HÜRRİYET'in spor ekinde, "Alex mi, Hagi mi?" tartışması yapıldı. Görüşler yayınlandı. Bence, ne Alex ne de Hagi. İkisi de futbolcu. Aslında orada tartışılacak konunun "Faruk Süren mi, Aziz Yıldırım mı?" olması lazım. "Hangi tip başkan istersiniz?" diye.
Sportif başarılarda tavana vuran ama maddi açıdan kontrolsüz giden bir başkan, diğer taraftan maddi açıdan tavana vuran, sportif açıdan aynı başarıyı gösteremeyen başka bir başkan. Birinin elinde üst üste dört Türkiye Ligi Şampiyonluğu, Avrupa'da Kupa-2'nin kupası ve Avrupa'nın en büyük kupası var. Diğerinde bunlar yok. Aslında tartışılacak konu bu.
Sonuna kadar haklı, ama...
İkisi de Türk futbolunda belli çizgilerde en başarılı başkanlar. Tabiki Aziz Yıldırım giderken, çıkaracağı borç önemli. Onu henüz kimse bilmiyor. Faruk Süren'in de sportif başarılarındaki kupalar, zaten kulübün müzesinde duruyor.
Aziz Yıldırım bir grup seyirciyle karşılıklı olarak sıcak temasta. Fenerbahçe kulübü başkanı, açıklamalarıyla, deklarasyonlarıyla ve Fenerbahçe TV'deki konuşmalarıyla kendisini istifaya çağıran, kendi söylemleriyle Fenerbahçe üzerinden çıkar sağlayan bu rantçı grupla mücadelede.
Aziz Yıldırım haklı. Sonuna kadar hemde. Peki bu işin başlangıcında bu rantçı dediği gruba, maddi çıkar sağladı mı? Veya bu rantçı dediği grubu, Mustafa Denizli gönderilirken göreve çağırdı mı? Veya bu rantçı grubu, ilk istifasında ve ikinci istifasının sonunda Kadıköy'den, Caddebostan'a yürüyüşe davet etti mi?
Eğer bunların hiçbirisini yapmadıysa, Fenerbahçe taraftarı Aziz Yıldırım'ın sonuna kadar arkasında durur. Ama sadece birini yaptıysa, "Attığın silahla vurulursun kardeşim" der ve geçer gider.
Bu rantçı grubun bir ara Haluk Ulusoy Futbol Federasyonu ile dirsek teması olduğu söylenildi. Ve şikayet edildi, Aziz Yıldırım tarafından. Şimdiki Futbol Federasyonu'nun bunlarla bir alakası yok. O zaman?..
Hakem alemindeki koku çabuk yayılır
BEŞİKTAŞ, hakem Bülent Yıldırım'dan yakınıyor. Haklı değiller. Ateş eden geçen yıllarda olduğu gibi yöneticiler değil. Akıllılar, taşeron kullanıyorlar. Taşeroncu kim? Sinan Engin. Peki, Sinan Engin, Bülent Yıldırım konusunda haksız. Ama, Kocaelispor-Galatasaray maçındaki Nonda'nın golünde kaleci Serdar'a yaptığı hareket ve bu hafta Galatasaray'ın, Konyaspor'a attığı ilk iki gol konusunda haksız mı? Sonuna kadar haklı. Yani Sinan Engin diyor ki, "Size ballı, kaymaklı, tereyağlı ekmek kadayıfıyla börek, bize kol saati."
Adnan Polat, Sinan Engin ikisi de bu alemi çok mükemmel tanıyan isimler. Özellikle hakem camiasının son 20 yılda neler yaptıklarını, neler yapmadıklarını, hakemlerin ayakkabı numaralarını, giydikleri kilotların "x-large" mi, "medium" mu, "small" mu olduklarını bilen iki kişi. Kamuoyu önünde rahat, rahat konuşamıyorlar. Çünkü konuşurlarsa boğazlarına kadar batarlar. Nefes alamazlar. Su yutarlar, suni tenefüsle bile kendilerine getiremezsiniz. Ne yapacaklar. İşte böyle, "Sana benden fazla kıyak yapılıyor" diye devam edecekler.
