Milli Takımımız, futbolcularımız ceza alıyor. Bu kadar ağır cezayı Türk insanı çekiyor ama Milli Takım Teknik Direktörü hala orada oturuyor. Ve de hala özür bekliyor. Ben, Türk milleti adına Fatih Terim’den özür değil istifa bekliyorum.
AVRUPA Kupası maçı oynuyorsunuz, gelen misafir takımın iki taraftarını öldürüyoruz. Rakip milli takım Yeşilköy’e iniyor, çürük yumurta atıp, küfür edip hakaretler yağdırıyoruz. Koridorda rakip milli takımın futbolcularının hayalarına tekme atıyoruz. Hakemin kapısında hasar bırakıyoruz. Bize emanet rahibi silahla vurup öldürüyoruz. Bütün bunları yaptıktan sonra diyoruz ki, "Niye Avrupa’da bize barbar diyorlar..."
Yıllardır dünyanın her tarafına maça gittim. Hiç böyle şeylerle karşılaşmadım. Bizim milli takım teknik direktörümüz Fatih Terim, İsviçre dönüşü orada bize yapılanlardan bahsetti. Ama biz orada milli marşımız çalınırken ıslıklama hariç, başka hiç bir şeyle karşılaşmadık. Şimdi de milli takım düzeyinde bir ceza heyetindeyiz.
Buraya nasıl geldik?
Peki buralara nerelerden geliyoruz?
Amatör maçta atılan futbolcu silah çekip havaya ateş ediyor. Futbolcular, antrenörler eşşek sudan gelinceye kadar dövülüyor. Misafir takım futbolcularının otobüsleri taşlanıyor. Hatta kaya atılıyor. Bir futbolcu diğerine parmak atıyor, TV’deki görüntüden sonra 3 maç ceza alıyor, Tahkim kaldırıyor. Milli Takım sadece bir maç kazanıyor. Teknik direktörü omuzlara alıp havaya fırlatıyorlar. Federasyon seçimi yapılıyor, kazanan başkanı bu sefer kongre üyeleri hep beraber tutup havaya atıyorlar.
Sonra da diyoruz ki, bize niye barbar diyorlar. Dünyanın her tarafında müslümanlar camii yaptırıp içinde ibadetini yapıyor. Huzur içinde namaz kılıyor. Ben de çok ülkede kılınan bu namazların içinde bulundum. Ama sen üç tane kiliseden rahatsız oluyorsun.
Yüzde yüz etkisi vardır
Din ayrı bir olay, insan olmak ayrı bir olay. Peygamberin karikatürünü çizerek müslümanları taciz etmek de iğrenç bir olay, Allah için müslümanım diyip, bombayı beline sararak İngiliz Konsolosluğuna girmek de iğrenç bir olay. Ama arkadaşlar biz önce kendi evimizin önünü süpürelim. Sonra karşı tarafdan bekleyelim.
Yazının buraya kadar olan bölümü FİFA’nın verdiği cezalar açıklanmadan önce yazıldı. Şimdi bundan sonra yazacaklarım ceza açıklandıktan sonraki cümlelerdir.
Ceza ağırdır, hafiftir tartışılır. Ama İsviçre Milli Takımı’nın İstanbul’da karşılanmasından itibaren maçta yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bizim ayıbımızdır. Devlet, Futbol Federasyonu’na bu görevi verdiğine göre bu ayıp Futbol Federasyonu’ndur. Nitekim, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, olaylardan sonra Futbol Federasyonu’nu istifaya davet etmişti.
Ve eski, tartışmalı, Futbol Federasyonu Başkanı yeniden göreve geldi. Yani, Türkiye’de biz bir şeyleri değiştiremiyoruz. Bu olayların olduğu zaman görev yapan Futbol Federasyonu gitmiştir. Ama olayların içinde yetkili, çok yetkili yerde olan, verdiği beyanatlarla yön değiştiren, hedef gösteren Fatih Terim hala görevdedir. Futbolcular ceza alıyorlar. Milli Takımımız ceza alıyor. Bu kadar ağır cezayı Türk insanı çekiyor ama Milli Takım Teknik Direktörü hala orada oturuyor. Ve de hala özür bekliyor.
Ben Türk milleti adına Fatih Terim’den özür değil istifa bekliyorum. Ne ektiysek onu biçtik. Şimdi itiraz edeceğiz. Belki cezalar biraz azalacak. Ama şu bir gerçek ki, imajımız yerle bir oldu. Bu imaj zedelenmesinin içinde istifa eden Levent Bıçakcı federasyonu kadar, Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un geçmiş federasyon başkanlığı dönemi dahil yüzde yüz rolü vardır.
Şu bir gerçek; Türk futbolundaki asalaklar, sülükler, lütfen artık bu ortamı terk etsinler. Çünkü verecek kanımız kalmadı. Çünkü artık verecek bir damla kanımız kalmadı.
Almanya’da güneş mi var?
HOOİJDONK Fenerbahçe’den ayrılırken "Futbolcuların bazıları mutsuz, oynadıkları yerlerden ve oyundan memnun değiler.." Daha ileri gidiyor, "Ben Fener’den ayrılırken Daum benim evime yerleşecek, göreceksiniz" yorumunu yapıyor. Daum’un Hooijdonk’un evine yerleştiğini gördük. Bazı futbolcuların
mutsuz olduğunu da sahada görüyoruz. Kayseri Erciyes kupa maçından sonra "Bu soğuk havada, bu maçı oynatan zihniyet" diyen Daum’u hatırlıyorum.
