Şovu bitirdiler

Kıskandığım Fener seyircisinde bile son haftalarda azalma gözleniyor. Çünkü "yıldız" diye aldığı oyuncular, eski oyuncularını aratıyor. Maçlarını kazanamayan takımların seyircilerinin azalmasını normal karşılamak gerekir.

FUTBOL seyircimizin tribünlerden kaçtığı, seyirci sayısının her gün biraz daha azaldığı bir gerçek. Daha önceki bir yazımda buna tepki gösterip seyirciyi de eleştirmiştim. Ama şimdi kendimi haksız bulmaya başladım.

Yıldızı olmayan, şov yapıp çoğunlukla maçlarını kazanamayan takımların seyircilerinin azalmasını normal karşılamak gerekir. "Vermeden almak Allah’a mahsus." Stadını, yolunu yapmazsan, yıldız oyuncularını kaybedersen, seyircinin azalmasını da doğal karşılaman gerekir.

Kıskandığım Fenerbahçe seyircisinde bile son haftalarda büyük ölçüde azalma gözleniyor. Çünkü "yıldız" diye aldığı oyuncular, eski oyuncularını aratıyor.

Haftanın belirli günlerinde, farklı politik görüşlere sahip, değişik takımları tutan 15-20 kişilik arkadaş gurubumuzla sabahları önce yürür, sonra da kahvaltı ederiz. Gerek yürüyüş, gerekse kahvaltı sırasında politika, spor ve diğer güncel konularda sohbet eder, aramızda tartışırız.

Taslak halindeki yazılarımdan bu arkadaşlarıma bahseder, düşüncelerini öğrenirim. Beni ikna eden, fikrini beğendiğim olursa, yazımda bunları dikkate alırım.

Sokaktan geldiler

Yürüyüş ekibimizin hocalığını Milli Takımımız ve Galatasaray’ın eski, Kız Milli Takımı’nın yeni teknik direktörü Fethi Demircan yapar. Fethi hoca önemli bir konuya değindi. Benim de aklıma yattı. Sizinle paylaşmak istiyorum.

Fethi hocanın söylediği şöyle: "Geçmişte dünya futbolunda her sezon seyirci sayısı artarken, 1990’lı yıllardan sonra seyirci sayısında azalma başladı. Geçmişin futbolunda seyirciyi stadyuma çeken, oyun içerisinde seyirciyi coşturan, heyecanlandıran ve kişisel becerileriyle göze hoş gelen, inanılmayacak hareketler yapan oyuncular vardı. Örneğin Pele, Didi, Maradona, Metin Oktay, Can Bartu, Cemil, Ali Kemal, Büyük Mehmet ve daha bir çokları... Ve bu yıldız oyuncular futbol eğitimlerini sokakta almışlardı.

1990’lı yıllardan sonra teknik adamlar, oyuncularına aşırı derecede kondisyon yükleyerek, doğal yeteneklerinin gelişmesine izin vermediler.

UEFA hareketlendi

Seyirci sayısının azalması, UEFA’yı harekete geçirdi. Federasyonlara geçmişte yetenekli oyuncuların
’sokak futbolu’ olarak tabir edilen ekolden geldiklerini hatırlatarak, antrenmanlarda futbolcuların kişisel becerilerini ve yeteneklerini geliştirmesine önem verilmesini, istedi."

İlgililerin bilgisine sunulur.

İçimizdeki İrlandalı’lar

KENDİ ülkesini kötülemenin Avrupa’da mükafatlandırıldığı bir zamanda yaşıyoruz. Amacı sadece yurt dışında çalışmak olanlar dahi ülkemizi, yönetimimizi kötüleyip kendilerine eziyet edildiğini söyleyerek sığınma hakkı elde ediyorlar. Uzaydan kaplumbağanın hareketlerini bile izleyebilenlerin, Türkiye’nin yarısını sınırlarımızın dışında göstermesi, unutkanlık olamaz.

