Chelsea’nin içini dışına çıkarabilirler

FENERBAHÇE’nin Chelsea maçındaki en büyük şansı bu takımdan Mourinho’nun ayrılması. Onun getirdiği disiplin ve sistem, şu anda fazla bozulmadan devam ediyor gözüküyor. Ama, iç taraflarına girdiğinizde, baktığınızda görülen böyle değil. Futbolcular arasında huzursuzluk had safhada. Seyirci, pankart açıyor, "Kukla teknik direktör istemiyoruz" diye.

Shevchenko, bir geldi Chelsea karıştı. Futbol takımlarında bu karışıklıklar ancak şok neticelerden sonra su yüzüne çıkar. Yani Chelsea şu anda mikrop olmaya hazır yara biçiminde.

Hollanda’dan bir antrenör getirdiler, hem de yüklü bir para ödeyerek. Futbolcular onu da istemiyorlar. "Senin kariyerin ne ki. Bize ne öğretebilirsin" diyorlar. Nitekim Championship’ten yani onların 2. Ligi’nden bir takım geldi adı Barnsley ve Chelsea’yi eledi. O eleyen takım Fenerbahçe’den daha kötü bir takım. Maliyeti de daha düşük. Fenerbahçe, Chelsea’yi eleyerek onun içini dışına çıkarabilir. Zaten kulüp başkanlarının da teknik direktörünün de en büyük korkusu bu. Bu 7 takımın içinde başka birine elenseler durumu gene kurtarabilirler.

Fenerbahçe’nin bir dezavantajı var. Sevilla’yı elemesi. O Chelsea’li futbolcular üzerinde, "Aynı duruma biz düşmeyelim sonra perişan oluruz" fikri oluşabilir.

Fenerbahçe için İstanbul’daki maç çok daha tehlikeli. Çünkü, buraya göre bütün stratejilerini yapacaklar. Yani Fenerbahçe, 90 dakika olarak bakılan tur maçlarının İstanbul’daki ilk 45 dakikasında gözünü dört açmak zorunda. O seyirci baskısıyla, İngiltere’deki maçta zaten futbolcuların gözlerini kapatacak halleri ve zamanları kalmayacak.

Sarı kartta cimri olun

HAKEMLER, FIFA da olsalar hala farkında değiller. Bir hakem için tehlikeli olan kart, sarıdır. Kırmızı, çok kolaydır. Onlara şu tavsiyede bulunabilirim. Sarı kartınızı zorlanarak çıkaracağınız cebinize koyun. Kırmızı kartınızı ise nereye isterseniz oraya. Sarı kartı gösterdiğiniz zaman çıkılmayacak yola giriyorsunuz. Her zaman şöyle düşünün: "Sarı kartı atladım, göstermem gerekirdi" dediğinizde hiçbir kaybınız yok. Çünkü, futbolcu zaten oyun alanının içinde. Ama sarıyı gösterdiğinde, aynı harekette ikinci sarıyı göstereceksin. Yani sarı kartta cimri olun.

Kırmızı kartta hakemlerin hata oranı azdır. Zaten sporcu önemli bir halt etmiştir. Kırmızıyı görmüştür. Bankadan aldığınız kredi kartını da önüne gelen yerde kullanırsanız, sonunda iflas edip icralık oluyorsunuz. Sarı kartları da temkinli kullananlar, hayatlarında ve işlerinde başarılı oluyorlar.

Başkent’teki stat rezaleti

MELİH Gökçek beni gördüğünde, "Hocam, Şansal Büyüka ile bir gün gelin de size tesisleri gezdireyim" deyip durur. Hiç fırsat olmadı ama Ankaraspor’un oynadığı stada ikinci defa gitmek nasip oldu.

2 yıl önce G.Birliği OFTAŞ-Eskişehir maçına gitmiştim. Az seyirci vardı ama yolu bulmakta gene zorlandım. Bu sefer arkadaşımın arabasıyla Ankara-G.Saray maçına gittim. Tabelalara bakıyoruz. Yolu bulacağız, hava karanlık. Bir tabelaya geldik, o da orta refüjde duruyor.

"VIP, Basın Tribünü" sol tarafta diyor. Sola bir daldık, başka tabela yok. Tekrar Ankara’ya doğru dönüp gidiyoruz. Bir U dönüşü çektik. Yine aynı tabeladan döndük, bu sefer kararlama acaba birer araba var mı diye bakıyoruz. Bir, iki araba yola girdi. Devam ettik. Takriben 1 kilometre sonra 2 şerit geliş, 2 şerit gidiş olan yol dört şerit stada doğru gidiş olmuş.

