GEÇEN hafta Süper Kupa için Köln’deydim. Biliyorsunuz Almanların biraları meşhurdur. Bir bara girdim, "1 metre bira var verelim mi?" dediler. İki kişiydik, "hayır" dedim.
1 metre deyince bizim Türkiye’deki yukarıya doğru 1 metre aklıma geldi. Eyfel Kulesi gibi. Ama onlardaki farklıymış. Fırıncı küreği gibi bir alet 1 metre boyunca üzerinde 10 tane bardak var. Adam 1 metre deyince psikolojik olarak geriliyorsun. Gözünde büyütüyorsun...
Dün akşam maçın oynanacağı stada girdim. Takım listelerinin yazıldığı ismi "esame listesi" olan kağıdı elime aldım. Enine olarak belki de büyütüldüğünde 1 metre olan isimler vardı. Hepsi yabancı oyuncular. Aynen Alman birahanesinde olduğu gibi etkileniyorsunuz. Çünkü adamın ismi herhalde büyükbabası, büyükannesi veya sülalesi şeklinde yazılıyor. Haliyle adamın parası da bizimkilere göre büyük oluyor.
Aynı kayıktayız
Ama yanıma biri geldi, dedi ki: "Beşiktaş’ın da Konya’nın da kalecileri Kocaelispor’un altyapısından yetişme." Onların adları kısacıktı. Zaten maç da 1-0 bitti. Yani o sülalesinin ismini 1 metre yazanların maça fazla katkıları olmadı.
Dün gece İnönü Stadı’nda pozisyon yoktu. Gol de bir tane. Bahane hazır, sezonun başı. Bir sene bitecek o zaman da "Yok devenin başı" diyecekler. Düşünüyorum maçta ne yazarım diye fazla bir şey bulamıyorum. Bakın hep aynı kayığın içindeyiz. Ve bu işten ekmek parası kazanıyoruz. Ama maalesef kendi malımıza mundar diyoruz. Bir şeyler yapmamız lazım. Daha da önemlisi herkesi aptal, kendimizi akıllı sanmamamız lazım.
Not: Çarşı her şeye karşıydı. Şimdi de Sinan Engin’e karşı. Doğru mu yanlış mı? Bunun cevabını bir kişi verebilir. Tabii ki Yıldırım Demirören... Tabii babası karışmaması şartıyla.