Paylaş
Tanımış değilim kendisini; tiyatro sahnelerinde yaptıklarını da görmüş değilim. Şirin Devrim’in ölümü, içinde yetiştiği aile çevresinin değerleri ve yaşamı boyunca edindiği kazanımları karşısında, “yitik” olmaktan kurtulamaması açısından da düşündürücü.
Özel yaşamındaki değişimlere karşın soyadını sürekli “Devrim”de tutmuş olması bir yana, çarpıcı yaşam öyküsüyle bir dizi değeri vurgular Şirin Devrim.
* * *
Dede, II. Abdülhamid’in sadrazamı Cevad Paşa’nın kardeşi Şakir Paşa. Anne, daha sonra Irak Sarayı’na gelin giden ünlü “ressam” Fahrünnisa. Baba, “yazar” İzzet Melih Devrim. Erkek kardeş, yine ünlü bir “ressam” Nejad Devrim. Dayı, “Halikarnas Balıkçısı” diye ünlenen Cevat Şakir Kabaağaçlı. Teyze, “ressam-gravür sanatçısı” Aliye Berger. Kardeş çocuğu, “seramik sanatçısı” Füreya. Adları yurt dışına taşmış sanatçılar.
Osmanlının son günlerinden Cumhuriyet`in ilk yıllarına geçerken 1926 yılında doğmuş Şirin Devrim. İstanbul’da Amerikan Kız Koleji’nden sonra 22 yaşında gittiği New York’ta Yale Üniversitesi’nin tiyatro bölümünü bitirmiş.
* * *
Böylesi az bulunur bir kültür, sanat ortamı içinde yaşamış olan Şirin Devrim’den kendi ülkesinde tek geriye kalan, basının tanımladığı üzere, “İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oyun sahneye ilk kadın” olması.
Neden, bu kadarcık?
Herhalde Şirin Devrim’deki değer eksikliğinden değil, Türkiye’nin kültür yapısının “değer bilmezliği”nden.
Hiç şaşmamalı! Nice sanatçı ya da bilim adamı, kültürde “gelenekleşme” ve giderek “kurumlaşma” denen olguya değer vermeyen, üstelik saygısızlığı da elde bırakmayan bir ülkede yaşadıkları için erimiştir, yitip gitmiştir. Ya da kendisine saygısını yitirmemek için ülkesinden uzağa düşmüştür kimileri de.
Geçerli bir deyiştir ya, “Amerika keşfedilmiştir, yetkiyi eline geçiren Amerika’yı yeniden keşfetmeye kalkar.”
Amerika’yı yeniden keşfetmeye kalkışanlar arasında boğulmamak için Şirin Devrim’ler Amerika’da yaşar ve “ölür”.
* * *
Nice değerleri unutup gittiğimizden, öldüklerinde “yaşamakta olduklarını” hatırlamış oluyoruz. Gerçek o ki, yaşadığını sanan nice ölüler var.
Ya bize kalan ne?
“Fatma Gül’ün Suçu Ne?” diye arayıp duruyoruz ya da “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” deyip unutuyoruz zamanın geçtiğini ya, yetmez mi!
Paylaş