Beşiktaş camiasındaki sorun, hatta en büyük sorun siyah beyazlıların seyircisi. Bütün seyirciler takımını çok severler. Ama Beşiktaş seyircisi inanılmaz bir baskıyla takımını boğuyor.
BEŞİKTAŞ’ta işler iyi gitmiyor. Aslında sezona kötü başlamadılar. Ama iki ters maç gelince, sesler yükselmeye başladı. Oynamayan oyuncu, haliyle dedikodu yapar. Bu da doğaldır. Ama dikkat edin Beşiktaş’ta bu dedikoduları yapanlar hep aynı şahıslar. Geçen yıl Del Bosque, bu yıl Rıza Çalımbay. Biri yerli, diğeri yabancı iki değişik hoca ama sorunlar hep aynı. Bundan sonra gelecek hoca da farklı sorunlarla karşılaşmayacak.
Beşiktaş kulübünde takımın içinde sorunlar olabilir. Her takımda olduğu gibi. Ama Beşiktaş camiasındaki sorun, hatta en büyük sorun ve bu kadar başarısızlığın arkasındaki güç, bence Beşiktaş seyircisi.
Neden?.. Taraftar takımını çok seviyor. Tamam. Bütün seyirciler takımını çok severler. Ama Beşiktaş seyircisi inanılmaz bir baskıyla takımını boğuyor. Futbolcu, inanılmaz bir baskı ile İnönü’ye çıkıyor. Beşiktaş seyircisi tezahürat yapmasını bilmiyor. Diyebilirsiniz ki, bütün Beşiktaşlı yazarlar bu seyirciyi çok beğeniyor, sen neden beğenmiyorsun.
Nedenini size söyleyeyim. Maç başlıyor, siyah beyazlı seyirciler de bağırmaya başlıyor. Ama şunu bilmiyorlar, bu bağırmalar nereye, neden, niçin yapılmalı. Bunun bir temposu vardır. Rakip baskıdan sindiği zaman, onun üstüne yüklenirsin. Veya rakip sert oynadığı anlarda, ıslıkla veya bağırma ile rakibi sindirirsin, hakemi rakibin üstüne yollarsın. Veya hakemin verdiği ters bir kararda, yine tempolu ama küfürsüz, hakemin üstüne yüklenir, baskı altına alırsın.
Şimdi soruyorum, Beşiktaş seyircisi bunların hangisini yapıyor. Hiçbirisini. Gırtlarını yırtarak, ‘Gol, gol, gol’ diye bağırıyorlar. Veya ikiye bölünüp, ‘Sen bizim herşeyimizsin’ diyorlar.
Hadi bırakın dışarıdaki maçları. Çünkü orada seyretme imkanınız yok. En son Şampiyonlar Ligi’nde Liverpool seyircisinin ne yaptığını statta görme imkanınız vardı. Bu Beşiktaş seyircisinin tezahürat zaafı. Daha kötüsü takımına verdiği en büyük zarar, sahaya yabancı madde atmaları, küfür etmeleri. En kötüsü de sahaya kendilerini atmaları.
Üç haftadır yöneticilerin de, teknik adamın da, futbolcunun da kafasını karıştırdılar. Hiç gereği yokken, tuttular Milan- Fenerbahçe maçını konuştular. Onlar Milan’ı tutarken, takımları Malmö’ye mağlup oldu. Disiplin, Tahkim derken, bu sefer Tahkim’in bence verdiği yalnış bir kararla maçı içeride oynadılar. Yine bence, Beşiktaş bu maçı dışarıda oynasaydı, psikolojik olarak daha avantajlı olurdu. İçerde kaybetmelerinin en büyük sebebi Tahkim’in kararı oldu.
Geçen yıl Beşiktaş’tan kombine bilet alan seyirci, kaç tane maça gidemedi. Bir düşünün. Yani peşin verdikleri parayla maç seyredemediler. Peki bütün bunların ışığında soruyorum size, Beşiktaş seyircisi takımını çok mu seviyor, yoksa onu sıkıyor, boğuyor, sevgiden dolayı öldürüyor mu?
