Ey yöneticiler, kulüplerimizi babanIzIn çİftlİĞİ gibi yönetemezsiniz. Baba parası yemek kolaydır. Alın terinizle kurduğunuz, büyüttüğünüz şirketleriniz gibi yönetmelisiniz başında olduğunuz kulüpleri.
TÜRKİYE’deki sisteme göre kulüpler, dernek statüsünde... Kongreler başkan ve yönetim kurulu üyelerini seçiyorlar. Yani bu kulüpler, belli sürelerde bu yönetim kurullarına emanet ediliyor. Gelecek konusundaki planları da bu yönetim kurulları yapıyor... Teknik direktörler bu kulüplerde çalışan birer işçi. Belli bir sürede bunları getirirsiniz, veya yollarsınız.
Bazen "Her şeyde tam yetkili hocamızdır. Biz futbol takımımızı ona bıraktık" açıklaması yapılıyor. Burada yanlış yapıyorsunuz veya derdinizi yanlış anlatıyorsunuz. Ya da bu işi bilmiyorsunuz.
Yanlış anlaşılmasın
Kulüp başkanları veya futbol takımından sorumlu yöneticiler, teknik direktörler ile devamlı mesai halinde olurlar. Ondan bilgi alırlar. Hatta ona bazı telkinlerde de bulunabilirler.
Çünkü bu o kulübün menfaati içindir. Teknik direktörler gelip geçicidir. Onlar kendilerini ve geleceklerini düşünürler. Kulüp ön planda değildir. Ama yönetim için öyle değil. Kulübün geleceği onların vereceği kararlara bağlıdır.
Aman yanlış anlaşılmasın. Teknik direktör ile istişare etmek demek, maçtan evvel ona takım tertibini vermek, veya bazı futbolcuların oynayıp oynamamasını belirlemek veya devre arasında soyunma odasına gitmek değildir.
Bunları neden yazıyorum. Mesela Fenerbahçe... Evvelki yıl şampiyon olan takım ve geçen ligi son 15 dakikada kaybeden takım. Bakın bakalım.. Selçuk, Serkan, Deniz, Kemal, Önder, Servet ve hatta Semih... Bunlar takımın asları, genelde oynuyorlar. Teknik direktör değişiyor. Bazıları gidiyor, bazıları ise 18’de bile yok.
Nasıl politika bu?
Peki nasıl bir futbol takımı politikası bu? Aynı cümleleri Beşiktaş için de söyleyebiliriz. Bu olay Galatasaray’da daha bir kontrollü. Daha bir oto-kontrol sistemi var. Daha bir kulüp havası var. Her sene 7-8 futbolcu alıp, 6-7 futbolcu satarsanız hem kulübü, hem kendinizi batağa sokarsınız.
Sonra da bazılarının yaptığı gibi basını suçlarsınız. En kestirme yolu seçersiniz. Kulüplerimizi babanızın çiftliği gibi (Çünkü baba parası yemek kolaydır) yönetemezsiniz. Kendi alın terinizle kazanılmış gibi yönetmeniz lazım.
Tonla para ve UEFA
Kuralar çekilince bütün yöneticiler beyanat verirler "Çok iyi kura çektik.Biz bu gruptan çıkarız" diye. 5 takımdan 3’üncü olamazsan, o zaman zaten hiç konuşmayacaksın. Fenerbahçe de Beşiktaş da transferlere tonla para yatırdılar. Şu andaki görüntüleri de fiyasko.
Biz Avrupa Kupaları kuralarına bakmadan önce, geriye ve içeriye bir dönüp, Fenerbahçe ve Beşiktaş futbol takımları henüz takım oldular mı ona bakalım. Bence şu an ikisi de takım değiller. Bölük pörçük lego gibi bir görüntüleri var. Yani torbanın içinden çıkartıp, yan yana koyup, takım yapacaksın.
Ondan sonra da bu Avrupalı rakiplerini eleyeceksin. Henüz lego torbasından çıkmamışların, Avrupa kupalarından çıkanlarla nasıl mücadele edeceklerini ben de merak ediyorum.
Çulcu ne yapacak?
MUSTAFA Çulcu geldiği günden itibaren, "Benim hiç kimseye diyet borcum yok, bir ceketim var, alır giderim" diyordu. Ama FIFA listesi geldi, çattı. Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy, Çulcu’ya bir dayattı, tam dayattı.
Çulcu’nun maç vermeyi bile düşünmediği Kuddusi Müftüoğlu’nu tekrar FIFA listesine aldırdı. Şimdi Mustafa’nın önünde iki tane yolu var. Ya istifa edip her şeyi açıklayacak, ya da MHK başkanlığı cazip gelecek, zokayı yiyecek, üstünde oturacak. Bundan sonra da yapacağı eylemlerde inandırıcılığını kaybedecek.
Levent Kızıl’ın değişimi
LEVENT Kızıl, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda çalışırken pervasızca hareketler yapıyordu. Hatta işi daha ileri götürüp, "Onu asacağım, onu keseceğim. Onun sesini kısacağım" gibi tehditler bile savuruyordu.
Çünkü orada sırça köşkteydi. Kimse dokunamıyordu. Onun dediği dedikti. Kimseyi dinlemiyordu. Ne zamana kadar? Bursaspor’a başkan olana kadar.
Yeşil beyazlılara çok zor dönemde başkan oldu. Bursa’da kendisinden çok daha tecrübeli olanlar meydandan kaçtı.
O işe soyundu. Çok zor günler geçirdi. Yılmadı, çalıştı. Mücadele etti. Çünkü giydiği gömlek ateştendi. Artık kulüp başkanıydı. Federasyondaki gibi sırça köşkte değildi.
Taraftar ile uğraştı. Futbolcu ile uğraştı. Bazı yöneticilerle uğraştı. Eski yöneticiler ile uğraştı. Daha da önemli Futbol Federasyonu ile uğraşmaya başladı. Yani masanın bu tarafına geçmişti. Ama bu taraftan bakınca, masanın öbür tarafı farklı gözüküyordu.
Futbol Federasyonu’ndaki Levent Kızıl’ı ne kadar eleştirdiysem Bursaspor Başkanı Levent Kızıl’ı o kadar beğeniyorum. Çok doğru işler yapıyor, her şeyden önemlisi kamuoyuna çok önemli mesajlar veriyor.
Türk futboluna federasyondaki Levent Kızıl değil, Bursaspor Başkanı Levent Kızıl lazım.
Papila’ya yazık oldu
CEM Papila müthiş bir Beşiktaş-Samsunspor maçı yönetti. O karşılaşmada çok doğru kararlar verdi ve tavan yaptı. Ama o günden sonra basındaki bir kısım formalı ve taraflı yazarların etkisinde kalarak zikzak çizmeye başladı. Onu doğru yola çekmek isteyen az sayıdaki insana cevap vermeye, tartışmaya kalktı.
Kendini arkadan itenler ile çelme takanları ayırt edemedi, fark edemedi.. Sonunda duvara vurdu. FIFA listesinden çıkarıldıktan sonraki hakemliği bırakma kararı da ona yakışandı. Bence yazık oldu. Ama dedim ya, kılavuzları karga idi.