Paylaş
Kimine sevap, kimine günah yazılmış ola? Allah bilir. Yazılıp yazılmadı mı, onu da Allah bilir.
Son yıllarda, özellikle kentlerde, yerel yönetimlerin açılımlarıyla halka “iftar sofraları” kurulunca Ramazan, top patladı patlayacak derken, meydanlarda da kendini gösterir oldu. Saraylardan, köşklerden, konaklardan sokağa inince Ramazan’ın Sofrası da iyice yoksullaştı çaresiz.
***
İzmir, yer yer yerelleriyle Ramazan’ın iftarını meydanlarda açma telaşında olmayan kentlerin önde geleni sayılır. Ramazan’a uzak duruşundan değil, inancın kutsallığı adına saygılı duruşundan.
Akşama doğru fırınlar önünde pide kuyrukları. Orucunu açmak için lokanta masalarındaki boş tabaklar önünde bir tevekkülle akşam ezanın sesini bekleyenler. Yatsıda teravih namazı için dolan camiler. Saygı, sevgiyi eksiltecek değil ya.
İzmir bu yıl, iftar sofrasına yeni bir aş konmuş gibi, akşam sonrasını “sanatsal” bir tad içinde geçirme seçeneğiyle tanışmış oldu. Anakent Belediye Başkanlığı, “Yeniden Sinematek” adını verdiği etkinliği Ramazan’ın 3. günü başlattı. Dünya Sinema Tarihi’nin ölmezleri arasında yer alan sekiz film, birer hafta arayla – Bayram’ı da aşarak - Havagagazı Fabrikası’nda halka ücretsiz sunulmuş oluyor.
Yerel Belediyeler arasında özellikle Konak Belediye Başkanlığı, “Ramazan Eğlenceleri” adıyla bir dizi etkinliği Fasıl, Ortaoyunu, Karagöz, Kukla, Kanto ile çeşitleyip ilçenin değişik yerlerine yayarak İstanbul’un sönüp gitmiş Direklerarası’nı sokağa indirmiş oldu.
Bir yanda Batı’nın evrenseli, bir yanda halkın gelenekseli. Gelenekseli yaşatırken evrensele uzanmak, bayram barışıklığına da yakışmamış mı!
***
İnancın, dışa vurulduğu biçimiyle ibadetin, ayrıca bir de özelden çıkarılıp genele göstere göstere dışa vurulması yolunda, oldum olası, bir didişmeden kurtulamamışızdır.
Yayın tekelini elinde tuttuğu yıllarda TRT de, ramazan ayı yaklaştığında, böylesi bir çekişmesinin ana konusu olurdu: Kadir Gecesi mevlid canlı yayını yapılsın mı?
Laik duruş adına yapılmazdı.
Ve yapıldı 1974’te, 13 Ekim Pazar akşamı, Ankara’daki Maltepe Camii’nden. Yayına karar veren de TRT Genel Müdürü İsmail Cem’di. Bülent Ecevit’in başbakanlığında CHP ile Milli Selamet Partisi ortak hükümetinin kurulması, ibadetin - mevlid yayını ile de olsa - dışa vurulması yolunda TRT’de bir kapıyı açmış oldu.
O yayını Kültür Programları Müdürü olarak gerçekleştirmek bana düşmüştü. Sormuştum, kuşkusuz değeri hiç tartışılmaz bir aydın, İsmail Cem’e: “İbadet olayı mı, yoksa bir kültür olayı gibi mi yaklaşalım?
“Kültür olayı”.
O ilk canlı mevlid yayını, benim ”bahir -bölüm”ler arasında “mevlid gerçeğini” anlatan sunuşlar yapmamla bir “kültür olayı”nın aktarılması gibi gerçekleşmiş oldu.
O günden bu yana neler değişmedi ki!
Ya inançlı olmakla, inancını dışa vurup gösterme arasındaki çekişme sona erdi mi?
İzmir’in bir kolunu evrensele, bir kolunu geleneksele açmışlığına bakıp avunsak mı, yoksa başımıza bakıp bırakamadıklarımızdan tasalansak mı!
Ramazanları içimizde, Bayramları dışımızda coşku ile yaşayacak günlerimiz eksik olmasın!
Paylaş