Ama birçok Beşiktaş yazarı ve yönetim kurulu üyeleri şu benim yazdıklarımı kabul ettikleri halde, bunları açık açık dile getiremiyorlar. Yani bu seyirci hala, Beşiktaş yönetim kurulunun üzerinde. O zaman da Beşiktaş’tan başarı beklemek bence hala hayal.
Rıza hoca geçen sezon sonunda, bu sezon için John Carew ile Youla’yı birlikte düşünüyordu. Carew’in gideceği hiç hesapta yoktu. Çünkü Carew’i Beşiktaş’tan ne yöneticiler, ne de Rıza para kazanmak için yollamadı. Carew kafayı takmış ‘Ben Şampiyonlar Ligi’nde oynamak istiyorum. Bu fırsatı bir daha yakalayamam. Lütfen beni gönderin’ diyor. Bu kafadaki bir Carew’in kalması halinde zaten Beşiktaş’a faydası olamazdı.
Rıza uzun boylu bir oyuncu istiyor ama transferin son günlerinde Ailton geliyor. O da fizik olarak hazır değil ve antrenman yapmayı sevmeyen bir oyuncu. Maçtan evvel germe işini biraz ciddi yapmazsan, 10. dakikada sakatlanır çıkarsın.
Youla kötü bir oyuncu değil ama Beşiktaş seyircisi baskısı onu bu hale soktu. Fenerbahçe karşısında maçı 1-1’e getiriyorsun, Tuncay beş kişi arasından elini kolunu sallayıp gol atıyor. Biri de çıkıp daha ceza alanına girmeden, ‘Pardon kardeşim nereye gidiyorsun?’ demiyor.
Rıza o gece Beşiktaş takımının futbolcusu olsaydı, Tuncay’ın kafasını ısırır o golü attırmazdı. Onun için Beşiktaşlı oyuncular kabahati hiçbir yerde aramasınlar. Aynaya baksınlar hatayı görürler.
Beşiktaş’ın oynadığı maçlara bir bakın. Hepsinde maçın yıldızı rakip kaleci. Demek ki, çok gol pozisyonuna giriyor, ya auta atıyor, ya kaleciler kurtarıyor. Sorun burada.
F.Bahçe iyi takım ama
BEŞİKTAŞ galibiyetinden sonra Daum’un çenesi açıldı. Milan maçını kaybeden Fenerbahçe’nin son dakikalarda yaptığı hatalara bakın. Dönün Beşiktaş- Fenerbahçe maçında, ev sahibi takımın son dakikalarda yaptığı hatalara bakın. İkisi de aynı.
Milan ile Fenerbahçe arasındaki tecrübe ve kalite farkı ne ise, Beşiktaş ile Fenerbahçe arasındaki fark da o. Hep aynı şeyleri söylüyorum. Fenerbahçe böyle oynamaya devam ederse de, her halde söylemek zorunda kalacağım. İki yıldır Fenerbahçe’nin elde ettiği başarılar, yönetimin yaptığı transferlerle doğru orantılıdır.
Şu son maçı bile dikkatle izlediğinizde, ki ben maçtaydım. Fenerbahçe’nin çok zor pozisyonlara düştüğünü gördük.
Anelka gerçeği
Fenerbahçe ne zaman kendini gösterdi. Anelka sahneye çıktığı zaman. Müthiş bir gol attı. Harika bir penaltı yaptırdı.
Sahanın en iyi 3-4 adamından birisi bence Anelka’dan sonra kaleci Volkan’dı. Daum yönetiminde Fenerbahçe’nin iki yıldır 90 dakika tempolu ve güzel oynadığı maça ben rastlamadım. ‘Yedek kulübem zayıf’ diyor.
Fenerbahçe yönetimi kaç tane Ümit Milli oyuncu aldı. Nerede onlar. Bugün Fenerbahçe’nin kadrosu Türkiye liginin en iyi kadrosu.
Şampiyon olmaları onların iyiliğinden değil, rakiplerin kötülüğündendi. Nitekim bunu Avrupa’ya çıkan takımlarımızın oynadığı maçlardan, kalitesiz rakiplere mağlup oluşundan gördük.