Nobel’in bir Türk’e verilmesinin buruk sevincini yaşıyoruz.

Orhan Pamuk, belki de bazı güçlerin yönlendirmesiyle haddini aşıp, olmadığı zaman ve zeminde, hiçbir gerçeğe dayanmayan Ermeni soykırımı ile ilgili iddiaları rakamlaştırarak, Türk düşmanlarını memnun eden ifadeler kullanmıştır. Sonra da Nobel ödülüne layık görülmüştür.

Bu ödüle en çok sevinen, gazetelerinde "zafer" diye manşet atan Ermenistan kamuoyu olmuştur. (Ermeni kökenli Türk kardeşlerimizi bu olayların dışında tutuyorum.)

Muradına erdin!

Ermeniler ve Türkler, Selçuklular’dan bu yana hep iç içe ve kardeşçe yaşamışlardır. Avrupa Birliği üyelerinin her gün sudan bahaneler bulup dayatma uyguladığı bu dönemde Orhan Pamuk’un çıkıp onların ağzıyla konuşması, ona Nobel ödülünü kazandırdı, ama halkımızı da derinden yaraladı. Ermeni tarihçilerin bile soykırım üzerinde anlaşamadığı bir dönemde yaptığı açıklamaları manidar buluyorum.

Sen yeni bir yol açtın. Artık bundan sonra "İçimizdeki İrlandalılar" uluslararası bütün ödüllere aday olacaklar.

Muradına erdin, kutlarız... Birmilyondörtyüzbin Euro’yu da afiyetle ye!.

Süper Lig’in parlayan yıldızı Yanal

TEKNİK direktör olduğun takımlarda (Denizlispor, Ankaragücü, Gençlerbirliği, Milli Takım) başlarken de başarı grafiğin hep yüksekti. Ancak parası daha çok olan takımlar, seni istediğinde hiç "hayır" diyemedin. Milli Takım’dayken bile adın Fenerbahçe ile anıldı. "Ben koskoca Milli Takım hocasıyım. Fenerbahçe ile ilgilenmiyorum" deyip, tavrını açıkça koyamadın.

Benim korkum alışkanlığın

Teknik direktörlüğünü tartışmıyorum. İyi bir hoca olduğunu zaten performansınla kanıtladın.

Sayın hocam, sana bir tavsiyem var. Menajerin, kendin ol!... Seni kimse yönlendirmesin. Hak ediyorsan, zamanı gelince gönlündeki aslana kavuşacaksın. Bu idealin gerçekleşmesi uzun zaman alsa bile, ben başaracağına inanıyorum.

Vestel Manisaspor’da şampiyonluğa önce senin inanman gerekiyor. Takımın neden şampiyon olmasın?

Benim en büyük korkum, senin takım değiştirme alışkanlığının tekrarlanmasıdır. Şu anda dört büyük takım da sıkıştıklarında Vestel Manisaspor’a tazminatını ödeyip seni almak isteyebilirler. Çünkü sen, transferi kolay, iyi bir hocasın.

Sözleşmen varken önce Denizlispor’u bıraktın. Daha sonra Ankaragücü’ndeyken de Gençlerbirliği’ne geçtin; Ankaralıları birbirine düşürdün. Oradan da Milli Takım’ın hocası oldun, polemiklerden dolayı onu da bırakmak zorunda kaldın.

Fırsat ayağına geldi

Anadolu kulüplerinde çalışan hocaların, hep ağızlarına sakız yaptığı bir söz vardır: "Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’ı herkes şampiyon yapar, Terim, Denizli, Gerets, Daum gelsinler de Gaziantep, Samsun, Rize’yi şampiyon yapsınlar görelim" derler.

İşte bu sözleri çürütme fırsatı ayağına geldi. Ekonomisi, yönetimi, sponsoru düzgün bir takımın başındasın. Eline geçen bu tarihi fırsatı kaçırma. "Takımımdan memnunum, sözleşmem sona erene kadar da başındayım, şampiyon olacağız" diye açıklamanı yap.

