Milli Takım'ın kadrosu eğer iyi yönlendirilseydi, iyi motive edilseydi, rakiplere göre iyi hazırlansaydı, bu gruptan biz çıkardık. Ama Şenol'un nedendir bilinmez, bazı takıntıları var.
BU maçtan önce kimse Milli Takım’ı ve özellikle Şenol'u rahatsız etmedi. Herkes yardım etti. Ama şu bir gerçek; Milli Takım son Dünya Kupası'nda hiçbir Avrupa takımıyla oynamadan üçüncü oldu. Milli Takımımız ve Şenol Güneş, o turnuvadan sonra ilk defa düzgün bir Avrupa takımıyla mücadele etti. Bu düzgün Avrupa takımının; yani İngiltere'nin futbol oynadığı yok. Teknik direktörü pamuk ipliği ile görevde. Bir tek kaptanları Beckham var. Teknik direktörleri Eriksson'dan daha etkili bir çocuk. Eğer bu İngiltere finallere kaldıysa, Eriksson'un değil, Beckham'ın başarısıdır...
Şenol Güneş'in Okan Buruk'la bağlantısını bir türlü çözemiyorum. Duygusal bir bağlantı mı var? Çocuğu gibi mi seviyor? Onu kıramıyor mu? Yoksa arada çok etkili isimler mi var? Anlamak mümkün değil. Okan Buruk, kötü futbolcu mu? Hayır. Ama daha kendi takımında top oynayamıyor. Senin takımının zaten bir Sergen lüksü var. Bir takım ancak bir kontenjanla oynayabilir. Ama Şenol, ikinci kontenjanı ‘‘tabi senatör gibi’’ Okan'a kullandı. O zaman da senin takımın acaba bir eksikle oynar mıyım derken, iki eksiğe düştü.
İngiltere hak etti
Bu gruptan İngiltere bileğinin hakkıyla çıktı. Dün gece şu gözüktü; Şenol Güneş, ne İngiliz Milli Takımı'nın kadrosuna, ne de kendi çıkardığı kadroya göre dersini iyi çalışmamış. Şu da gözüktü; biz dünya üçüncülüğünü şansımızla kazandık. Bu Milli Takım kadrosu, şu İngiliz Milli Takımı'na karşı, böyle futbol oynamamalı. Bunun da tek sorumlusu vardır. O da Şenol Güneş.
Hedefe ulaşmamız için galip gelmemiz lazım. Üretken olmamız lazım. Rakip ne yapacak? O da bizi bozacak. Biz oynamak için hiçbir şey yapmadık. Rakip, bu hedef için daha kontrollüydü, daha akıllıydı. Düşünebiliyor musunuz, İngilizlere karşı oynuyorsunuz, bakın bakalım topu aut çizgisine indirip, kaç tane yan orta attık? Yani, rakip takımı oyundan düşürecek şekilde. Cepheden şişiriyoruz, Hakan da yalandan kafaya çıkıyor, arada sırada sanki sakatlanıp kendini yere atıyor ama hikaye. Şenol, İlhan'ı oyuna alıyor, Tuncay'ı oyuna alıyor. Nihat ve Hakan'la beraber dört hücumcuya dönüyoruz.
O andan itibaren de maç bitiyor. Zaten orta alanda yokuz. Tam tuzruhu oluyoruz, buharlaşıyoruz. İngilizler de bu dakikadan sonra her akından sonra gol tehlikesi yaratıyor.
Takıntıları var...
Emre Belözoğlu, İtalya'da kalmış. Türkiye ona küçük geliyor. Havası öyle. Emre büyümüş, Türk Milli Takımı küçülmüş.
İngilizler bize göre sanki daha amatörler! Onlar çok basit oynuyorlar, biz çok bilinmeyenli denklem gibi. Tekrar baraj maçı. Ne yapalım, kaderimiz bu. Yalnız bu Milli Takım'ın kadrosu eğer iyi yönlendirilseydi, iyi motive edilseydi, rakiplere göre iyi hazırlansaydı, bu gruptan biz çıkardık. Ama Şenol'un nedendir bilinmez, bazı takıntıları var. Takımını sırtlayan ve bu Milli Takım'da her zaman görev alabilecek Gökdeniz maç kadrosunda dahi yok.Ümit Davala var. Neye göre var, anlamak mümkün değil.
Demek ki, Şenol'un bir bildiği var ya da bizim bilmediklerimiz. Biz onu anlayamadık. Ama ne yazık ki, o da hiçbir gün bizi anlayamadı. Belki bir gün anlaşırız.
Hani Collina uğurluydu? Hani Collina ile hiç kaybetmemiştik? Şimdi diyebilirsiniz ki, gene kaybetmedik, berabere kaldık. Cümlelerle kelimelerle oynarsan, böyle bir şey söyleyebilirsin. Futbolda uğur yoktur. Akıllıysan, güçlüysen, kuvvetliysen, en önemlisi zekiysen bir adım öne çıkarsın. Uğur mu? Var. Show TV'de Maraton programında. Olan bir şeyi ileri geri oynatırsın. Macerada uğur diye bir şey yoktur. Gerçekte vardır!...