Kim istemez ki...
Bugün Anelka’yı Avrupa’da hangi kulüp kadrosunda görmek istemez. Veya Alex’i, Appiah’ı, Tuncay’ı. Geldiği günden bu yana Anelka oynadığı yerden memnun değildi. Daum’un çok kızdığı, futbolu bilen basın mensuplarından çoğu da Anelka’nın oynatılacağı yeri Beşiktaş maçındaki gibi olduğunu söylediler.
Dediler ki, ‘Çabuk gideceksen, arkasına Tuncay’ı koy ve geniş alanda kullan.’ Hep dediler ki, ‘Daum maçı seyretme, gerektiği yerlerde rakip teknik adamın yaptığı hamlelere, hamle ile cevap ver...’ Daum hangisini yaptı. Milan maçında son 10 dakika oyunu seyretmeseydi, belki de Fenerbahçe mağlup olmadan gelecekti.
Benim fikrim şu... Daum’un bu takıma, bu Fenerbahçe kadrosuna verdiği en fazla yüzde 10. Böyle bir kadroya da bu oran bence çok az.
Zaten Daum, Şampiyonlar Ligi’ndeki herhangi bir başarısızlığa şimdiden kılıfı hazırladı. Daha basit bir şey söyleyeyim. Şu anda Türkiye Ligi’ndeki diğer 17 takımın teknik direktörlerinden hangisini Fenerbahçe’nin başına getirirseniz, getirin en kötü böyle olur.
Yardımcı hakemler
YARDIMCI hakemler yardımın manasını biraz fazlaca abartmaya başladılar. Eskiden yan hakem olan bu kavram, hakemin zor pozisyonda olduğuna kanaat getirmek şartıyla, yardımcı hakem yardım etsin diye getirildi. Ama yardımcılar hakemler destek yerine, köstek olmaya başladılar ve oyuna tesir eder duruma geldiler.
Buradaki temel fikir şu. Yardımcı hakemin görüş alanında olan bir pozisyonda eğer hakem pozisyona uzak kalmışsa ve açı itibarıyla pozisyonu görememişse, yardımcı hakem önce hakemi arayacak. Onun bu şartlarda olduğunu görürse, o zaman bayrağını kaldırıp hakemi ikaz edecek. Yoksa bazı maçlarda olduğu gibi yardımcı olacağım diye, oyun devam ederken, hakem pozisyona hakimken, bazı yardımcı hakemler daha hakeme bakmadan bayraklarını kaldırıyorlar. Ondan sonra da ortalık yangın yerine dönüyor ve hakem suçlanıyor. Çıkış noktası yardımcılar. Ama onu kimse tanımaz. Herkes maçın hakemini bilir.
Bu işi doğru yapan yardımcılar da var. Sivas- Trabzon maçında Serdar Tatlı’ya doğru yardımı yapan Alparslan Dedeş gibi.
Başka isim var mı?
İDDAA olayında Federasyon sonuna doğru geliyor. Bu işe adı karışanları iddia yönetimi, Türk Ceza Kanunu’na göre dolandırıcılıktan savcılığa şikayet edecek mi bilmiyor. Bence işin daha ilginç başka tarafı da bu. Olayın içinde birden çok kişi var, çok da para var. Size soruyorum.
Bu bir organize olay değil mi? Böyle bir olay çete kapsamına girmez mi. Benim kafamda bir türlü cevaplandıramadığım bir soru var. İkili bahis oynanıyor. Üçlü değil. Yani bir tarafta Sebat- Kayseri maçı. İlk yarı Sebat, ikinci yarı Kayseri galip. Maçın galibi Kayserispor. Dönüyoruz, Galatasaray-Trabzon maçının galibi Galatasaray’a. Olayın içinde Gökdeniz’in adı geçiyor. Yani para Trabzon’un mağlubiyetine yatırılmış veya yatırılacak. Peki Trabzon’un mağlubiyetine tek başına Gökdeniz yetecek mi. Yoksa telafuz edilmeyen başka isimler mi var?