Düdüğü çalmak

Hayatımın her safhasında İsmet Arzuman gibileriyle mücadele ettim. Ama bu İsmet’ler bitmiyor. Mantar gibi çıkıyorlar. Demek ki zemin İsmet’lerin üremesine ve çoğalmasına çok müsait.

ZAMAN zaman hakemler açıklama yaparlar. "Bu hakemlik yapılacak iş değil, çok zor. Öyle baskılar altında kalıyoruz ki inanılmaz. Bizim de ailemiz var, çocuklarımız var.. Sokağa çıkamıyoruz" gibi... Beyler! Sizi kimse zorla hakem yapmadı. Yapmaya da mecbur değilsiniz.

Genel Kurmay Başkanlığı birkaç yıl önce çok doğru bir karar alarak dedi ki: "Orduda görev yapanlar, ya görevlerine devam etsinler ya da istifa edip hakemlik yapsınlar." Bütün bu dert yanan bir vurduğu zaman bin ah işittiğimiz astsubay arkadaşlarımız bir anda askerlikten emekli olarak hakemliğe devam kararı aldılar. Hani hakemlik çok zordu. Hani hakemlik yapılacak bir meslek değildi.

20 yıl orduda görev yapan bir astsubay 1300 YTL maaş alıyor. Türkiye Ligi’nde maç idare eden bir hakem maç başına 1050 YTL artı 315 YTL artı ayda 450 YTL ücret alıyor. Eğer o hakem, bir sezonda sekiz maçın üstüne çıkarsa maç başına 225 YTL de bonus alıyor. Derbi maçlarında bu ücret ikiye katlanıyor. Bu maçlardaki ulaşım bedeli ev sahibi kulüp tarafından karşılanıyor. Yani kısaca ayda 3 maç idare eden bir hakem bir astsubayın bir ayda aldığı ücreti dörde katlıyor. Yani hakemlik maddi olarak hiç de fena değil. Bana sorsanız, bu miktarın daha da artmasından yanayım.

İyi kazanıyorlar

İsmet Arzuman da bu karardan sonra ordudan istifa edip hakemlik seçenlerden!...

İsmet Arzuman pazar günü Vestel Manisa-spor- Samsunspor maçını idare etti. Pardon idare etmedi... Verdiği ve vermediği kararlarla çaldığı ve çalmadığı düdüklerle verdiği ve veremediği kartlarla Samsunspor’u doğradı. Bu Samsunspor sezon sonu küme düşerse tek sorumlusu İsmet Arzuman’dır. Bir hakem penaltı yorumu yapar, faul yorumu yapar, sana göredir, bana göredir. Ama bir hakem Manisa- Samsun maçındaki kararları veriyorsa o hakem tartışılmaz. Nasıl mı?...

Türkiye 1.Ligi’nde futbol oynayan takımlarda birer futbolcu çağıralım. Yani faal birer oyuncu. Çalışan veya çalışmayan 10 tane de teknik adam çağıralım. En az 5 sene 1. Lig kulübünde görev yapmış 10 tane yönetici çağıralım. Bu 25 kişiyi bir adaya koyalım. Vestel Manisa-Samsun maçını baştan sona oynatalım. İstedikleri yerde durduralım tekrar oynatalım. Sonrada da bir açık oylama yapalım. İsmet Arzuman hakemliğe devam etsin mi? etmesin mi? İsmet Arzuman bu maçta kasıtlı mı hareket etti, yoksa spontane mi? İsmet Arzuman hakemliği biliyor mu? Yoksa bilmiyor mu? Şartlı mı? Şartsız mı? Kararlarında kin var mı? yoksa gördüğünü mü anında mı veriyor. Futboldan uzak yakın nasibini alan herkes bu maçı banttan izledikten sonra gözleri yuvalarından çıkıp yere düşecektir.

Bakın, İsmet Arzuman’ın bu maçta yaptıklarını ve yapmadıklarını teker teker yazmıyorum. Çünkü sütunlara sığmaz. Yıllarca futbol oynayan ve hakemlik yapan biriyim. Futbolculuk dönemlerimde İsmet Arzuman gibilerinden çok canım yandığı için hakem olmaya karar verdim. Futbolculuğumda da, hakemliliğimde de yorumculuğumda da İsmet Arzuman gibileriyle mücadele ettim. Ama bu isimler bitmiyor. Mantar gibi çıkıyorlar, mantar gibi ürüyorlar. Demek ki zemin İsmet Arzuman’ların üremesine ve çoğalmasına çok müsait. Peki... Bir futbolcu profesyonel hayatında kaç para kazanır. 22 yaşında kazanmaya başlar, 28-29 yaşına kadar devam eder. Yani taş çatlasa 7-8 yıl üst düzey transfer yapabilir. Ve bu futbolcunun hayatı, kazandıklarıyla geçecektir. Yaptığı iş çok risklidir, her tarafı kırılır, dökülür ve sakatlanabilir. Profesyonel oynayacağı süre 18-34 yaş arasıdır. En iyimser hesapla 16 yıl.

