BUDAPEŞTE güzel yer. Avrupa’da yaşayacak olsam, belki de ilk üç yerden biri olur. İnsanları sakin, güler yüzlü. Etrafta ortamı gerecek bir olay yok. Doğası çok güzel. Ulaşımı rahat, yemekler harika. Daha ne istersiniz ki...
Gittiğimizin ikinci günü, yani maçın oynanacağı gün... Benim çok sevdiğim bir çorba olan geyik çorbası içmeye gittik.
Altan’la beraberiz. Yanımızda da Budapeşte’de yaşayan, turizm işiyle uğraşan
Şakir adında bir arkadaşım var.
Şakir, İzmir’de üniversiteyi bitirmiş, gelmiş Budapeşte’ye hayat mücadelesi veriyor. O gün bizimle beraber
Şakir’in kız arkadaşı da geziyor. O da Macar ordusunda paraşütçü. Kızın maç günü heyecanını gördüm, inanamadım. Çünkü
Şakir’in arkadaşı inanılmaz derecede Fenerbahçe’yi tutuyor. Arabasının içinin her tarafı Türk ve Fenerbahçe bayraklarıyla süslü. Kızcağız o gün Fenerbahçe geldiği için çok heyecanlı.
Annesi ona bir elbise dikmiş. Askılı, sarı renk bir elbise. Göğsünde 1907 yazan bir arma var. Eteklerine lacivert bir biye geçirmiş. Üzerinde "1907 Fenerbahçe" yazıyor. Kız bu elbiseyi ilk defa giymenin heyecanını yaşayacak.
Sürekli küfür ve hakaret
Biz geyik çorbası ve hindi eti yedikten sonra Budapeşte’nin 20 kilometre dışındaki
Şakir’in hediyelik eşya satan dükkanına gittik. Biz dükkana girdiğimizde aralarında bir bayan olan 8-9 tane Fenerbahçe formalı İstanbul’da gelen bir grup alışveriş yapıyordu.. Onları getiren mihmandarlar da Türk’tü. Ben tuvalete girdim. Çıktığımda o Fenerbahçeli grubun içinden biriyle
Altan Tanrıkulu’nun tartıştığını gördüm.
Altan, o Fenerbahçeli taraftarın yanlış yaptığını, ayıp ettiğini söylüyordu. "
Altan ne oluyor?" dedim.
"Yok bir şey Erman Abi" dedi. Dedi ama ortada bir şeyin olduğu belli. O üzerinde Fenerbahçe forması olan taraftar, ana-avrat, çoluk-çocuk demeden devamlı küfür ediyor.
O sırada dükkan sahibi
Şakir olaya giriyor. Ne olduğunu da bilmiyor.
Altan da hiçbir şey söylemiyor. Bu arada o devamlı küfür eden vatandaş,
Altan’ın yanına geliyor,
Altan’da hiçbir hareket yok, dümdüz heykel gibi duruyor.
Altan’ın akşam maç serin olur diye giydiği uzun kollu Lacoste tişörtün yakasına yapışıyor.
Altan’da gene bir hareket yok. Aynı vatandaş hem küfür ediyor, hem de tişörtü çekip yırtıyor.
Şikayet etse yanmıştı
O sırada
Şakir bakıyor ki, olay büyüyecek, "Ben polis çağıracağım" diyor. Ben de çağırması yönünde fikir beyan ediyorum. Tam telefon açacakken
Altan engelliyor, "Türkiye’den maç seyretmeye gelen Türk vatandaşının, buranın polisinin karşısında mağdur olmasını istemiyorum" diyor. İşte
Altan böyle bir adam. Ben de tam tersi polisin gelmesini istiyorum. Ama tişörtü yırtılan, mağdur olan
Altan taraf olarak buna razı olmuyor.
Fakat iş bu sefer daha değişik boyutlara geliyor.
Şakir bu sefer bir telefon açıyor, onun dükkanına 200 metre ileride restoran çalıştıran iri yarı bir Türk vatandaşı geliyor. O sırada, olay çıkaranın da arasında bulunduğu Fenerbahçeli grup oradan uzaklaşıyorlar. Onları oraya getiren iki mihmandar da "Ne olursunuz polis çağırmayın, iş büyümesin.
Çünkü polis gelirse, tişörtü yırtan vatandaşı içeri alırlar, en az 7 gün hücrede yatar" diyor. İşin daha da ilginç yanı,
Şakir’in abisi bir Macar bayanla evli. Üstelik o bayan olayın olduğu bölgenin emniyet amiri.
Esas oğlan bizmişiz
Polis gelmiyor, biz dükkanda oturmaya devam ediyoruz. Olayın aslını öğreniyorum. O vatandaş, ben dükkana gelince esas küfürleri bana etmiş. "O... çocuğu" demiş, "Sülaleni" demiş, bizim aileden herkesi geçirmiş.
Altan da ona yaptığının yanlış olduğunu söylemek istemiş. Meğerse esas oğlan bizmişiz. O gelen
Şakir’in arkadaşı çok sinirleniyor, "Ben bir dükkana gidip, geleyim" diyor ve gidiyor. Aradan 5 dakika geçiyor.
