Paylaş
Yıllardır tepedeki Hora’ya çıkarım.
Yıllardır 11’inci yüzyılda kurulmuş o kiliseyi ziyaret ederim.
*
Yıllardır o kilisenin duvarındaki “Mahşer Günü” freskolarını seyrederim. İnsanların sırtlarında günahları ve sevaplarıyla Tanrı’nın huzuruna çıktığı o günü anlatan freskoların ayrıntılarına bakarım.
Sağ omzundaki sevapları ağır basanların, freskonun en üst tarafındaki cennete gidişleri, günahkârların ise bir altta, korkunç bir canavarın sırtında oturan Judas’ın yanına, cehenneme inişlerini en ince ayrıntılarına kadar görmeye çalışırım.
*
Bunca yıldır giderim ama o kilisenin daracık bir merdivenle inilen dehlizinin sonundaki kütüphaneyi hiç görmemiştim.
*
İşte o kütüphane geçen perşembe günü bana açıldı...
Patmos’lu dostum Jimmy’nin yardımıyla o olağanüstü kütüphaneye girebildim.
*
İçerde iki kişi vardı.
Biri kütüphanenin görevlisi Yannis Melianos’tu.
Ama bir kişi daha vardı ki...
Beni çok şaşırttı.
İKİNCİ KİŞİNİN ÖNÜNDEKİ BELGE
BİR kişinin zorla geçebildiği merdivenin sonundaki küçük kapı açılınca karşımıza ince yüzlü, çok tipik bir sakal ve bıyığı olan genç bir adam çıktı.
Gizemli bir film kahramanı gibiydi.
Girdiğimiz yer loş bir lobiydi. Tam karşıda Fener Patriği Bartholomeos’un bir fotoğrafı asılıydı.
Genç adam bu gizli kütüphanenin yöneticisi Yannis’ti... Yannis’in babası Mateos Melianos da aynı kilisede teoloji profesörü...
Dar bir salonun ortasında uzunlamasına yan yana 4 masa duruyordu.
En uçtaki masada, beyaz saçlı biri çalışıyordu. Önündeki belgelere öylesine dalmıştı ki bizim girdiğimizi bile fark etmedi.
Burası St. John (Aziz Yohanna) manastırının sadece çok az sayıda araştırmacıya ve din görevlisine açılan kütüphanesi.
Patmos Doğu Akdeniz Hristiyanlığı’nın en önemli merkezlerinden biri.
Aziz Yohanna İncili’nin burada yazıldığı gibi çok kuvvetli iddialar var. Bu kütüphane aynı zamanda bölgedeki en güçlü Osmanlı belgeleri arşivi...
Şimdi vereceğim ayrıntıya dikkat.
Kütüphane görevlisi Yannis dışında içerdeki tek kişi kimdi biliyor musunuz?
Almanya’nın en önemli bilim merkezlerinden biri olan Heidelberg Üniversitesi’nin bir profesörü...
Ve Osmanlı belgeleri üzerinde çalışıyordu.
1500 YILLIK KIZIL GOSPEL’İN ŞİFRESİNE DOKUNUYORUM
YANNİS Çok zarif bir insan...
Bizi en kıymetli belgelerin bulunduğu çok küçük odaya aldı.
Hafif bir gülümseme ile bir çekmeceyi çekti.
İçinden bezlere sarılmış bir bohça çıkardı ve özenle açtı.
Kalın deri kapağı kaldırınca, önümüzde artık kahverengileşmeye yüz tutmuş bir kutsal kitap duruyordu.
“Dokunabilir miyim” dedim.
Başıyla evet anlamına gelen bir işaret yaptı.
Dokundum.
1500 yıl önce elle yazılmış bir kutsal metine dokunmanın tuhaf bir duygusu var.
GİZLİ KİTAPLIĞA GİREMEZSENİZ KIZIL GOSPEL’İ NEREDE GÖRÜRSÜNÜZ
GOSPEL eski yunanca da “iyi haber” anlamına geliyor. Bir anlamda Hıristiyanlığın mesajı demek. Yani İsa’nın doğuşu, çarmıha gerilişi, göğe yükselişini anlatan belgeler.
Bunlar arasında bugüne kalan en eskilerden biri ‘Kırmızı Şifre’ olarak biliniyor.
Kırmızı boyalı deri üzerine yazılmış gospeller genellikle imparatorlara veriliyor.
Red Code denilen bu gospellerden biri 6’ncı yüzyıla ait.
Dünyada 9 tane var. İşte bunlardan biri Patmos’taki Aziz Yohanna kilisesinde bulunuyor. Bu gizli kütüphaneye herkes giremiyor. Ancak kilisenin en üst katındaki müzede bu Kızıl Gospel’in iki sayfası sergileniyor.
Orada görebilirsiniz.
FATİH’İN FERMANI VE 2000 OSMANLI BELGESİ
YANNİS Kızıl Gospel’i özenle bohçasının içene koyup yerine kaldırdıktan sonra öteki dolabı açıyor ve oradan çok özenle rulo haline getirilmiş bir belgeyi çıkarıyor.
Etrafına çok ince bir parşömen geçirilmiş olan rulo açılıyor ve karşıma üzerinde tuğra bulunan bir belge çıkıyor. Fatih Sultan Mehmed’in 1454, yani İstanbul’un fethinden bir yıl sonrasının tarihini taşıyan bir fermanı. Yukardaki müzede de bir başka fermanı görmüştük.
