MAÇTAN evvel Çarşı Grubu bir meşale yürüyüşü düzenlemiş. Ama bu meşale yürüyüşü Beşiktaş meydan muharabesine döndü. Dayak yiyen polisler... Bunun üzerine polisin sıktığı biber gazları...
Sarhoş seyirciler tarafından atılan bira şişesiyle kolu kırılan polis... Ve Beşiktaş takımının sahaya geç gelip ısınamaması. Bu nasıl bir seyirci anlayışı anlamak mümkün değil. Bunlar takımlarına destek mi oluyorlar? Köstek mi oluyorlar? Kesinlikle ikincisi. Ondan sonra da polise bağırıyorlar. Polisi şikayet ediyorlar.
Her yerde Ernst
Sahaya gelince... Bir oyuncu eksilince maçın bütün havası kayboluyor. Bizim futbolcular profesyoneliz diyorlar ama uzaktan yakından bu işle ilgileri yok. Senin sarı kartın var ama kaleye 50 metre mesafede rakibine alakasız giriyorsun ve atılıyorsun. O pozisyonda sarı kart görsen ne olur, görmesen ne olur. Atılmaya değer mi, hayır. Bunlar bir bütünün ayrıntısı ama ufak ufak sarılar işte böyle adamı yaralar.
Beşiktaş takımında Tello’nun olmaması hissediliyor. Delgado olmadığı zaman Yusuf iş yapıyor. Aslında o da henüz 90 dakikalık adam değil ama etkili. Yani Beşiktaş Yusuf’ta doğru iş yaptı.
Siyah beyazlılar dün akşam bolca kaçırdılar ama öyle de bir kaşındılar ki, 80. dakikadan sonra Kayseri golü yapsa çıkaramazlardı ve bunu sıkıntısını her ilerleyen dakikada çektiler. Maç 11’e 11 oynansaydı ne olurdu. Demek ki, Beşiktaş zorlanırdı. Ernst yine her yere koştu, yine başarılıydı. Aynı cümleleri İbrahim Üzülmez için de söyleyebiliriz. Ters kademelere girdi, tehlike çıkacak yerleri iyi kapattı. Beşiktaş, zor olabilecek maçı fazla zorlanmadan kazandı.
İlk yarıda Kayserispor’un kullandığı ve Cangele’nin topa iki kez dokunduğu kornerde karar hakem atışı olmalıydı. Onun haricinde Özkalfa’nın yönetimi kötü değildi.
Maçı kestirmeden şöyle yazabiliriz. "İlk yarı Yusuf, ikinci yarı Yusuf Yusuf!"