içkili, eğlenceli akşam yemeği denir.’’

Tabii kitabın benim açımdan en ilginç bölümlerinden biri, ‘‘rakı-şarap rekabetine’’ ayrılan bölümüydü.

Bu bölümde iyi bir şarap uzmanının şu tahlili dikkatimi çekti:

‘‘Yıllarca rakı, votka gibi içkilerle damağındaki bütün tat alma sinirlerini tahrip eden bir ırkın ahfadının nasıl olup da iyi şarapla kötü şarabı ayırabildikleri başlı başına bir hikáye...’’

Deniz Gürsoy
buna çok çok alınmış. Bir kulak-boğaz mütehassısına gidip bunun doğru olup olamayacağını soracakmış.

Ben de merak ediyorum. Çünkü hayatımda, rakı içip de, aynı zamanda şaraptan iyi anlayan birine rastlamadım.

* * *

Bu arada, rakı ve şarap içenlerle ilgili ilginç bir gözlemini anlatıyor.

Şarap içenler, önce lokmayı ağzına atıp, sonra şarabı yudumlarlarmış.

Rakıda ise bunun tersi yapılırmış.

Önce rakıdan bir yudum, arkasından her defasında ayrı bir meze.

Ve arkasından soruyor:

‘‘Hani sinirlerimiz tahrip olmuştu...’’

Rakı deyince, tabii ki Atatürk'e dokunmadan geçemezsiniz.

Atatürk en çok Demitreopula rakısını severmiş. İçerken mezelere hiç el sürmez, sadece leblebi yermiş.

Behçet Kemal Çağlar'ın anlattığına göre, bu, ‘‘Stragalya’’ denilen tuzlu beyaz leblebiymiş.

Leblebiyi derin bir çanaktan sağ elinin üç parmağı ile alıp yermiş.

Ve çocuksu bir ayrıntı.

Masada kimse yoksa, leblebiyi havaya atar ağzıyla yakalarmış.

* * *

Böyle ‘‘gusto’’ kitapları çok hoşuma gidiyor.

Hayatın keyfi bir anda bütün sıkıntılarımı alıp götürüyor.

Önceki akşam kitabı okuyup bitirdim.

Sonra kendime uygun limitleri tespit ettim.

52 beden giyiyorum. İçtiğim şarabın derecesi 13. Rakı 45 olduğuna göre, 2 duble rakının karşılığı olan şarap nedir diye kafamdan şöyle bir hesap yaptım.

Aşağı yukarı 3 kadeh şarap.

Eh ben de zaten onu nadiren geçiyorum.

Böylece geriye tek soru kalıyor.

Karım ne kadar içecek ve ‘‘bir oturum’’ kaç saattir?

Tabii bir de beden ölçüsü verilirken, İtalyan mı yoksa Fransız mı olduğu da belirtilmeli.
Yazarın Tüm Yazıları