URLA’da başlamıştı herşey. Seferihisar, Sığacık derken dört gencin çevresinde gelişen olaylarıyla “Kavak Yelleri” İzmir’in güzelliklerini ortaya çıkaran bir televizyon dizisi olmuştu.
Bir ara İstanbul’a sürüklendiyse de, yeniden İzmir’e dönüşüyle artık İzmir ve çevresinde yerleşip kalacağı beklenirken “Kavak Yelleri” yeniden İstanbullu oldu. İzmir’in yazgısı bu. Yazan da bu yazgıyı, İzmir’in kendisi. Yetiştirdiği sanatçılarını tutamayıp da İstanbul’a kaçıran bir kent olduğu sürece İzmir, İstanbul’un “pazar yeri” olmaktan kurtulamayacak. İSTANBUL’DAN UZAKTA OLMAK Televizyon kuruluşları, reklam gelirlerinde önemli bir payı olan televizyon dizileri ile “reyting” denilen ölçümlemede üst sıralara tırmanabilmek için birbirleriyle yarışır durumda. Yıllardır bir film seti gibi kullanılan İstanbul’un neredeyse her köşesi görüntülendiğinden yapımcılar zaman zaman çekimlerini Anadolu’nun çeşitli yörelerine taşımakta. İzmir özellikle Ayvalık, Foça gibi doğal güzellikleri ile üstelik çalışma kolaylığı da sağladığından zaman zaman televizyon dizilerinin için “mekan” olarak seçilmekte. Ama “oyuncular” ne kadar dayanabilirler, İstanbul dışında yaşamaya! Hele çoğunlukla geceyarısını aşan çekimler boyunca neredeyse soluk almadan çalışmak zorunda olan yönetmeni, kameramanı, ışıkçısı, setçisi ile teknik gerçekleştiriciler sürekli evlerinden uzak yaşamak zorunda kalıyorlarsa. Ve İstanbul’a dönüş kaçınılmaz oluyor, ya da dizinin ömrü kısalıyor. HEM VAR, HEM YOK Yine de “Kavak Yelleri” İzmir’den uzun süre ayrılmayan bir televizyon dizisi oldu. Bu arada, İzmir adına kaçırılan fırsatlar da oldu kuşkusuz. Özellikle senaryo yazarlarının, olay akışını kurmanın ötesinde “İzmir’in karakteristikleri” üzerine eğilmemeleri başlıca engeli oluşturmakta. Deniz kıyısında boyoz satılan bir kent İzmir! Bu kadarcık mı! Aslı’sıyla, Deniz’iyle, Mine’siyle, Efe’siyle, Güven’iyle o gençler Urla’da, Seferihisar’da, Sığacık’ta yaşadılar, ama hiçbiri, ana babaları da hiçbir zaman İzmirli değildi! İstanbul’un baskın kültürü, gittikçe tekelleşen eğlence ve sanat gücü yanında İzmir’in de bir güç olarak gelişebilmesi için bir kaygımız var mı? Olsa bile, herhalde artık çok geç. İstanbul’un bize tanıdığı her neyse, onunla yetinmek, ya da yetiştirdiğimiz değerlerin İstanbul’da ün kazandıklarını görüp de avunmak zorundayız. Ben Kavak Yelleri’nde Osman Amca’yı oynamış olmakla mutlu olmuştum. Şimdi bir esinti aldı götürdü İzmir’den o Kavak Yelleri’ni. Diyelim, estikçe yeller, gün olur bir gün, bir kuru yaprağı yine İzmir’e düşer!