4 büyüklerde forma giyen bazı futbolcular hakemleri aldatmaya yönelik işleri sıkça ve çokca yapıyor. Yedirirlerse, takımları kazanıyor.
Yediremezlerse de yanlarına kar kalıyor. Bütün bunları yapıp da maçtan sonra rahat rahat yastığa kafalarını koyuyorlarsa, onlara bir şey söyleyemeyiz.
F.BAHÇE- Çaykur Rizespor maçında en ufak bir temas yokken, Serhat Akın kendini yere attı, penaltıdan da Fenerbahçe 1-0 öne geçti. Sarı lacivertliler belki de bu sayede maçı kazandı. Penaltıyı Erol Ersoy'a ikaz eden yardımcısı Birol Budan verdirdi.
Yardımcı hakemler ne zaman hakeme yardım edecekler. Hakemin o pozisyonu görmediğine kanaat getirdiği zaman. O pozisyonu Erol Ersoy, Birol Budan'dan daha iyi görüyor ve aut vermeye çalışıyor. Yani olay tamamen Budan'ın işgüzarlığı ve yorumu iyi bilmemesi. Bu işin bir yönü.
Şimdi işin bir başka yönü daha var. O da spor medyamız. Darbe yemeden kendini atan Serhat (bir de sarı kart görmesi lazım), penaltıdan golü yiyen Rize, maçı kazanan Fenerbahçe. Burda durun, bir düşünün. Aynı pozisyonda Rizeli Okan kendini atsa, Fener golü yese, Rize maçı kazansa. Düşünebiliyor musunuz, spor sayfaları ve televizyonları. İşte bunun yüzünden Avrupa'da mücadele edemiyoruz. Ne dersiniz benim sevgili, dürüst, tarafsız medyam.
Hakemleri sıkça aldatıyorlar
Şimdi de işin üçüncü boyutuna geleceğim. Galatasaray'dan Arif, Beşiktaş'tan İbrahim Üzülmez, Ahmed Hassan, Fenerbahçe'den Serhat, Nobre (Bir de ceza alanı civarında bu pozisyonlardan faydalanacak Alex gibi süper bir silahı var.), Trabzonspor'dan Fatih Tekke ve Gökdeniz genelde hakemleri aldatmaya yönelik işleri sıkça ve çokca yapıyorlar. Yedirirlerse, takımları kazanıyor. Yediremezlerse de yanlarına kar kalıyor.
Diyebilirler ki, "biz profesyoneliz, sahada kazanmak için her şeyi yaparız’ Bütün bunları yapıp da maçtan sonra rahat rahat yastığa kafalarını koyuyorlarsa, onlara bir şey söyleyemeyiz. Peki bu arkadaşlar, özel hayatlarında bir olaya karışsalar ve şahitlik yapsalar, hakimler onlara ne kadar inanırlar acaba? Bunlara sahip çıkan yöneticiler de en az, onlar kadar sorumludurlar. Türkiye'de televizyonların önünde gösterile gösterile herşey yapılıyor. Düşünün ve bakın...
Bu sezon başlayalı beri, ceza alanı ihlallerinden dolayı kaç tane penaltı tekrarlandı. Benim en son gördüğüm, Fırat Aydınus tekrarlattı. Alex'in attığı penaltıya bakın. Sanki ceza alanında kurban kesiliyor. TEM otobanının kenarındaki kurban kesimleri gibi. Herkes içeride. Eee, ne olacak bu zihniyette futbolcu, bu zihniyette hakem ve bunlara göz yuman bir Futbol Federasyonu. Ve Türkiye'de futbol. Dünya Kupası finallerine gitmek isteyen... Hadi canım siz de...
BASKETBOL DA AYNI
FUTBOLDA bunlar oluyor, basketbol farklı mı? Geçen pazar oynanan Galatasaray-Büyük Kolej maçında tribünden Galatasaraylı taraftarların kendi sporcularına küfür etmesinden sonra, Galatasaraylı basketbolcular maç oynanırken, top yekün tribüne çıktılar. Seyircileri bir güzel dövdüler, birinin de burnunu kırdılar. Tekrar sahaya döndüler, hakem maça devam etti. Hem de Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel'in gözü önünde. Bu işe federasyon ve hakem seyirci kaldı. Ama dava karakolluk oldu. Hayret ki, hayret...