Seçim senin... Ya yeni bir Trabzonspor yaratacaksın, ya da eski alışkanlıklarına devam edeceksin. Dost acı söyler... Taş yerinde ağırdır...

NOT: Bu yazıyı yazdıktan sonra Yanal’ın dün "Kontratı bozan ben olmayacağım" açıklaması yaptığını öğrendim. Senden bunu bekliyordum Ersun Yanal. Başarılarının devamını diliyorum.

TUNCAY

Karadenizli mi!


TARİH 06.09.2006, yer Frankfurt Commerzbank Arena Stadı. Milli Takımımız cezalı olduğu için Malta maçı seyircisiz oynanıyor. Milli Takımımız sahaya çıkarken, Arda, Tuncay’ın yanına gelir, "Tuncay ağabey, gol atarsan sakın ’sus’ işareti yapma, maç seyircisiz" der. Futbolcular gülüşür.

Geçen çarşamba günü seyircisiz oynanan Moldova maçında, Tuncay 5. golü attıktan sonra, gayri ihtiyari bildiğimiz ’sus’ işaretini yapar. Aynı anda Arda’yla göz göze gelir ve birbirlerine sarılarak, gülmeye başlarlar.

Evvel zaman içinde, Trabzonspor başarıdan başarıya koşuyor. Ne yapılırsa yapılsın, tezahürat bir türlü yeterli düzeye ulaşmıyor. Bakıyorlar olacak gibi değil, dışarıdan bu işi bilen, seyirciyi yönetip coşturacak bir amigo bulmaya karar veriyorlar. Aranılan amigo bulunuyor.

Sessuzluk!

Amigo seyirciyle buluştuğu ilk maçta onlara "Ben önünüzde duracağım, size kollarımla işaret vereceğim. Kollarımı yukarı kaldırınca ’Şampiyon Trabzonspor’ diye bağıracaksınız. Kollarımı indirmem de sessizlik anlamına gelecek" diyor.

Maç başlıyor. Amigo kollarını kaldırıyor, seyirci hep bir ağızdan: "Şanbiyon Tirabzon, Şanbiyon Tirabzon..." diye tezahürat yapıyor. Bir müddet sonra amigo kollarını indirince, seyirci başlıyor hep bir ağızdan avazı çıktığı kadar bağırmaya: "Sessuzluk, sessuzluk, sessuzluk..."

Bence Tuncay geçmişini bir araştırsın, bakalım, kendisinde Karadenizlilik var mı? Zira güzel futbolu da davranışları da bizlere çok benziyor.

Paça ıslanmadan, balık tutulmaz

YİĞİDİ öldür, hakkını yeme... Kendi hocası Erik Gerets ile yöneticilerinin bile "dinlendirilsin" dediği bir ortamda, Fatih Terim, basın dahil herkese kulağını tıkadı ve Hakan Şükür’ü Moldova maçında oynattı. Ulusun menfaatini, Milli Takım başarısını her şeyin üstünde tutup tecrübesini ve hocalığını konuşturdu. Duygusallığı bir tarafa bıraktı, Hakan’ı sevip sevmemesinin hocalıkla ilgili olmadığını, cümle aleme gösterdi.

Bizim Karadenizliler’in güzel bir sözü vardır: "Paça ıslanmadan, balık tutulmaz."

Büyük başarıları yürekli ve cesaretli insanlar kazanır. Tebrikler Fatih Hoca... Milli Takım’a kazandırdın, Galatasaray’a kazandırdın. Biz, daha önce ne Milli Takım kadrosu seçmeleri gördük. Galatasaray’ı karıştırdı, moralleri bozdu, Milli Takım’ı maceraya sürükledi.

Önümüzdeki maçları kazanırsın, kaybedersin... Dış etkenlere ve dolduruşlara kapılmadın. Fatih Terim gibi hareket ettin. Kazandın, sevindin, bizi de sevindirdin. Başarılarının devamını diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları