HERKESİN ortak derdi hakem. Peki hakemler dertli değil mi? Hem de boğazlarına kadar.
Çünkü onların arasında da büyük rekabet var. Bir kısmı bu rekabetin haksız olduğundan sözediyor. Bence de o konuda haklılar.
Sebebi de şu.
Bir maça "x" gözlemci gidiyor, hakemi doğruyor. Bir başka maça "y" gözlemci gidiyor, hakemi puana boğuyor. Bunların arasında şartlı olanlar da var. Bu da işin daha kötü yanı.
Peki nasıl düzelir?
Çok basit. Yıllarca yapmadılar. Bir kaç yerde dile getirdim, anlatamadım. Son defa, tekrarlayayım.
Hakem adedini düşüreceksin. Gözlemci adedini de düşüreceksin. Hem hakem, hem gözlemci, çok maçta karşı karşıya gelecek. Her gözlemci her hafta maça gidecek. Tabi hakem de. O zaman hakeme verilen puanlarda eşitleme olacak. Ama burada çok önemli bir nokta daha var. Hakemleri en az üç veya dört gün kampa alıp, eğitim veriyorlar. Gözlemcileri lütfedip bir gün çağırıp, ertesi sabah postalıyorlar.
Bu iş nasıl olacak
Altını çizerek ikaz ediyorum. O yıl görev alacak hakem ve gözlemciler, aynı kamp yerinde aynı eğitimi almaya mecburlar.
Hakemlikte ikinci önemli nokta da şudur. Türkiye’deki bir hakem temsilcisinin, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda olması gerekir. Şimdiki yönetim kurulunda eski MHK başkanlığı yapan Ufuk Özerten var. Ama Ufuk hakemlerin içinden çıktıktan sonra o işten koptu.
Siz okuyucular, hakemlerin arasındaki dayanışmanın çok iyi olduğunu zannedersiniz. İşte burada çok büyük hata yaparsınız. Hakemler maç almak için rakipleriyle mücadele etmez, onun altını oyar. Sonra da kulüpler ve kamuoyu onları topyekün oyarlar.
Öncelikle hakem aleminin kapalı sisteminde adaleti sağlayacaksınız. Şu anda böyle bir adalet hakem alemi içinde yok.
Peki o zaman daha kendi içinde adaleti sağlayamayan grup, çıkıp maçlarda nasıl adaleti sağlar?
İşin aslı budur, benim adım Hıdır.
Raporlar tutmuyorsa sen öpeceksin!
MAALESEF bazı futbolcular ortamı o kadar rahat ve boş görüyorlar ki onlar için atılmak da önemli değil. Atıldıktan sonra da eylemlerine devam ediyorlar. Çünkü, gözlemciler ve hakemler nedendir bilinmez raporlarını eksik tutuyorlar. Raporlarında eyyamcılık yapıyorlar, yazmıyorlar.
Mesela bu hafta Bobo atıldı. Atıldıktan sonra hakem tedavi olan futbolcuya eğilmişken, geldi iki metrelik Sivriservi’yi olanca gücüyle itti. Tuttular. Yoksa, Sivriservi,Yerlebirservi olacaktı. Bence Bobo’nun atıldığı suçtan daha fazla bu eylemden ceza alması gerekir. Bakalım maçın temsilcisi o sırada başka bir yere mi bakıyordu? Veya hakem kendine yapılan bu eylemi yazacak mı?
Üç hafta evvel Lugano hakeme gözlük yaptı, atıldı. Atılışı ikinci sarı karttandı. Ama, Lugano ikinci sarı karttan kırmızı gördükten sonra, Ali Sami Yen’de tünelin içine girene kadar yaptıklarını bir Avrupa kupası maçında yapsa en az 5 maç ceza yer. Ne oldu? Temsilci de yazmadı, hakem de yazmadı, Lugano yırttı.
Bu konularda gözlemciler de sıkıntılı. "Bizim bu olayları yazmamızı federasyondan istemiyorlar" diyorlar. Niye? Sahada olup biten bütün olayları gözlemci, temsilci ve hakemler yazacaklar ki eğer olaylar onların yazdığı gibi öpüşmüyorsa, federasyon olarak raporuna yazmayanı o zaman sen öpeceksin.
O zaman adalette bir sakatlık oluyor. Rüştü’nün günahı neydi? Göğsüne çarpan topta pozisyonu görmeyen hakemler Trabzonsporlu Umut’un son derece centilmence (!) yaptığı ikazlardan sonra kırmızı kartı gösterdi. Ama Rüştü, hiç ağzını açmadan yürüdü gitti. Yani, Lugano da çıktı, Rüştü de çıktı. Birisi darmaduman etti, paramparça yaptı, yapmadığını koymadı. Diğeri de adam gibi, tıpış tıpış çıktı.
Ne oldu? Kara kaplı deftere bakıldığında ikisinin de karşılığı bir maç. Eğer Bobo’nun da ikinci yaptığı hareket yazılmazsa o da yalnız birinci suçtan ceza alacak.
Satan, 90 dakika beklemez
HİÇBİR futbolcu maç satmak için 90 dakikayı beklemez. Öyle işler yapar ki futbolu iyi bilenler anlarlar. Eğer futboldan anlamazsanız, onu maçın kahramanı bile yapabilirsiniz. Yani maçı satanı.
Bunun yıllarca çok örneklerini yaşadık. Souleymanou’nun yaptığı laubalilik. Aşırı kendine güven. Türk futbolcusunun inanılmaz bir yapısı var. Cephesi kornere ve taca dönükken topu oradan dışarı atmıyor. Atsa, sanki futbolculuk değeri düşecek. Dönüp daha iyi işler yapmaya kalkıyor.
9 defa yaparsın tutar, bir yapmazsın uçağı düşürürsün. Souleymanou’nun yaptığı gibi. Özellikle kaleci maçı verecekse, maçı sattıysa eğer, en fazla yan toplarda tatbikata geçer. Yarıda kalır, çıkmaz veya çıkar, kontrolsüzdür. Top üstünden geçer. Yan topa çıkarken rakibine yumruk atar veya çıkılmayacak pozisyonda rakibe çıkar, ceza alanı içinde onu düşürür. Hatta kıyağı biraz daha arttırır, bariz gol şansından düşürdüğünde kırmızı kart görür.
"Yeme de yanında yat" misali. Bilmem anlatabildim mi?
NOT: Eskilerde ismi yurt dışına taşmış müthiş yetenekli bir kalecimiz vardı Türk futbolunda. Böyle maçlarda adı sıkça geçerdi. Hatta birinde yaptığı şu olayı da hep anlatırlar. Bir yan top gelir. Kalecimiz olanca hışmıyla ve hırsıyla topa doğru hareketlenir hem de bağırarak, "Bıraaaakkkk" diye. Ama rakip santrfor topa kafayı çakmıştır. Gol olmuştur. Kalecimiz, "maaa" diye cümleyi bitirir ama, "bırak" ile "ma" arasındaki o kısa süre içerisinde rakip işi bitirmiştir. O kalecinin de hiçbir suçu yoktur. Hatta arkadaşlarını fırçalar bile.