Haksız rekabet
TÜRKİYE'de Futbol Federasyonu'nun bazı şeyleri çok seri bir şekilde disipline etmesi lazım. Ersun Yanal'dan sonra G.Birliği'nin başına getirilen Erdoğan Arıca, kulüpten ayrılınca, 100 antrenör (yanlış anlamadınız yüz teknik adam) kulübe ve başkana müracat ettiler. Bunu faksla veya telefonla yaptılar. Kimisi istediği fiyatı bildirdi, kimisi diğer meslektaşlarını suçladı. Sonra da Oğuz Çetin geldi. Şimdi de Oğuz, D.Bakır'ı çalıştırıyor.
Rıza Çalımbay, Rizespor'dan ayrılıp, Beşiktaş'a geldi. Daum'un söylediği gibi Beşiktaş- Rize ile oynasaydı, Rıza ne yapacaktı. 15 dakikalık devre arasında önce Beşiktaş, sonra Rize soyunma odasına gidip taktik mi verecekti? Bir teknik adamın bir sezonda kaç takımı çalıştıracağı belirlenmeli.
Kiralık oyuncu olayı başka bir felaket. Beşiktaş mukaveleye "oynamayacak" diye yazıyor. Bence hukuken o mukavelelerin geçersiz olması gerekiyor. Çünkü insan haklarına aykırı. Galatasaray telefon açıp, kiralık verdiği futbolcuyu tehdit ediyor. En son örneği Konya'ya verdiği Suat Usta. Bunun yüzünden çocuk maç kadrosundan çıkarıldı.
Federasyonun (altını çizerek söylüyorum), bu çok önemli konulara acil olarak dur demesi lazım. Çünkü inanılmaz derecede ortada haksız bir rekabet var.
Başkanlık kolay değil
G.SARAY'da enteresan işler oldu. Teknik Direktör George Hagi basın toplantısı yaptı. Dışarıdan gördüğümüz kadarıyla söyledikleri doğruydu. Baktı ki, yöneticiler Hagi'yi kayığa bindirip götürecekler ama Hagi akıllı, döndü kendi bineceği kayığa yöneticileri bindirdi. Bu sefer pür telaş Galatasaray transfer taarruzuna geçti. Alınan futbolcular ile ne kadar zamandır konuşuldu. Veya takıma uyum sağlarlar mı? Bunlar ne kadar düşünüldü. Daha da önemlisi, sen oynayan futbolculara, seni bu mertebeye taşıyan futbolculara hakları olan paralarına "yok" diyorsun. Peki dışarıdan aldığın futbolculara çakıl taşı mı veriyorsun.
Türk toplumunda başkanlık, yani otorite önemlidir. Ama "hem degaj yapayım, hem korner atayım, hem de kendi attığım kornere kafayı yapıştırıp gol atayım" dersen, hiçbirini yapamazsın.
Geçen hafta Mehmet Cansun ile bir telefon görüşmesi yaptım. Cansun tatlı adamdır. Kafasındakileri çok yalın bir şekilde söyler.
Dedim ki, "Neler oluyor Galatasaray'da..."
Verdiği cevap değişik geldi... ‘Bak Erman’cığım, Galatasaray'da başkanlık ve futbol şube sorumluluğu yapan bazı kimseler, futbol takımıyla uğraşmaktan, ticari hayatlarında zorlandılar. Örnek mi istiyorsun, işte Alp Yalman, işte Faruk Süren, işte Ergun Gürsoy, işte Adnan Polat. Çünkü biz, ne var ne yok Galatasaray'ın hizmetindeydik. Erman'cığım bir de başkan deyince, hem otoriter olacaksın, hem de arkandan gelen yöneticilere yol açacaksın. Bunun en güzel örneği Faruk Süren'dir. Hepimizi çalıştırır ve görev bölümü yapardı. Ayrıca da çok zekiydi. Bence Faruk Süren Galatasaray tarihinde gelmiş geçmiş en akıllı başkandır. Bütün başkanları alır, toplar suya götürür, su içirmeden geri getirir. Biz de deriz ki, "Oh ne güzel seyahat yaptık..." Onun için de o başkanlık o kadar kolay yapılacak bir iş değildir...’