1 Ekim Cuma günü, bu yıl 2010’da, 85 yaşında bir Güzel, yılların yıprattığı o kırışıklıklardan, yamanmış gibi duran o solgun yüzünden, neredeyse soluksuz kalmış da çökmüş yüreğinden bir çığlıkla kurtulmak istercesine sanki yeniden doğmuş oldu.
“Bilmem haberiniz oldu mu?” diyeceğim, ama hiç sanmam İzmir duymuş olsun; hele Türkiye! Ne televizyonlar o tazelenen güzelliğin görüntüsünü verdi, ne İzmir dışında gazeteler bir küçük habere konu yaptı onu.Şaşmamak gerek herhalde. “Fatmagül’ün Suçu Ne” deyip bir güzel genç kadının “tasallut”unu ya da tiyatro sanatının orta yerine bir “yavşak” oturtup “ünlü sanatçılar”ın çekişmesini bir sanatsal yaklaşım diye sunan bir “ortam”da yaşatılıyoruz ya... O gün, 1 Ekim Cuma günü, akşamdı; güneş yeni batmıştı. Konak’ta İzmir Devlet Tiyatrosu bahçesi doluydu, “hoş geldin” demeye gelmişti herkes, 85 yaşındaki Güzel’e. Bir yılı aşkın süre perdelerini kapatıp karanlığa gömülmüş gibi duran o Güzel, “Çok Bilen Çok Yanılır” deyip örtüsünü üstünden atıyordu. * * *Gidin görün o Güzel’i... İzmir Devlet Tiyatrosu!Koynunda yaşanmadıysa duyulmaz mı bir sanat ocağının 85 yıl sonra canlanışındaki coşku? Hem de nasıl coşkulanacaksınız ki, o ocakta yaşaya yaşaya soluk almış olanlardan çok! Hele bir gidin tez vakit; inat ve inanç, önündeki engellerle girdiği kavgada, düşe kalka, 85 yıllık bir ömrü, getirir doğduğu güne! Doçent Lemi Bilgin Devlet Tiyatroları Genel Müdürü’dür ve dahi yanında deneyimine ve sesine zor erişilir Rüştü Asyalı başrejisör. Onlar Ankara’da olmakla uzağındadır İzmir’in derken, o inat ve inancı sessizce sahneye koymuşlar, koca bir İzmir beklerken.* * * Ne yüce inanç ki, Cumhuriyet daha 2 yaşında, o Güzel’i İzmir’in bağrına, Konak’a yerleştirip oturtmuş. Cumhuriyet’in çağdaş aydınlığa inancının bir belgesiydi o. Yıllarca önce, 1925’de çevresi bomboş, denizin hemen kıyısında durmuş, hep bir kutsal çağrı gibi beklerdi. Yine de bir beklediği olmalı: Mimarı Necmettin Emre ve yolunu tiyatroya açan Cüneyt Gökçer ile ustalar ustası tiyatro sanatçıları Melek Ökte, Salih Canar, Ragıp Haykır’ı, bir köşeciğine adları iliştirilmiş olmakla, hatırlanmak.Çok göklere çıkardıysam o Güzel’i, bağışlana. Gören diyecek, kuşkum yok, “yerde duruyor yine de”. Artık o Güzel, bundan böyle nasıl oynar, bilemem. Bilen bilse de yine de açmışlar perdeyi, dedim ya, “Çok Bilen Çok Yanılır” ile.Emeği geçenlere ne mutlu!