Paylaş
Hani şu cep telefonları falan kapatılmıştı ya... Hani şu şike konusunda çok önemli kararlar alacaklardı ya... Bu otel ile Futbol Federasyonu, barter anlaşması yapıyor. Bu kampın maliyeti, 350 bin lirayı buluyor. Otel sahibi, böyle bir anlaşmayı ve parayı reddediyor. Yine duyumlara göre, bu anlaşmayı yapan otel müdürünü görevden alıyor. Ve 350 bin liralık bu faturayı Futbol Federasyonu’na gönderiyor. Federasyondaki paradan sorumlu genel sekreter yardımcısı Müfit Cengiz, bu faturaya haklı olarak itiraz ediyor. Sonunda ne oluyor biliyor musunuz? Federasyon, Müfit Cengiz’i görevden alıyor. Ve bu parayı ödüyor. Bunlar duyum, federasyon cevap verirse, bu sütunlardan size açıklamalarını iletirim. Mesela, Yıldırım Demirören’in yakından tanıdığı bir hukukçu var. Bu hukukçu zaten uzun zamandır federasyonun içinde... Zaten belli hukuk büroları da, yıllarca federasyonun içinde cirit attı. O ötekine pas attı, o berikine... Yine soruyorum. Önce ücretsiz federasyona giren Kemal Kapulluoğlu, şu anda 20-30 bin lira gibi bir aylık ücreti federasyondan alıyor mu?
Bu arkadaş yine üç avukat arkadaşını, 10-15 bin lira gibi aylıklarla federasyonda çalıştırıyor mu? Kapulluoğlu hem TFF’nin, hem kulüplerin hem futbolcuların hem de antrenörlerin sorunlarına bakıyor. Dertlerine derman oluyor mu? Bunlar çok konuşuluyor. Cevap verirlerse, memnun olurum. Az daha unutuyordum bu muazzam avukatımız (!) Kulüpler Birliği’nin de avukatıymış. Bulmaca olsa çözemezisin, gel de çık işin içinden
Tezgahı kurmuşlar
TÜRK futbolu hızla kötü ye gidiyor. Bu tesadüf değil... Peki bu süreç nerede başladı? Ben size söyleyeyim... Yaklaşık 3 yıl evvel yapılan ihaleden sonra, bazı şeyler eskisi gibi olmadı. Daha kötüsü, bir de şike süreci yaşandı. Bunların yaşanması da tesadüf değil.
İhaledeki hedef ve pazarlık şuydu; bazı yerler susturulacak. Hiçbir şey tenkit edilmeyecek. Buna karşılık birileri bol para kazanacak.
Şunu çok net biçimde söyleyebilirim... Yayıncı kuruluşun mantığı özellikle bu ihaleden sonra, ‘Biz tarafız arkadaş, hiçbir şekilde yayıncıda kulüpler eleştirilemezler ve bu kulüpler ne yaparsa doğrudur’ oldu. Bazı yerler susturulunca da, olay ‘meydan boş kalınca’ rahat rahat oynamaya geldi. Bunun en çarpıcı örneği de, şikeydi. Eskiden, şikeye fazla girilmezdi. İşi hakemle bitirirdin. Ama hakemler biraz toparlanınca, bu sefer futbolcuya kaldın, teknik direktöre kaldın...
Gözün paradan başka şey görmez oldu. Spor ahlakı, yarışma, çocukların maç seyretmeleri rafa kalktı. Yöneticiler, kulüpleri yaptıkları muazzam (!) transferlerle batağa soktu. Amerika’da sistem şudur; çalışırsan, yükselirsin. Bizde ne kadar kötü olursan o kadar yukarı çıkarsın.
Fazla uzağa gitmeyin... Beşiktaş’ta başkanlık yapan Yıldırım Demirören ve şu anda Beşiktaş’ın geldiği durum... Sanki ödülmüş gibi aynı Demirören federasyon başkanı... Sen bu işleri böyle yaparsan Brezilya’ya değil, afedersiniz ayıp olacak ama tuvalete bile gidemezsiniz. Federasyonu, sanki sorun paradaymış gibi futbolculara bol keseden prim vaadediyor. Niye? Çünkü onlar maç kazanırlarsa, federasyonun ömrü uzayacak. Tezgahlar daha rahat yürüyecek. Yandaşlara iş imkanları açılacak.
Ya yorumcu ol ya teknik direktör
MAÇLAR naklen yayınlanıyor. Bazı teknik direktörler, eğer bir kulüpte görev yapmıyorlarsa yayıncı kuruluştan ücret alarak maçları yorumluyorlar. Ben bu arkadaşların, önce para alarak, almasalar dahi altını çizerek söylüyorum, eğer tekrar teknik direktörlük yapacaklarsa, oralarda kendilerini pazarlamalarına karşıyım. Sebebi de şu... Daha sonra teknik direktörlük yapacak bu arkadaşlar, yorum yaptıklarında futbolcuya, teknik adama, kulüp yöneticilerine, hakeme ve federasyona karşı bir yorum yapabilecekler mi? Yapamayacaklar...