Bu sefer o gruptan üç kişi
Şakir’in dükkanına geri dönerek tekrar alışverişe geliyorlar. Bu sırada da
Şakir’in restorancı arkadaşı elinde bir silahla yanımıza geliyor. "Ben" diyor, "Bu adamı vuracağım." Bu sefer onunla uğraşmaya başlıyoruz. Olayın yanlış olacağını söylüyoruz. "Ama çok küfürlü konuştu" diyor vatandaş. "Olsun" diyorum, "Küfür eden kendine de eder."
Meğerse silahla gelen bu vatandaş yıllarca Hollanda’da yaşamış ve üç kişiyi öldürmekten 12 yıl hapis yatmış. "Fark etmez Erman Hocam" diyor, "Üç kişiyi götürdüm, bir de buna sıkarım. Ne fark eder?" diyor. "Senin çoluğun çocuğun yok mu?" diyorum, "Var" diyor, "Üç tane, hepsi de ufak." "Onları düşünüyor musun?" diyorum, biraz kendine geliyor. Ve bütün bu olup bitenleri
Şakir’in Fenerbahçeli olan kız arkadaşı gözleri yuvalarından fırlamış olarak izliyor. Asker olan o kızın neredeyse dili tutulmuş durumda.
Biraz sonra o küfür eden vatandaşın da olduğu Fenerbahçeli grup, yanımızdan yürüyerek gidiyorlar. Herhalde
Şakir’in arkadaşından rahatsız oldular.
Kadınlar-çocuklar maça nasıl gelsin
Evet sevgili Hürriyet okurları, olay aynen böyle gelişti ve bitti. Ne oldu? Biz MTK-Fenerbahçe maçına Budapeşte’ye gittik. Hedefimiz güzel bir maç izleyip dönmekti. Bir densiz, bir terbiye özürlü vatandaş yüzünden olay nerelerden nerelere geldi. Bela geliyorum demez.
Bazen öyle kaşınırsın ki, belayı ayağına çağırırsın. O Fenerbahçeli taraftarı bu beladan önce
Altan kurtardı, sonra da ben. Ama o hepimize küfür etti. Olsun, canı sağolsun.
Aziz Yıldırım diyor ki: "Kadınlar, çocuklar maçlara gelsin." Nasıl gelsinler ki?
Gündüz alkollü olan ve o küfürleri eden, olay çıkaran aynı vatandaş bu sefer statta yine alkollü olarak, etrafta efendice maç seyredenlere küfür etmiş. "Buraya oturmaya mı geldiniz? Bağırın lan o ... çocukları" diye hakaret etmiş. Bazen sinek bir tane oluyor ama bayağı bir mide bulandırıyor. O sinek farkında değil ki, cami duvarına işemişti. Önce
Altan Tanrıkulu’na dua etsin. Ve nasıl bir işten yırttığını düşünüp bir daha bela aramasın.
Bana tekrar küfür edecekse, Hürriyet Gazetesi’ne veya Digitürk’e gelir. Benim yerim yurdum belli. Gelir karşıma küfür eder bana. Eğer adamsa tabii. Veya cesareti varsa.
Fazlasına yazık olur Kazım!..KAZIM Kanat yine doğru olmayan şeyler yazmış. Ben, Türkiye Spor Yazarları Derneği’ne müracaat etmişim,
Kazım Bey de beni oraya almamış. Benim böyle bir müracaatım yok. Çalıştığım gazete, statlara giriş kartı almam için Türkiye Spor Yazarları Derneği’ne müracaat etti. Bir tane benim imzamla giriş isteğimi göstersin, her türlü şeye hazırım. Fark etmiyor, aynı
Kazım Kanat bundan üç ay önce bir yazısında, "Bir Ankaragücü-Beşiktaş maçından sonra
Gündüz Kılıç’ı 19 Mayıs Stadı’nın tünelinden aşağı iten
Erman Toroğlu’dur" diye yazmıştı. Yani okkalı değil, kuyruklu yalan yazmıştı. Çünkü ben o maçta oynamıyordum. Üç gün önce lig maçında rahmetli
Yusuf’la beraber atılmış, tribünde oturuyordum.
Atmacayı kartal yaptı...
Yine bu
Kazım Kanat bu sefer bir başka gün beni doldurulmuş bir atmaca ile görüntüledi. Ertesi gün gazetesinde "
Erman’ın kartalla çektirdiği resim" diye yazdı. Kendisine dedim ki: "Kazım, bu atmaca." verdiği cevap daha da enteresandı: "Olsun, ben kartal yazarım, sen atmaca olduğunu ispat et." Bu yazıdan sonra verdiğim cevaptan dolayı
Kazım Kanat beni 5 milyarlık tazminatla mahkemeye vermiş.
Kazım Kanat yalanları yazıyor, hem de ispatlı yalanlar... Ondan sonra da cevap hakkı kullanınca beni mahkemeye veriyor. Şimdi düşünüyorum, o beni 5 milyar karşılığında mahkemeye vermiş. Avukatımla konuşacağım, eğer hukukta varsa yalan yazdığından dolayı ona ya 1 liralık ya da 50 kuruşluk bir dava açacağım. Çünkü fazlasına yazık olur.