Paylaş
Adında bir de “Devlet” var diye bilirdim. Acaba “devlet” mi çekildi oradan, yoksa sanata karışmamak adına devlet çekildi mi aradan!
Dedim ya, yolumun üzerindeydi; hele bir gireyim dedim içeri. 480 metrekarelik bir galeri uzanmakta önümde.
Bomboş. Benden başka kimse yok içerde.
Baktım duvarlara asılmış tablolara; her biri sanki ilk adımlarını sanat tutkunluğuna atmışların coşkusuyla, seyredenin gözlerinde canlanma telaşında.
Heykelcikler var. Gerçeği yakalamaya çabalayanlarla, gerçekten kaçıp soyut olana bir anlam yüklemeye çalışanlar iç içe dizilmiş.
Üç boyutlu olmaktan kaçınanlar, seramikleriyle bir başka boyut yakalamaya çalışmış olmalılar.
Süsleme, tezhiple ince ince oyalanıp kendine günlük sıkıntıların dışında, küçük de olsa, bir yer arayanlar.
Bir yanda çocuk resimleri.
Her şey öylesine karmaşık, birbiri içine girmiş ki, adı “İzmir Resim ve Heykel Müzesi” olan o yapıda resim, heykel, seramik vb. yapmaya “heves” etmişliğin yeri ne ola ki!
Bir kentin en büyük müzesi ve içinde sergilenenler!
***
İlk izlenimim böyleydi.
Öğrendim ki, Müze’de yıl boyu süren plastik sanatlara ilişkin çeşitli kurslara katılanların uğraşları sonunda gerçekleştirdikleri yapıtlardan oluşmuş bir sergiye gelmişim.
“İzmir Resim ve Heykel Müzesi Atölyeleri Karma Sergisi” diye açılmış sergi, 19 Haziran’da.
Sanata ilk adımlarını atanlar, becerilerini adım adım geliştirmeye uğraşanlar. Ve yıl sonu olup da, vardıkları bir durakta heveslerini, tutkularını, coşkularını bir tablo ya da heykel ya da seramik olup görmek...
Sanata atılmış ilk adımların mekânı olmak!
Adı “Müze” olsa da, ilk
adıma kapılarını açmayı küçümsemek olası mı!
***
Değil de, yakınışım neden?
Müze değil de, bir han kapısından içeri girmektesiniz sanki!
Çalışanlar, -memur mudur, yetkili midir, hizmetli midir belli değil- dışarıdan açıkça görülen camlı bölmede toplaşmışlar; söyleşiyorlar, çay içiyorlar!
Girişin üstünde genişce bir bez, içerdeki serginin adı yazılı, rüzgar varsa sallanır, yoksa büzülür.
Ve önünde toplaşmış “özel” arabalar!
Bir “Luvr” değil kuşkusuz İzmir Resim ve Heykel Müzesi, ama “müze”.
Ki, önünde bir otobüs durağı, Müze’yi kıskandırırcasına kalabalık. Kalabalık dönmüş sırtını; Müze bekler durur ziyaretçini, kapısı öylesine açık.
Ben gittim, bir ben vardım içerde. Yazık!
Paylaş