SİNEK ufak ama mide bulandırır, demişler. Tam böyle bir rakiple oynuyoruz. Şenol Güneş, ne kendi dersini iyi çalışmış, ne de talebelerini çalıştırmış.
Daha kötüsü, psikolojik olarak takımını hiç hazırlamamış. Rüştü ve Fatih Akyel'in gördükleri sarı kart, Emre'nin oyundan atılması ve bu üç oyuncunun İstanbul'daki rövanşta oynayamacak oluşları, bunun en basit örneği.
Biz, bu takımı İstanbul'da normal şanrtlarda yeneriz. Ama nasıl? Öncelikle sabır gerekli. Letonya'nın 9 numarası Verpakovskis -ki golü bu oyuncu attı- ve 10 numaralı oyuncusu Rubins çok çabuklar. Letonya, 4-4-2'yi çok iyi oynuyor. Özellikle 10 numaralı Rubins sol çizgiyi iyi kullanıyor. Dolayısıyla da rakip defansı açıyor, genişletiyor. Böyle olunca da orta dörtlüden bizim defansımızın üzerine çok çabuk, mızrak gibi geliyorlar. Ve topu kaptırdıkları anlarda da en kestirme yoldan yıldırım gibi geriye dönüyorlar. Biz de Riga'da onlara yardım ettik.
Adamlar çok tehlikeli
Tugay, Emre ve Okan, aldıkları ilk topları rakip defansın arasına atacaklarına, bir sağ tarafa döndüler, bir sol tarafa. Zaten bir yan top yaptığın zaman, rakip geriye gelip kapanıyor. Bir anda sekiz kişi oluyorlar. Delecek yer bulamıyorsun. Bunu İstanbul'da daha da katı bir şekilde yapacaklar. Ve bunu yaparken de mümkün olduğu kadar ceza alanına girmemeye gayret ediyorlar. Rakip defanstaki iki futbolcu özellikle çok ağır. Hava toplarında iyiler. Yerden de rakibin yüzünü kalelerine döndürmüyorlar. Bizim özellikle 10 numaralı Rubins ve 9 numaralı Verpakovskis'e geniş alan bırakmamız lazım. Ve aldıkları ilk topta yüzlerini döndürmeden basmak gerekir. Çünkü hareketlendikleri zaman, bu oyuncular hem çabuklar, hem de süratliler. Bizim en çabuk adamımız dediğimiz Fatih Akyel bile Riga'da arkalarından yetişemedi.
Formda olanı oynat
Milli Takımımız için bir tehlike başladı. Bu, uzun zamandır da gözüküyor. Oyuncular, milli hislerini ve hırslarrını kaybetmişler. Sanki doymuşlar. Bunda Şenol'un da payı büyük. Çünkü, takımlarında kötü oynayanı, hatta oynamayanları aldı aldı oynattı. Şöyle bir geriye dönüp bakıyorum. Kore'de formsuz Hakan'da ısrar etti. O kadar çok etti ki, çocuğu da duman etti. O zaman arkasında bekleyen İlhan da formdaydı. Senegal'e attığı golle bir anda havasını bulmuştu. Böyle olduğu halde bile Hakan'da ısrarı ne kadar yanlışsa, önceki gece Hakan'ı 18'e almaması da o kadar yanlıştı. O Hakan ki, G.Saray'da kötü de oynamıyor. Neymiş, Milli Takım'da isteksizmiş. Allah Allah o zaman kadroya alma. Hakan, yeni bir oyuncu değil ki. Okan Buruk, yine ilk 11'de. Takımını sırtlayan Gökdeniz yine kenarda.
Eşinden ayrıldıktan sonra G.Saray'daki form grafiği süratle düşen Ergün de kadroda. Onun yerine oynayacak olan ve takımına çok fayda sağlayan Tümer, kenarda. Peki nasıl olacak bu iş?
Kendini anlatmaya kalkma
Şimdi artık öyle bir noktaya geldik ki, şuydu, buydu hepsi hikaye. Ya Letonya'yı İstanbul'da eleyeceksin ya da bu Milli Takım'dan en 7-8 futbolcu gidecek. Yani başka çıkış yolu kalmadı. Eğer futbolcularımız bu maçı bir haysiyet, onur meselesi yaparlarsa alırlar. Eğer, cumartesi akşamı oynadıkları gibi, doymuş askerler gibi, lejyonerler ordusu gibi oynarlarsa, bu Letonya bizi geçer. Çok zor bir maç oynayacağız. Çünkü, 2-0 öne geçsen bile 85. dakikada yiyeceğin bir golle eleneceksin. Her şeyden önce sinir sistemin iyi olacak. Bunu da yapacak adam Şenol Güneş. Ama bakıyorum, o hala kendini medyaya anlatmaya kalkıyor. Bu kadar yıl sonra kendini anlatamamışsan ve bu insanlar seni tanımamışsa, bundan sonra hiç uğraşma Şenol. Al ilk maçın kasedini, defalarca seyret, ne yaptım diye.
Fransız hakem doğrusunu yaptı
Aslında ben, senin yerinde olsam, futbolcularla bir odaya kapanırım ve onlara ne istediklerini sorarım. Hatta ve hatta çarşamba akşamı taktiğini onlarla beraber belirlerim. Çünkü ters bir takımla oynayacağız. Letonya'nın oyun sistemi, rakibin kendi arkasında ne kadar çok alan bırakmasına bağlı.
Türkiye'de genelde üç büyüklerde oynayan futbolcularımız lig maçlarında devamlı hakemlere fırça atmaya alışık olduklarından, aynısını Riga'da da yapmaya kalktılar. O da bizim futbolculara Fransız oldu. Doğrusu, Fransız hakemin yaptığı doğru, bizimkilerin değil. Ama hiç gereği yokken, daha ilk maçta, İngilizleri kışkırtıp tahrik eden Alpay, federasyon tarafından, Şenol Güneş tarafından ‘‘koçum’’ diye taltif edilirse, şimdi de Rüştü'ye, Fatih'e ve Emre'ye Futbol Federasyonu'nun birer şilt vermesi lazım.