Peki o zaman, bunları seyreden insanları nasıl aydınlatacaklar, nasıl yönlendirecekler? Ama diyeceksiniz ki, Türkiye’de yapılıyor. Şunu net bir biçimde söylüyorum. Televizyonlarda ve gazetelerde yorum yapan hiçbir spor adamının, kesinlikle bahis oyunlarında taraklarının olmaması lazım. Oynamamaları lazım... Bazıları uyanık olup, annelerinin, babalarının veya kardeşlerinin üzerine oynayabilirler mi? Onu bilemiyorum.
Helal olmasın
BUNDAN sonraki milli maç, Mart ayında... O da Andorra’yla... İki gün sonra ligler başlayacak. Brezilya maceramız konuşulmayacak. Federasyondakiler paralarını almaya devam edecekler. Teknik adamlar da aylıklarını alacaklar.
Nereye kadar? Andorra maçına kadar... Andorra’yı yeneriz. Ondan sonra ‘yine önümüze bakacağız’. Futbolculara böyle derler ya... Gelecek maça kadar yine herkes paralarını alacak.
Yiyin beyler yiyin, afiyetle yiyin. Hapşırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin... Ben bir Türk vatandaşı olarak, bu paraları kendi adıma size helal etmiyorum.
Kutlualp ve Karanlık
DÜN bir haber okudum. Hakan Bilal Kutlualp, tekrar üyelik sıfatını kazanmış.
Pazar akşamı, soyadı Karanlık olan F.Bahçe’nin eski doktoruyla Telegol’de hem konuştum, hem de kendisini dikkatle izledim. Son derece düzgün birisi olduğu belli. Soyadı Karanlık ama çok aydınlık olan bu arkadaşın, içinde bulunduğu durumu ben şöyle gözlemledim. ‘Yurtdışında birçok ülkede çalıştıktan sonra bu Türkiye’ye nereden düştüm’ der gibiydi. Ve söylediği çok net şeylerden sonra Hakan Bilal Kutlualp’in F.Bahçe’deki idarecilik dönemi aklıma geldi. O yönetimdeyken kendisinin de içinde bulunduğu transfer komitesinin F.Bahçe’ye aldığı futbolcuların maliyeti ve kalitelerine baktım. Bir de ondan sonra alınanların kalite ve maliyetlerine... Arada çok büyük fark var. Acaba Kutlualp, F.Bahçe’den yollanarak, transferlerde daha mı rahat (!) hareket edildi? Şimdi düşününce aklıma bunlar geliyor. Pazar akşamki F.Bahçe Doktoru’nun söylemlerinden sonra aklıma Josico geldi. Bu futbolcu alınırken, hangi hastanede sağlık kontrolünden geçirildi? Bu futbolcunun aynen Sow gibi diz MR’larını acaba bizim Telegol programına yollayabilirler mi? Veya bu oyuncu nasıl alındı... Açıklayabilirler mi? Bekliyorum. Eğer cevap gelirse yine bu sütunlardan sizlere aktaracağım.
Başbakan’dan ne isteyecekler
KULÜPLER Birliği, yine Başbakan’a gitmeye hazırlanıyormuş. Başbakan’dan yine yardım ve para isteyecekler... Mutlak borçları vardır. Affını isteyecekler.
Peki şimdi bakıyorsunuz, mesela Ordu-spor, Gençlerbirliği ve Bursaspor... Dikkatli yönetilince tıkır tıkır ayakta duruyorlar. Ama iyi biliyorum. Gençlerbirliği’nde içilen çayın bile parasını İlhan Cavcav, aşağıdan sorar. Bir de diğerlerine bakıyorum. Çoğu kötü...
A.Gücü’nün durumuna bakın. Nerelerde, daha nerelere gidecek... Araştırırsanız, neler çıkacağını görürsünüz. Ben Başbakan’ın yerinde olsam kulüplere çok sıkı mali denetim getiririm. Tabii ki kulüplerden önce de Futbol Federasyonu’na... Duyduğuma göre Futbol Federasyonu’nda inceleme yapılıyormuş. Ama Levent Kızıl’lar döneminin para hareketleri inceleniyormuş. Görevliler gitmişken, bir de şu yakın geçmişe baksalar... Mesela benim anlattığım barter anlaşmasına filan...
Alex’in parası
ALEX’in F.Bahçe’den çok para aldığı konuşuluyor. Alex, F.Bahçe’den söylenildiği kadar büyük para almadı. Hatta almıyordu. Alex’in parası ne zaman arttı? Kezman geldikten sonra... Aziz Yıldırım, Kezman’a tonla para verince, Alex dedi ki, “Ben de o kadar isterim.” Ona da vermek zorunda kaldı. Ve verdi... Ama sorsan, kendileri büyük idarecilerdir. Ve işi çok iyi bilirler.
Paylaş