Paylaş
Sandıktan çıkıp da takılıp kalan ya da bir yerlerde tıkılıp kalanlar oyunun kahramanları gibi görünseler de söz onlara düşmediğinden, söz üstüne söz üretenler “milli irade mi, yargının iradesi mi?” deyip gazetelerden televizyonlardan eksilmez oldu.
Kimbilir hangi olayı sürükleyip getirecek böylesine “doğaçlama” oyun yeryüzünde zor bulunur doğrusu! Yine de her çarpıcı oyun gibi bu oyun da sürüp giderken sahne üstüne sahne düğümlenip “doruk”a varacak ve ardından şimdiden kestirilemeyen bir “son”.
Seyirci ayakta mı alkışlar, yoksa şaşkınlıktan donup kalır mı ya da bırakıp gider mi?
“Siyaset sanatı”, yasaların boşluklarından yarattığı doğaçlamalarla sahneden el etek çekmedikçe “sanatçının sanatı”ndan söz etmenin anlamı var mı acaba!
* * *
Yine de sanata şimdilik söz düşmese de demokratik düzenin vazgeçilmezi olan siyasal partiler seçim bildirgelerinde “söz verme” kapısını açık tutmuşlar.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, kültür ve sanat değerlerimizin “muhafaza edilerek yeniden üretilmesi” gibi kendi içinde çelişki taşıyan bir yaklaşımla, üstelik “parti vizyonuna uygun” bir anlayıştan sapmaksızın “yeni bir uygarlık sentezi oluşturma” hedefine vurgu yapmasına karşılık, “keyfi yasaklar ve sansür” olgusunu öne çıkarmakta Cumhuriyet Halk Partisi.
“Yeni bir uygarlık sentezi oluşturma” arayışı yerine, Cumhuriyet’ten bu yana oluşa gelmiş bir sentezi -“çağdaş” olmayı- koruma kaygısıyla C.H.P. yeni olduğu kadar da alışılmadık bir araç ortaya koyuyor: “Çağdaş sanatın özgürleşmesinin önündeki tüm yasal engelleri kaldırmak amacıyla Sanat Yasası.”
Atatürk’ü yasayla korumak zorunda kalan Türkiyemizde sanatın özgürlüğünü de bir yasayla sağlamak herhalde yadırganacak bir uygulama olmasa gerek!
C.H.P.’nin seçim bildirgesinde “sanatçıların sendikal örgütlenmesini teşvik etmek” de yer almış. Niye örgürtlenmeyi “zorunlu kılmak” değil de “teşvik etmek”? Sendika dışı kalmak bir seçenek olarak varlığını sürdürdükçe emeğin değerinin düştüğü, çalışanın değil de çalıştıranın daha çok kazandığı bilinmeyen bir gerçek mi?
* * *
Seçim bildirgesi, seçim kazanılmamışsa bir değer taşır mı!
Yol İzmir’e düşerse niye taşımasın.
C.H.P. yine “iktidar” olamadı, oysa İzmir’de “muktedir”. Yerel yönetimler, başta Anakent, muktedir olmanın eşiğini acaba atlamış mı ola! Ne acınası çelişki!
“Muassır medeniyet”e tutkunluğuyla çağdaşlığın olmazsa olmazlarını, müziğini –operasını, balesini, tiyatrosunu, resmini, heykelini ve...- yakasından tutup da Türkiye’ye getiren Cumhuriyet’in C.H.P.’si şimdilerde iki yakasını bir araya getirme uğraşında.
Ve daha acınası gerçek!
1920’lerin Kurtuluş Simgesi İzmir, 2011’e gelindikte, siyaset oyununda kazanılacak bir başka zaferin simgesine dönüşmüş.
Bir “doğaçlama” oyundan neler doğar, bilinmez. Hele perde kapansın, sahne yeni bir oyuna açılmazsa, sıra ola ki, sanata gelir!
Paylaş