MAALESEF bu G.Saray Avrupa’da farklı, içeride farklı. Berlin’de mücadele eden takımdan eser yoktu dün gece. Onun yerinde yeller esiyordu.
Şu anlaşılıyor ki ne var, ne yok orada harcamışlar. Çünkü, ilk 45 dakikada Ankaragücü’ne en ufak baskı yok. Ankaragücü de öyle aman aman hücum oynamıyor. Çok zaman G.Saray’ı kendi yarı alanında karşılıyor. Böyle olduğu zaman bile G.Saray ileride pres yapmıyor, yapamıyor. Ankaragücü hücumlarını rakip yarı alanında karşılaşıp, o topları hücum haline çeviremiyor, kendi yarı alanına dönüyor. Bu da Ankaragücü’nün işine geliyor. Daha da önemlisi ilk 45 dakikada Galatasaray, mücadele etmiyor. Ankaragücü öyle veya böyle çatur, çutur oynuyor. Bu şunu gösteriyor, G.Sraylı oyuncular maç ayrımı yapıyorlar.
Sonradan ağlamayacaksın
İlk yarı hiç bir şey oynamayan Galatasaray, ikinci yarı 15 dakika kımıldadı. Hani bir laf vardır ya, "İki tık tık, bir şık şık." İşte bu şekilde işi bitirdi.Başta orkestra şefi Lincoln, saz heyetindekiler Arda ve Kewell çalmaya başlayınca, bunlara Baros da eşlik edince, film koptu. 5 dakikada maç bitti. Ondan sonra Galatasaray yine eski haline döndü.
Bu konuda Galatasaray’a fazla sitem edemezsiniz. Zor bir maçtan geldi. 3-0 yaptıktan sonra işi idare etmeye başladı.
Ankaragücü’nün işini bu Galatasaray 15 dakikada bitiriyorsa, düşünmesi gereken taraf Başkent ekibidir. İlk yarıdaki Galatasaray’ı yakalamışsın. Hiç bir şey yapamıyorsun. Galatasaray biraz oynayınca da bir şey yapma şansın ortadan kalkıyor. O zaman yarın küme düşersen, ağlamayacaksın. Zaten gidişat da o. Çünkü, tribündeki seyirci, sahadaki futbolcuyu oyundan koparıyor. Seyircinin aklı, fikri Cemal Aydın’ın istifasında. O da futbolcuya yüzde yüz tesir ediyor. Bakalım işin sonu nereye varacak.
Hakem Suat Aslanboğa’yı ilk defa 90 dakika izledim. Bendeki iyi intibası devam ediyor. Rahat ve kendinden emin hali var. Bakışları ve hareketleri de kararlı.