Federasyon, taraftarların yaptığı taşkınlıkların cezasını kulüplere kesme kararı almıştı.
Ama şimdi bazı kulüplerin baskısıyla bundan vazgeçme eğilimine girdi. Eğer vazgeçerlerse çok büyük hata yaparlar.
FUTBOL Federasyonu çok doğru bir kararla tribünde edilen küfürlerin ve şiddetin faturasını kulüplere kesme kararı almıştı. Ama şimdi bazı kulüplerin baskısıyla bundan vazgeçme eğilimine girdi. Eğer vazgeçerlerse çok büyük hata yaparlar. Maçlar bir daha hiçbir şekilde dikiş tutmaz.
Neden? Bütün kulüplerin seyircilerinin ele başları var. Bunlar 3, en fazla 5 kişidir. Hiçbir gün 6 kişi olmadılar. Başkanlığa oynayan şahıslar bunları mamalarlar. Onlar da tribünde organizeyi yaparlar, mevcut yönetimi düşürürler. Eğer siz onları yemlemeye devam ederseniz onlardan hiç ses çıkmaz. Sahada kötü sonuçlar bile alsanız, o grup hakeme, rakibe, en sonunda kendi futbolcusuna bağırır.
Nemayı veren yönetim onlar için velinimettir. Bazı başkanlar kulüpteki paraları kurtardıktan sonra artık bunları tanımazlar. Su yolunu keserler. Onlar da işi şiddete dönüştürürler. Yeni düzenlemeye göre de cezayı kulüp yer.
Bunları herkes bilir
Peki çözüm ne? Kolay. Kulüpler bu organizeyi yapanlardan şikayetçi olsunlar. O şehrin emniyet amiri, bu elebaşıları gider çalıştıkları yerden değil, maçtan değil, evlerindeki yataklarından alır. Çünkü o şehrin emniyet amirleri bunları çok iyi tanırlar. Ama işte bütün sorun burada başlayıp bitiyor.
O ele başlarından şikayetçi olacak cesarette başkanlar nerede? Çünkü bunları emniyete alırsan bülbül gibi konuşturulurlar. Hatta kendiliğinden konuşurlar. O zaman da bütün kirli çamaşırlar ortaya dökülür. Bu da başkanların işine gelmez.
Yumurtayı yumurtaya kırdır
Sevgili okuyucular, bu kısır döngüyü yöneticiler size bu kadar net anlatamazlar. Emniyet güçleri de bu işi bilir. Onlar da devlet memurudur, onlardan da bir şey alamazsınız. Ama olayın aslı budur. Federasyon bu yoldan dönerse, bence bindiği dalı keser.
Yıllardır ilk defa çok iyi bir iş yaptılar, bari arkasında dursunlar. Yumurtayı, yumurtaya kırdırırsan, hedefe varırsın.
NOT: Pazar günü İstanbul’un Avrupa yakasında yaşanan meydan savaşı yukarıdaki yazıya en taze, canlı ve heyacanlı bir örnektir. Emniyet güçleri pazar günkü olayın dibine insinler, bakın Türkiye nelere şahit olur.
Ne dersiniz Demirören
YILDIRIM Demirören, Sabah Gazetesi’nde Balçiçek Pamir ile röportaj yapmış.
Diyor ki, "Babam geçmişte mali açıdan çok kötü durumdaki Beşiktaş’a 40 milyon hibe etti.Parayı geri almadı.Ben 20 milyon dolar verdim ama giderken paramı geri alacağım..."
Demirören’in önce birinci cümlesini merak ettim, araştırdım.
Bakın karşıma nasıl bir tablo çıktı.
Titreyerek okuyun ve kendinize gelin.
Yıl 1980... Beşiktaş’ta Dorde Miliç teknik direktör. Kulübün vergi dahil, 100 milyon TL borcu var. Durum zor.
Beşiktaş’ı çok seviyorum
Erdoğan Demirören ortaya çıkıyor. "Ben Beşiktaş’ı çok seviyorum, 40 milyon TL borç vermeye hazırım. Ama bir şartım var başkan Süleyman Seba olacak" diyor.