Aslında, eskisi kadar rahat top oynatamıyorlar. Oynatamıyorlar dediğimde, yalnızca Polat ve Engin ikilisinden bahsettiğimi sanmayın. Vereceğim çok ismin hakemlerle, bağlantıları kesildi. Ama hepsinde şüphe var. "Acaba kenardan, kıyıdan dalıyorlar mı?" diye. Bu filmleri biraz daha seyredeceğiz. Ama Federasyon'un dimdik ayakta durması lazım.
Hasan Doğan bu işleri çok net öğrenmişti. İktidara yakın olmanın avantajıyla da su yollarını iyi keşfetmişti. Bu Federasyon'un gücü ne kadar yeter, onu bilemem. Şu anda hakemlik yüzde 100 demesem bile, bayağı temizlendi. Yalnız hata yaptıklarını zannediyorum. Veya benmi çok safım, öyle zannediyorum onu bilemem. Ama, varsa kokular bu hakem aleminde çabuk çıkar. Çünkü pisledikleri zaman tam yaparlar, yanına yaklaşamazsınız. Cümle alem kokuyu duyar. Kokuyu duyarsın da elinle yakalayamazsın. Olsun koku da bize kafi gelir.
İpten Yattara düştü...
YATTARA, akıllı adam. Zaten futbolcu zekidir. Bundan evvelki yönetimle Yattara, top gibi oynadı. Teknik Direktörle de oynadı. Yalnız, öyle bir başkan geldi ki Yattara'ya, o Yattara, gündüzleri ve geceleri, gezdiği tozduğu yerlerde cirit atan adam buldu karşısında. Yani, Yattara'nın okuduğu kitabı yıllar önce, yalayıp yutmuş bir başkanla çalışmaya başladı.
Kolay değil. Bir ipte iki cambaz olmazdı. İpten o düştü. Şimdi anlatıyor. Hikaye. Sadri Şener, iki yıldır ayrı ayrı Avrupa Kupası maçında atılan ve Trabzon'a büyük mali zarar veren Yattara'yı allayıp, pullayıp sattı. Bence doğru da yaptı. Yattara yatıp kalkıp, Sadri Şener'e dua etsin. Kendisi de iyi para alacak. Peki Trabzon'da kalsaydı. Bildiğim Ersun Yanal onu oynatmazdı. Çünkü Ersun Yanal, Hakan Şükür gibi biriyle aynı pozisyonlarda mücadele etti. O zaman Hakan, Ersun'u yedi. Ama, Ersun'un gözü açıldı. Bir daha o tufaya düşmez.
Aksini söyleyen Divan-ı Harbe !
DİNAMO Kiev maçı sonunda canlı yayında Mahmut Uslu, "Başınıza taş düşse, Aziz Yıldırım yaptı diyeceksiniz" demiş. Ben de maçtaydım. Çıktım, stadın ışıkları sönmüş. Sakın bunu başka yerlerde aramayın. Elektrikleri mutlaka yayıncı kuruluş Star söndürmüştür. Elektrik kablolarını Star'ın elemanları kesmiştir. Bunun aksini söyleyen, Divan-ı Harbe gönderilir. Çünkü bu film geçen yıllarda bir daha oynamıştı. O zaman da kameraların kabloları kesilmişti. Ve yine aynı hikaye söylenmişti!..
Bir gün belki kaldırır
FUTBOLU herkesten iyi bilen Aziz Yıldırım, çok iyi bildiğinin kanıtı olarak Emre Belözoğlu'nu aldı. Şu ana kadar Emre, Yıldırım'ın, "Çok iyi biliyorum" cümlesini doğrulatamadı. Emre bu cümleyi doğrultur mu, yoksa Aziz YıldırımEmre'yi mi doğrultur onu bilemem.
Çünkü, Emre hala o aklıyla Fenerbahçe ve Galatasaray'ı birbirine düşürmeye kalkıyor. Ama çocuk haklı. Kaç defa kolunu kaldırdı kimse bir şey yapamadı. Fatih Terim de ona kol kanat gerdi. Ama, kolunu kaldırdığı kadar, bacaklarını kaldırsa sorun bitecek. Bakalım ne zaman kaldıracak.