Arkamızdan bir cankurtaran geliyor, stada ulaşamıyor. Öyle bir yola girmişiz ki dönülmeyen bir yol. Mecburi yürüdük. Maça da 10 dakika geç girdik. Merak ediyorum, statta yaralanan veya hastalanan birisi olsaydı, ya kan kaybından ya da cankurtaran gelmeden oracıkta ruhunu teslim ederdi. Ankara 19 Mayıs Stadı’na gidiyorsunuz, ulaşımı kolay ama rezalet bir zemin. Bu statta şu an 3 takım oynuyor. Önemli değil. Üç takımı kaldırır o zemin. Ama 23 Nisan ve 19 Mayıs provaları 1 ay sürüp filizlenen çimler ezilmezse...

Öyle değil mi Semih

F.BAHÇE
takımında futbol oynuyorsun. "Banko oynamam lazım" diyorsun. Hepsi tamam. Ama, yedeksin ve belki de sahaya girecek ilk oyuncusun. Kenarda dalga geçiyorsun. Yeterince gerdirme, ısınma yapmıyorsun. Sonra girince de lifin atıyor. Burada Zico’nun en ufak bir kabahati ve suçu yok. Bir futbolcu anında oyuna girecek şekilde kenarda hazır beklemelidir. Yarın Chelsea maçında bu sakatlık yüzünden oynayamazsan ve oyununa tesir ederse ne yaparsın?

Utanıp, sıkılmıyorlar!..

GEÇEN haftalarda "Katil Taksiler" başlıklı yazım, taksicilerin çıkardığı gazetenin kapağından 9 sütun manşet olmuş. Diyorlar ki, "Erman Toroğlu, taksicilerden özür dile."

Ben, "Katil taksi" diye hangi taksilerden bahsettim? 3 kuruş daha fazla kazanacağız diye, ön sağ koltuktaki ve arka koltuktaki başlıkları çıkaran taksilerden. Neden çıkarıyorlar bu başlıkları? Arabanın boş olduğunu binecek müşteri anlasın diye. Eğer başlık olursa, müşteriler taksi dolu zannediyorlarmış. El kaldırmıyorlarmış. Yani 1-2 müşteri uğruna, o arabaya binenlerin hayatları yok sayılıyor. Bir başka arabaya vurduğunda veya o arabaya vurulduğunda, eğer başlıklar olmazsa orada kim oturuyorsa boynu kırılıp ölüyor. Ama taksicinin oturduğu koltukta başlık var. Onunki can. Diğer binenler hıyar.

Düşünün bir kere, "Toroğlu özür dileriz, bu başlıkları takmayan taksilere İçişleri Bakanlığı veya Emniyet Müdürlükleri göz yumuyorlar. Bizi iyi ki uyardınız, ikaz ettiniz. Başlıksız taksileri trafikten biz de men edeceğiz" diyeceklerine, utanmadan sıkılmadan benden özür bekliyorlar.

Başlık olmadığı için o taksilere binip ölen insanların ailelerinden siz özür dilesenize. Hoş dilediğiniz zaman o gidenler geriye gelmeyecekler. Ama sizler, o katil taksileri yollarda müşteri almaya gene yollayacaksınız.

Helal size. Mart ayı içindeyiz ya. Kediler piyasaya çıktılar. Hem üste çıkıyorsunuz hem de bağırıyorsunuz.

Zaman gerçekleri gösterir

BAYANLARIN, eşlerinin işlerine karışmasını tasvip edenlerden değilim. Takriben 4 yıl önceydi. Kuşadası’nda hakem semineri var. Öğlen tatilini fırsat bilerek Kuşadası girişindeki Aquapark’a gittim. Yanımda gazeteci arkadaşım Besim Güçtenkorkmaz da vardı.

Açıktaki soyunma odalarının önündeyim, bir bayan hışımla bana yöneldi. Başladı, bağırarak konuşmaya: "Eşim hakkında nasıl yazı yazarsınız." Kim olduğunu sordum, "Mutlu Çelik’in eşiyim" dedi. Bana hiçbir konuda konuşma fırsatı vermedi ve en sonunda da "Yanlış yazıyorsun" diye ekledi. Ben de kendisine, "Oğlunuzun ismi Haluk değil mi, yazdıklarımdan birisi buydu" dedim. O da "Evet, ne olacak. Eşim, Haluk Ulusoy’u seviyorsa" diye cevap verdi.

Diğer yazdıklarımı iyi bildiğim için hanımefendiye şunu söyledim: "Zamanı gelince onların da ne kadar gerçek olduğunu öğrenirsiniz." Acaba bu bayan dünkü Hürriyet’in spor sayfasındaki manşeti gördükten sonra şimdi karşılaşsak bana ne der?
Yazarın Tüm Yazıları