O sırada siyah beyazlılarda, Mehmet Üstünkaya liderliğinde bir başka grup daha aday oluyor.
Aralarında Mekki Başak, Sami Albayrak, Faruk Pala, Şevket Belgin, Şevki Kurtkaya, Yalçın Sürmeli gibi isimler var.
Üstünkaya 15 milyon çıkarıp veriyor. Diğer üyeler de 5’er milyon. Bu grup kendi arasında 60 milyon para topluyor.
Süleyman Seba "Madem bu para toplandı.Erdoğan Demirören de 40 milyon verirse, Beşiktaş rahatlar.Ben başkanlıktan feragat ediyorum" diyor. Ve Üstünkaya başkanlığındaki bu grup idareyi ele alıyor.
Sıkı durun... Bundan sonrası çok enteresan.. Erdoğan Demirören 40 milyon lirayı 1.5 sene vadeli senetlerle yönetime veriyor. Karşılığında Beşiktaş yönetim kurulundan 45-50 milyon arası fatura alıyor. Giderine yazmak için.
Bitmedi... O yıllarda Beşiktaş sahaya Erdoğan Demirören’in sahibi olduğu Ankara Pazarları ve Milangaz firmalarının göğüs reklamıyla çıkıyor.
Yani Erdoğan Demirören parayı hibe ettiğini bırakın, verdiğinin çok daha fazlasını alarak bu işten sıyrılıyor.
Diğerleri ne yapıyor? Bir tek rahmetli Yalçın Sürmeli’ye 7.5 milyon tutarında fatura veriliyor. Mehmet Üstünkaya dahil, bütün diğer para verenler parasını kulübe hibe ediyor.
Eğer Sayın Yıldırım Demirören’inyukarıdaki tabloya itirazı var ise, haftaya bu sütunlarda ona da yer veririm.
Ailton kaça alındı?
Demirören’in kendi verdiği 20 milyon dolara gelince, verdiği parayla Beşiktaş ileriye doğru hamle yapmışsa, çok tabii ki parasını geri alacak. Ama verdiği borç parayla, yani Beşiktaş’ın parasıyla harcama yapıp, Beşiktaş’ın geleceğini temlik edecekse ve karartacaksa, bunun da hesabını vermeli.
Spor kulüpleri bir yerde ticarethanedir. Kar ettiren genel müdür kalır, zarara sokan yollanır.
Şöyle bir bakıyorum. Ailton kaça alındı, kaça gitti. Juanfran kaça geldi, kaça gitti. Del Bosque ve diğerlerini üst üste koyun neler çıkıyor ortaya. Bunlar yalnızca 3 tane isim. Ne dersiniz sayın Demirören?
Kendi silahınla...
1992-93 sezonunda Ankaragücü, G.Saray’dan 8 yedi, Beşiktaş şampiyon olamadı.
Peki soruyorum şimdi size? O gün Ankaragücü kalesinde önce kim oynadı? Zalad.
Peki Zalad Ankaragücü’ne nereden geldi? Beşiktaş’tan. Ne zaman geldi? O sezon. Beşiktaş, Zalad’ı neden sattı? Aynı Cordoba suçlamasından. (Ama Cordoba’da haksızlık yaptılar)
FUTBOL maçının tek hakimi vardır, o da hakemdir. Diğer ikisi yardımcıdır.
Yani düdük kimdeyse, kral odur. Diğerleri sadrazam. Sadrazamlar fikir verir, krallar ise karar. Sadrazamanlar krala yardım ederler.
Ama Türkiye’de maçlara bakıyorum. Sadrazamlar, kralı geçtiler. Kral zurnanın son deliği oldu. Sadrazamlar ne istiyorsa, kral gördüğü halde onlara boyun eğiyor.
Bu şunu gösteriyor. Ya kral kendine güvenmiyor ya da aklınca yüreği yok. Topu sadrazamlara atıyor.