Kılıçdaroğlu'nun kellesi tehlikede
KEMAL Kılıçdaroğlu tehlikede. CHP'de önemli muhalefet yapan, boş konuşmayan, az konuşan, hedefi tam vuran Kılıçdaroğlu bence yandı. Kulüp başkanı Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu'nu bu takımda tutmaz. Acilen onun yıpranıcı bir göreve veya bir başka takıma gitmesi lazım. Çünkü, Kılıçdaroğlu böyle giderse yarın Deniz Baykal için büyük bir tehlike olacaktır. Deniz Baykal için Kılıçdaroğlu'nun en kısa zamanda kafası götürülmelidir.
Bir tane Beyoğlu var
BEYOĞLU'nu çok severim. Çok da gezerim. Orada fazla entel, dantel takımını bulamazsınız. Damardan gezenler, eğlenenler oradadır. Her keseye uygun eğlence yeri veya yemek yenilecek yer vardır. İki, üç yıl evvel kapkaççılar ve serseriler maalesef Beyoğlu'nu işgal etmişti. Özellikle son 6 aydır Beyoğlu'nda rahat rahat gezebiliyorsunuz. Her yerde resmi polis de var sivil polis de. Sakatlık yapana göz açtırmıyorlar. Bu mükemmel.
Yerlere döşenen taşlar ise rezalet. Hepsi darmadağın oldu. Türkiye taş ülkesi. Bir tane de Beyoğlu ve İstiklal Caddesi var. Ama biz oraya o güzelim taşlardan döşeyemedik. Birileri bir şeyler döşedi de İstiklal Caddesi'ne mi döşedi, halka mı döşedi, gezenlere mi döşedi, onu bilemem.
Yalnız, polisin bir şeye dikkat etmesi lazım. Kalabalık eğlence mekanlarına çok kalabalık girerek, belediyenin veya maliyenin yapacağı işleri kendileri yapmaya kalkıyorlar. Hadi biz yerliler alışkınız ama yabancı turisti ürkütüyorlar. Ona biraz dikkat.
Taksi şöförlerine bakın
MALİYE Bakanı Sayın Kemal Unakıtan, iş yerlerini, restaurantları, akla gelebilecek her yeri, maliye ekipleriyle basarak sigortasız işçi avına çıkıyor. Kesinlikle doğru yapıyor. Sigortasız işçi çalıştırılmasın. İyi, güzel de Sayın Unakıtan, senin adamların çok fazla baskın yapmaya gerek olmadan, İstanbul'un herhangi bir caddesinde iki saat kontrol yapsınlar.
Taksileri çevirsinler. Eğer 100 taksinin, 5 tanesinin şöförü sigortalıysa ben adımı değiştireceğim. Yüzde 100'e yakını sigortasız. Peki nasıl oluyor bu iş. Onu siz daha iyi bilirsiniz. Ben de biraz ekonomi kitabı yaladım, ama siz yutmuşsunuz. Daha iyi karar verirsiniz. İsterseniz bir gün deneyelim. Canlı canlı. Nasıl olsa denemesi bedava. Ne dersiniz.
NOT: İstanbul'daki taksi ve dolmuş plakalarının en düşüğü 500 YTL'den başlıyor. Peki, nasıl oluyor bu işler Sayın Unakıtan. Bir ses versen de anlasak. Ama şu sıralar Eskişehirspor da iyi gitmiyor, belki de sinirlisindir. Onu bilemem.
Bayramda full mesai
BAYRAM tatili yapıyoruz. Maddi durumu iyi olan patronlar, 10 gün yurtdışına gidiyorlar. Zaten uçaklara bakın, dolululuk oranlarını görürsünüz. Yurtiçinde maddi durumu iyi olanlar da yazlık yerlere gidiyorlar. Onlar da belli. Peki çalışanlar. Bayram tatili 3.5 gün, yasal olarak. Türkiye'de de son moda kapalı alışveriş merkezleri var. Buralarda çalışanların yüzde 80 ve 90'ı bayramın üç günü full mesai yapıyorlar. Peki onlar insan değil mi? Patrona karşı gelemiyorlar. Gelseler kovulacaklar. Bayram, bayram çalışıyorlar. Yani patron onları bayramda da öpmeye devam ediyor.
Hadi, Şeker Bayramı dedik geçiyor. Buyrun, Kurban Bayramı'na. Kurbanlıklar gene çalışanlar olacak. Zavallılar..