Öykücü’nün Öyküsü

“İzmir” adını başa çekip sanki kent kişiliğine değer katıyor gibi, ya da kentin değerinden güç alıyor gibi düzenlenen sanat yaklaşımlı şu “İzmir Günleri” var ya, ne getiriyor acaba İzmir’de yaşayanlara?

Haberin Devamı

Bir kentin adı, hem de o kentin yerel yönetimlerince kullanılıp da, halka bir değer aktarılıyormuş gibi sunuluyorsa, o “İzmir Günleri”,  üzerinde durulmaya değmez mi?
Ve geldik yine, Konak Belediyesi’nin Edebiyatçılar Derneği ve Ege Kültür Vakfı işbirliği ile düzenlediği “9. İzmir Öykü Günleri”ne.
DİZİ DİZİ İDİ’LER
Tuhaf, gerçekten çok tuhaf idi! Üç gün süren “Öykü Günleri” boyunca ben tek bir “öykücü” ile tanışamamış idim. Konuştuklarım olmadı değil idi, ama onlar “öykücü” mü idi, bilmiyor idim. Hiç anımsamıyorum, biri olsun da, o konuştuklarımdan biri, öykücülük üstüne ya da yazdığı öyküler üstüne konuşmuş olalım! Ola ki, konuştuklarımdan biri usta bir öykü yazarı idi de, ben öykülerini de okumuş olabilir idim de, fotoğrafları gazetelerde, görüntüleri televizyonlarda görülmediğinden bilemez idim ki, onun ünlü ya da usta bir öykü yazarı olduğunu. Konuştuğunuz kişiye “siz öykü yazarı mısınız?” diye sormak ayıp olacağından...
Velhasıl, çay-sigara keyfiyle karışık da olsa, dışarı çıkanlarla öykü üzerine iletişim kurmak isteyen ben ve benim gibilerin durumu, üç gün boyunca “Hepimizin Bir Öyküsü Var” diye özlü bir deyişe dayandırılmuş o üç günün öğleden sonraları böylesi bir öyküyle geçti gitti.
KAÇ KİŞİ DİNLEMİŞ BU ÖYKÜYÜ
Doğru, Eşrefpaşa Akçiçek Kültür ve Sanat Merkezi’nin sahnesinde, kimi ayakta, kimi karşılıklı oturmuş, 50’ye yakın öykü yazarı–eleştirmen–yayıncı, öykü üzerine konuşmalar yaptı üç gün boyunca.  Ya dinleyenler?  Açılış gününün coşkusu sönünce, salonda kaç kişi vardı?  Gerçek, salonun boşluğuna sinmiş, sırıtıyor: Elli kişinin de altına düşen bir dinleyiciyi toplayabilmiş olmak mı, Öykü Günleri’nin izlenebilirlik değeri!
Yine de diyelim, “sanat” bir yaratıcılıktır ki, alıcısının değeri ile ölçülemez. Ya nasıl sunuldu o “sanat”? Sahnede bir kürsü ve sıradan bir oturma odası takımı! Sahneyi değil, sanki bir odayı aydınlatmışlar. Mikrofonların ses değerleri birbirini tutmamakta! Herhalde, “sanatın gücü” varken ışığa da, sese de, süse de gerek yok diye düşünülmüş olmalı!
Ve onur konuğu Tarık Dursun K.’nın sunuluşu! Çıkardılar sahneye, oturttular neredeyse kürsünün arkasına düşen bir koltuğa ve övgüler sürerken onu oracıkta sanki unuttular! Derken geldi bir sunucu–söyleşici, oturdu dinleyicilerin tam karşısına düşen koltuğa, başladılar konuşmaya. Söyleşicide duyarlı bir mikrofon. Tarık’ta ses yok! Sahnede bir genç hanım, Tarık’ın ağzına doğru, bir sağa bir sola geçip mikrofon tutuyor. Ve bir söyleşi ki, sanki onur konuğu Tarık değil de, “söyleşici”!
9. İzmir Öykü Günleri’nin öz deyişi “Hepimizin Bir Öyküsü Var” idi. Belli ki, “ama” diye düşünmeyi unutmuşlar. Haftaya da şu “ama”yı kurcalayalım.

 

Yazarın Tüm Yazıları