Yannis daha sonra önüme onlarca Osmanlı belgesi koyuyor. Sultan Beyazıt’ın çocuklarının mührünü taşıyan orijinal belgeler var. Sonra da “Bu da benim size hediyem” diyerek, önüme bir kitap koyuyor.
Patmos’da bulunan 2000’e yakın Osmanlı belgesi tasnif edilmiş, Fransızca ve Yunanca bir kitap haline getirilmiş. Çok ayrıntılı bir çalışma...
İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı’ya duyururum.
Kitap bende...
GÖRDÜĞÜM EN GÜZEL OTEL LOBİSİ ALAÇATI’DA
CUMA akşamı, Patmos ve Leros’tan gelip, doğruca Alaçatı’ya geçtim. Vakit gece yarısına gelmişti.
Kaldığım yer, Alaçatı’nın en yeni otellerinden The Stay...
Yatmadan önce Tansu ve Gülümsün’le biraz sohbet etmek için lobiyle bahçenin birleştiği yerde bir masaya oturduk.
İlk defa o zaman dikkat ettim...
Karşımda bugüne kadar gördüğüm en güzel otel lobisi uzanıyordu...
Hemen ön tarafına yerleştirilmiş bir heykel, lobiye öylesine harikulade bir estetik kazandırmıştı ki...
Koreli bir sanatçınınmış. Adı Seungma Park...
Maslak’ta bir binanın önüne Ahmet Güneştekin’in ‘Dilek Ağacı’ heykelinin konulduğu gün de yazmıştım. Heykeller ve sanat eserleri, mekânlara bir biriciklik ve olağanüstü değer kazandırıyor.
Ama sadece heykel değil...
Hatta asıl önemlisi, Alaçatı gibi her santimetrenin para anlamına geldiği bir kasabada, otele bu kadar büyük, bu kadar yüksek tavanlı bir lobi yapma fikri ve bu lüksü göze alma vizyonu asıl olan...
1980’lerdeki Manchester’da başlayan Post-Punk sanayi tasarımının Türkiye’de bir kasabaya bu kadar büyük bir zevkle uyarlanmasını hayranlıkla seyrettim.
Orada öğrendim, Stay Otel markası altındaki otel sayısı 7’e ulaşmış. Türkiye’den çıkan bu estetik yakında New York, Londra, Berlin ve Havana’ya yayılacakmış.
Türkiye’de otelcilik anlayışının geldiği bu nokta bana ülkem hakkında yeniden umut verdi.
MEHMET GÜRS’ÜN INSTAGRAM FOTOĞRAFINA YAPILAN YORUM
ÜNLÜ Türk şef Mehmet Gürs dün Instagram hesabına, bir gün önce intihar ederek ölen ünlü seyyah şef Anthony Bourdain’in kollarında dövmeleri ile siyah beyaz ve sert hatları bulunan bir fotoğrafını koydu.
Dövmeleri biraz da Mehmet’in kendi dövmelerini hatırlatıyordu.
Bense onun denizde çekilmiş bu fotoğrafını çok sevmiştim.
Ama dün beni asıl etkileyen Mehmet Gürs’ün Instagram hesabına yapılan bir yorum oldu. İsacokak adlı hesaptan yapılan yorum şöyleydi:
“Hayatta tadına bakmadığı sadece ölüm kalmıştı, kendi
elleriyle pişirdi...”
AMERİKAN BAŞKANINA UCUZ BİRA İÇİRTEN ADAM
"UCUZ plastik tabak, ucuz ama çok lezzetli erişte ve soğuk Hanoi birası... Ben Tony’i böyle hatırlayacağım...” Amerika’nın eski başkanı Obama, dün Anthony Bourdain’in ardından bu tweet’i attı.
Obama’nın son yılıydı ve bu yemeği dünyanın en renkli şefi Anthony Bourdain’le Hanoi’de yemişti. Dün bir de Anthony Bourdain’in üniversiteden atıldıktan sonra kendisiyle ilgili görüşünü okudum.
Kendini şöyle tarif ediyordu:
“Açıkça söylemek gerekirse, kafası karışık, narsisist, kendi kendini harap etmeye çalışan, düşüncesiz, sefil bir heriftim...”
Ama o sefil dediği adamdan harikulade maceraperst, dünyanın en varoş lezzetlerini bize anlatan ve sevdiren, baş eğmeyen, kafa tutan, kadınları taciz eden erkekleri topa tutan harikulade bir serseri mayın yaratmıştı.
Ve ben işte o adamı çok sevmiştim...
SİZE ALEYNA TİLKİ KALICI OLUR DEMİŞTİM İŞTE İSPATI
HEP yazıyorum...
Yıldız Tilbe bu ülkenin Amy Winehouse’udur...
Allah ona çok uzun ömür versin... Günlerdir onun şarkılarından yapılan albümü dinliyorum.
Meğer o da ne çok şarkı takmış kafamıza...
Albümden en çok şu 3 şarkıyı sevdim.
- BİR: “Yalnız Çiçek” Aleyna Tilki söylüyor...
Bir kere daha, bir kere daha söylüyorum.
Bu kız kalıcı...
Bu kız akıllı...
Ve bu kız çok iyi şarkı söylüyor.
- İKİ: “Buz Kırağı” Edis söylüyor...
Bu çocuk da çok iyi...
- ÜÇ: “Dili Ballım” Zara söylüyor...
Harika bir türkü ve Zara cıvıl cıvıl söylüyor.
Paylaş