Karşılaştırın bakalım hakemin ve futbolcunun verdiği, aldığını. Karşılıklı risklerini. Salla bayrağı, çal düdüğü, al parayı. Öteki 12 ay çalışsın, erken yatsın, günde üç antrenman yapsın. Aylarca kampa girsin, yılbaşı, bayram tatili olmasın. Sonra da biri düdüğü çalsın veya çalmasın, bayrak kaldırsın veya kaldırmasın işin bitsin.

Arkadaşlar hakemin özür dileme hakkı yoktur. O zaman milyon tane özür dilemen lazım. Hakemin aynı hatayı üst üste yapmama şartı vardır. Bakmayın, Vestel Manisa- Samsun maçının taraflarından birisi büyük takım değildi. Onun için de gazete sütunlarında badem olup gitti. Ama bu İsmet’ler tatlı su kurnazlarıdır. Büyük takımlarla ve büyük takım futbolcularıyla bu tarz oynama cesaretleri bunlarda yoktur. Sıkıyorsa oynasın bakayım.

Vicdan azabı çeker mi?

Serdar Tatlı özür diledi. Nobre kendini yere attı. Kerem’in cezası kalktı. Samsun’lu Celil birinci yarıdaki Trabzon - Samsun maçındaki televizyon açıklamasının bedelini Pazar günü ödedi. İsmet Arzuman, Celil’i attıktan sonra belki de onun küfürüne muhatap oldu. Raporunu yazacak, Celil belki de çok maç ceza alacak. Ama İsmet Arzuman’ın rüyalarına Celil ile beraber Johanna acaba girebilecek mi? Federasyon, Celil’in cezasını kaldıracak mı? Veya İsmet Arzuman’lar yollarına devam edecekler mi? Samsun küme düşerse acaba İsmet Arzuman vicdan azabı çekecek mi?

Maçı eksik oynatmayın

MAÇLAR 90 dakika oynanıyor. FIFA "Maça tonla para vererek gelen ve TV başında oturan seyirciye 90 dakika maç izlettirme şartı var" diyor. Para vererek seyrettiğiniz filmi 10 dakika kısaltılarak izlemeyi ister misiniz?

FIFA maçlarda oynanmayan süreyi "Net ve kemiksiz bir biçimde oynatın" diyor. Sakatlık süresini ilave edin diyor. Oyuncu değişikliklerini "Ortalama 30 saniye olarak hesap edin" diyor...

Ammaaaaa... "Sen oyuncu değişiklikliğini 50 saniye veya 1 dakikada yaptıysan, ona güre maçı uzat" diyor. Bunu ben demiyorum, FIFA diyor.

Şimdi gelelim Türkiye’deki maçlara. 90 dakika bitmiş. 4. hakem oynanmayan süreyi 5 dakika olarak gösteriyor. 90+2 oynanırken, bir futbolcu sakatlanıyor. Tedavi süresi 1.5 dakika diyelim. Galip takım teknik direktörü uyanık. O dakikaya kadar 1 oyuncu değiştirmiş. Bu dakikadan sonra iki oyuncu değişikliği daha yapıyor. Kayıp ortalama 2.5 dakika. Bir bakıyorsunuz, Türkiye’deki hakemlerin hepsi 90+5’te bitiş düdüğünü çalıyor. Koşar adımlarla sahadan uzaklaşıyor.

Oynatmama hakkınız yok

Hakem kardeşlerim... Bu oynanmayan 2.5 dakikayı da +5’e ekleyeceksiniz. Oynatmama hakkınız yok. FIFA öyle diyor. Ama ben sizde o cesareti göremiyorum. TV’den naklen yayınlananan maçlarda bile bunu yapmıyorsunuz. Kimbilir yayın olmayan maçlarda neler yapıyorsunuz. Maçı eksik oynatmaya TV başında veya stada tonla para vererek gelen seyircilerin, ceplerinden para çalamazsınız.

Kasaba gittiğinizde, kıymanın bile iki türlü fiyatı vardır. Kemikli kıyma 50 lira ise, kemiksiz kıyma 70 liradır. Siz maçlarda kemiksiz kıyma fiyatı alıp, kemikli oynatıyorsunuz.

GERETS, TÜRKİYE’Yİ HALA öğrenememiş

GERETS futbolculararası rekabeti kamçılayarak Galatasaray’ı bu noktaya getirdi. Ama pazar günkü Sivas maçında gördük ki, artık Ümit Karan "Ben takımın bankosuyum" diyor. Ceza alanı içinde sırtı kaleye dönük, sağından Hasan Şaş, solundan Necati depar atıyor. O ters dönüp golü atmanın peşinde. Arkadaşlarının önüne bıraksa, bariz gol şansı var. Neredeyse sıfıra inip kaleye vuruyor. Neden? Çünkü, Gerets, Hakan Şükür ile Hasan Kabze’yi kulübede unuttu da ondan.

Türk futbolcusunun en büyük korkusu, para pul silah değil, yedek kulübesidir. Gerets bunu öğrendi diye düşündük, yanılmışız.

Kariye’de Sevgililer Günü

GÖREVİM icabı çok seyahat eden birisiyim. İşimi de sevdiğim için seyahat etmeyi de seviyorum. Gazetecilerin seyahati deyince herkesin aklına uçak gelir. Ama maalesef bizim gittiğimiz her yere uçak yok. Onun içinde otobüse de binerim, taksiyle de giderim, dolmuşa da binerim, otostop da yaparım, metroya da binerim. İnsanlarla sıcak temas kurmayı seviyorum. En lüks yerde de yatar yemek yerim. En ücra köşedeki kahveye de giderim, çay içerim. En ters yerdeki meyhaneye de gider iki tekimi atarım...

Çok gezen, çok gören..

Hamama gitmeye bayılırım. Bu alışkanlığım 1962 yıllarına kadar gider. Amma velakin, gazetem Hürriyet en iyi ilk 10 sıralaması yapar. Bana sormak akıllarına gelmez. Türkiye’nin her tarafında muhallebicilere giderim. İlk 10 muhallebiciyi bana sormazlar. İlk 10 kebapçıyı da sormazlar. İlk 10 şarap evini de. Şimdi bu yazıdan sonra "Aaa atlamışız" derler sorarlar. Bundan sonra da ben onlara söylemeyeceğim.

Çok okuyanın değil, çok gezenin, çok görenin daha başarılı alacağı fikrindeyim. Geçen çarşamba günü Digitürk’te Maraton Fortis olduğu için Sevgililer Günü’nü İstanbul’da geçirdim. 12 milyonluk İstanbul’da üç erkek arkadaş Sevgililer Günü gecesinde Edirnekapı’daki Kariye Oteli Restoranı’nda inanılmaz Osmanlı yemekleri yiyerek, şaraplarımızı yudumladık. Hem de öyle yemekler ki şu ana kadar hiçbir yerde yemedim.

Hepsi de saraylardaki resmi dökümanlardan alınan tariflerle birebir yapılan yemekler. Yani yemeklerin hepsi belgeli. Restoranda bir tek boş sandalye yoktu.

Her şeyin reklamı yapılmıyor. Her reklamı yapılan da doğru dürüst çıkmıyor. Bence en iyi reklam verdiğin hizmetin etrafta konuşulması. Bulan zaten buluyor. Soruyor, öğreniyor ve geliyor. Aynen Sevgililer Gecesi’nde olduğu gibi. Kariye Oteli’nin o ufak restoranında tanıdığımız bir sima vardı. Yanına sevgilisini almış 8 kişilik bir arkadaş grubuyla eğlenen, sohbet eden, şarabını keyifle yudumlayan. Kim bu biliyor musunuz? Tarkan.

Her şey para değil...

Hayatta her şey para değil. Şan şöhret değil. Gazeteciler, kameralar, fotoğraf makineleri değil. Nitekim, ne bir kişi telefon açıp, gazetelerden, televizyonlardan adam çağırdı, ne de kimse Tarkan’ı ve arkadaşlarını rahatsız etti. Türkiye’de tenkit edilecek çok şey olduğu gibi güzel şeyler de oluyor, güzel şeyler de yapılıyor.

Tarkan’a afrodizyak menü

İskorpit balığı çorbası, Karidiye plaki, Nohutlu safranlı pilav, Kuzu gerdanlı keşkek kebabı, kerevizli elma salatası, Saray tatlıları (Revzine, Helatiye, Mukallele, Tembuse, Helaniye) Demirhindi şerbeti.
Yazarın Tüm Yazıları