Paylaş
Özellikle kamu desteğiyle varolan bu kurumların kendi çizdikleri etkinlik alanları içinde kalmakla yetinmeyip, İzmir Kenti’nin sanatsal boşluklarını arayıp doldurmak üzere hiç bir araya gelmişler mi? Bir kez olsun birlikte bir “durum muhakemesi” yapmışlar mı?
“Ve acaba?” deyip bu aşamada konuyu ele almak isterken, özünde aynı yaklaşımı içeren ama kapsamıyla olabildiğince çok boyutlu bir olay ortaya çıkıverdi: İzmir Kültür Çalıştayı. Çeşitli uzmanlık alanlarıyla öylesine geniş katılımlı görüşme - değerlendirme – yön verme aşamalarıyla tasarlanmış bir Çalıştay’da, benim kurcalamaya kalkışacağım konu kuşkusuz daha derinliğine, üstelik İzmir’i uluslararası bir değer yapma hedefi ile ele alınacaktı.
İzmir’in kültür-sanat kişiliğinin yüceltilmesi kaygısı taşıyan hiç kimse herhalde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tasarlayıp gerçekleştirdiği Çalıştay konusundan uzakta duramaz.
GENEL BİR ÇERÇEVE
İzmir Kültür Çalıştayı çağdaş bir yerleşime dönüştürülen Havagazı Fabrikası’nda 24 Ekim 2009 Cumartesi günü başlamıştı. Çalıştay’ı açarken yaptığı konuşmayla Başkan Aziz Kocaoğlu ana hedefi vurgulamış: “İzmir i kültür ve sanatta önce Akdeniz de, sonra da Akdeniz’in gücüyle Avrupa’da bir dünya kenti haline getirmek istiyoruz.”
Sayın Başkan, İzmir kapsamında bir çözümleme de yapmakta: İzmir 1980’li yıllardan sonra hem ekonomik anlamda, hem kültür sanat alanında potansiyelinin altında gelişmiş ve bu Türkiye’de konuşulur hale gelmiş; 2004 yılından bu yana da yerelde kalkınmayı hedef alarak yönetimlerini sürdürmüşler.
“5 yıldır uyguladığımız sosyal kültürel politikalarla kentlilik bilincini geliştirmeye ve kentte yaşayan tüm bireylerin birbirine dokunmasını sağlamaya çalışıyoruz” diyor Sayın Başkan ve ekliyor:
“Kültür Çalıştayı’nda değerli bilim, kültür ve sanat insanlarıyla bir araya gelerek hazırlayacağımız yol haritasıyla, İzmir in bir kültür - sanat - tasarım kenti olması için fotoğrafın tamamını tespit ederek öncelik sıralaması yapacağız.’’
BATI İLE DOĞU’NUN ORTASI
Başkan Kocaoğlu, İzmir’i “batının en doğusunda, doğunun en batısında güleryüzlü, hoşgörülü, yaşamı coşkuyla paylaşan bir kent” olarak tanımlıyor, gelişim ve kalkınma sürecinde kültür sanat çalışmalarını “olmazsa olmaz” olarak gördüklerini vurguluyor.
Tanımlaması böylesine güzel yapılmış bir kentin 2000 yılı çoktan aşıldığında, – gerçekte doğunun en batısında olmakla ilerde, batının en doğusunda olmakta geride - “olmazsa olmaz”lardan birinin kapısına gelip dayanılmış olması, umutlu bir bekleyişe yol açıyor. İzmir’de yaşayanların su, elektrik, çöp, ulaşım, yol gibi günlük gereksinimleri dışında “uygar yaşama” diye özetlenebilecek genelde kültüre, özelde sanata dayalı açılımı gerçekleştirme görevini de yüklenmiş olan Belediye’nin bu girişimini övgüyle karşılamamak ne mümkün.
Birdenbire İzmir’in karşısına çıkıveren öyle coşkulandırıcı bir girişim ki... Ya uygulamadaki yöntem? Bunu da haftaya görüşelim.
Paylaş