Televizyonun haber bültenlerindeki hava raporuna bakıyorum. Münih’i -15, Bern’i -14 gösteriyor. Tabi ne de olsa Daum, Brezilya’da doğup büyüdü, Almanya’yı nereden bilsin. İşin daha başka ilginç bir yanı daha var. Hepimiz Fenerbahçe’nin sıcak havada da nasıl görüyoruz.
Dilleri sürçtü
ULUSLARARASI seminere hakem gönderiyoruz, İngilizce’den çakıyor. Peki bu hakem buradaki barajı nasıl geçiyor. Anlamak mümkün değil. Hem çocuğu rezil ediyorsunuz, hem de kendinizi. Ama bizde FIFA listeleri zaten anında yapılıyor. Gelen baskılara göre, keyfe göre, esen rüzgara göre.
Ankara’ya kar yağdı...
BÜTÜN Türkiye’ye kar yağdı. Ankara da nasibini aldı. Şehrin ana caddelerini tuzladılar. Yani oralarda trafik arttı. Ama bazı yerler vardır, önemlidir. Mesela İstanbul’da Beyoğlu, Nişantaşı, Şişli ve Caddebostan gibi. Ankara’da da böyle bir yer zaten bir tane. O da Kavaklıdere.
Kar yağdığı günden dün akşam yağmur yağmaya başladığı saat 18.00’e kadar bu caddedeki kaldırım karlarını dükkanlar süpürdü. Yoldaki karları hiç kimse almadı. Dağlar tepeler oldu, karşıdan karşıya geçenler yerlere düştüler, süründüler. Pislik dersen hak getire. Düşünebiliyor musunuz, Ankara başkent. Koca başkent diyorsun, 2.5 kilometrelik Kavaklıdere’yi ne Büyükşehir olarak, ne de Çankaya Belediyesi olarak temizleyemiyorsun.
Ama seçim gelince oy istemek için 10 tane takla atarlar. Benim insanım bunlara müstahak. Sesini çıkarmıyor, tavır koymuyor, hastanelik olanlar bunları mahkemeye vermiyor. Oran yoluna çıkın, Atatürk Bulvarı’na inin. Oran’a giderken paraleli 4. caddeye (şimdiki adıyla Togore) girin. Arabanızla 20 kilometre süratle girin, ya lastiğiniz patlar, ya lastiğiniz yarılır, ya düşme şiddetiyle Airback patlar, ya da ön takımlar darmadağın olur.
Ama benim insanım yine kuzu gibi. Halbuki arabandan ineceksin, o çukurun fotoğrafını çektirip, zabıt tutturacaksın, sigortan o masrafını karşılayacak. Çünkü o sigorta sana verdiği paranın mislisinin acısını belediyeden çıkarır.
Böyle hakemlerle böyle lig
SERDAR Tatlı güvenilir bir isim. Kamuoyunda sempati de topladı. Ama keseden de yemeye başladı. Bariz hatalar yapıyor, şu andaki güvenirliliği ile yırtıyor. Son yönettiği Malatya- Galatasaray maçında Mert’in yaptığı net bir penaltıyı vermedi. Ve bu sene iş artık komediye dönüştü.
Çok net, çok baba, göstere göstere hatalar Fenerbahçe’nin lehine oluyor, Galatasaray’ın aleyhine gerçekleşiyor. Bir ligde bir takımın lehine bu kadar net kararlar veya bir takımın aleyhine bu kadar net sevaplar yapılamaz. Bu şunu gösteriyor... Hakemlerimiz korkaklar. Hadi bazıları hep yapıyorlar. Rüzgar esiyor, biraz nem kapıyorlar, kulaklar ve burunlar sesi ve kokuyu değişik yerlerden alıyorlar, ona göre de penaltıları, faulleri çalıyorlar veya çalmıyorlar.
İbrahim Üzülmez... Futbol topundan daha fazla rakibiyle oynayan bir oyuncu. Topla buluştuğu an eli rakibin formasında. Çekse yine iyi, hem çekiyor, hem de kendini atıp bağırıyor. Çekerken de rakibini de çekiyor. O da bağıra bağıra peşinden gidiyor. Ama işte, İsmet Arzuman bunu görmüyor, göremiyor. Veya kabiliyeti o kadar. Bilemem. Ben locadan 80 metreden yanımdaki İlker Yasin ve Hikmet Karaman ile penaltı olmadığını görüyorum. "Olmaz böyle şey" diye isyan ediyoruz.
Tam bir sefillik
Arzuman 10 metreden üflüyor. Ama açın bakın gazetelere... Ufak ufak geçiştiriliyor. Ya tersi olsaydı ne olurdu, maazallah... İsmet Arzuman akıllı adam, deli mi.. Veriyor penaltıyı geçip gidiyor. Ondan sonra da Avrupa’ya çıkıyoruz, böyle hakemler yüzünden sefilleri oynuyoruz. Ne kulüp takımlarımız var, ne milli takım. Çünkü Avrupa’nın futboldaki üst düzey ülkelerinde bu hatalar bu kadar bariz yapılmıyor. Veya şöyle diyelim, büyüklerin lehine, küçüklerin aleyhine bu kadar pervasızca, göstere göstere yapılmıyor. Onun için de ligleri kurulduklarından bu yana 10’ar, 15’er 20’şer takım şampiyon olmuş.
Biz de ise sadece 4 takım. Rekabeti yaratamayan tek taraflı adalet, kuvvetliyi galip getiren, zayıfı ezdiren ancak bizde var. Böyle başa böyle traş. Böyle hakemlerle böyle lig.