Paylaş
Şimdi Sivasspor’da savunmanın "temel direği" olan Servet’in, Denizlispor’da "virtüöz" olan Yusuf’un öncesini bilmeden seyreden bir futbolseverin "Yahu nasıl oluyor da bu oyuncular kimsenin gözüne batmıyor?" diyerek yakınacaklarına inanıyorum.
Bunlar ve benzeri oyuncular, göze hoş gelen bireysel özellik ve becerilerini büyük takımlarda ortaya koyamadılar.
Bırakalım oynamayı, büyük takımda "bulunmak" bile çok farklıdır. Futbolcu, seyirciden, medyaya; yöneticisinden, yedek kulübesindeki oyuncuların isim ve kalitelerine kadar birçok şeyin baskısı altındadır. Hata yapıp oynama şansını kaybedeceğinden korkar; risk almaktan kaçınır. Rahatça kontrol edip, pas vereceği bir topu gelişi güzel uzaklaştırır. Dışarı gider diye şut atamaz. Kısaca futbol adına gerekeni yapamaz. Bilir ki, kötü oynaması halinde, bir daha formayı zor kapacaktır.
Albenisi yok!
Diğer takımlarda durum böyle değildir. Futbolcu, nasıl oynarsa oynasın, kadro darlığından her zaman şans bulur. En kötü olasılıkta bile iyi oynadığı önceki maçların yüzü suyu hürmetine kendisine tolerans gösterilir.
İşte bu nedenle bazı futbolcular üç büyüklerde başarılı olamazken Anadolu’da yıldız gözükürler. İzleyici de bu işe bir anlam veremez.
Birkaç maç iyi oynadı diye yeteri kadar araştırılmadan yapılan transferler sonucu, bugünlerde çok gündemde olan "büyük - küçük kalmadı" tartışması yapılıyor. Ve yine bu nedenle her takım, her takımı yenebiliyor.
Oysa, diğer takımlarda da büyük takımların yükünü kaldırabilecek oyuncular mevcut; ama bunların bir eksiği var: "Albenisi yok"!...
Arda dersini almıştır
BORDEAUX maçından sonra Arda’yı Sivasspor maçında da sahada görünce, kimsenin cezalandırılmayacağını düşündüğümden, ileride yararı olur diye hem Arda’yı, hem de yöneticileri ağır bir yazı ile eleştirmeyi kafama koymuştum.
19 yaşında bu kadar şişirileceksin, üstelik kötü oynayacaksın, üstüne üstlük ülken için çok önemli bir maçta rakibine kafa atacaksın ve hepsi yanına kar kalacak...
Ayrıca bütün bunlara rağmen Sivasspor maçında seyircin de seni tribüne çağırıp alkışlayacak. Oh ne ala!
Ne oynarsan oyna, gol de at, benim için fark etmez; cezalandırılman gerekiyordu. Galatasaray yönetimi de bunu yaptı. Arda’ya ceza vererek sergilediği örnek davranışından dolayı onları kutluyorum. Arda’nın suskunluğunu da doğru bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum. Neyse ki, bize iş kalmadı.
Medya da önce dolduruyor, şişiriyor. Sonra bunu yapan kendisi değilmiş gibi, Arda’nın çok doldurulup şişirildiğini, söylüyor. Bununla da bitmiyor; "Arda’ya sahip çıkalım" diyerek yanlışını sürdürüyordu ki, gereği yapıldı. Böylece Arda olayına nokta koyuyorum, güzel bir son oldu, inşallah Arda da gerekli dersi almıştır.
Küfür cezasını takan yok
G.SARAY, Sivasspor ile oynanan maçta doğru dürüst slogan üretemeyip sadece Fenerbahçe’ye küfreden seyircisi yüzünden, geçen sezon olduğu gibi bu maçta da ceza alacak.
Küfür, artık yaşamımızın ayrılmaz bir parçası... Günlük konuşmalarımızda küfrün yer alması, olağan karşılanır hale geldi. Ailece seyrettiğimiz maçlarda edilen küfürler de artık eskisi gibi yadırganmıyor. Valimiz, belediye başkanımız, emniyet müdürümüz bile maçlarda gözlerinin önünde edilen küfürler için önlem alma gereğini duymaz oldular.
Küfür, evde, işte, arkadaş sohbetlerinde konuşma lisanımıza girdi. Şakalaşmalarda, kızgınlıklarda, trafikte, maçta her yerde küfür var.
Yurt dışında, ne doğuda, ne batıda bir kez olsun küfre tanık olmadım. Avrupa lisanında da küfür yok denecek kadar az. Sadece birkaç kelime o kadar.
Futbol Federasyonu, küfre en ağır cezaları koyduğu halde tınlayan yok; aynı terane devam ediyor.
Hafta sonu, evde televizyondan naklen yayınlanan maçı seyrediyoruz. Seyirci koro halinde küfrediyor. Yayıncı kuruluş, sesi ne kadar kısarsa kıssın, seyircinin ettiği küfürler duyuluyor. Küfürden dolayı stada gitmeyerek çoluk çocuğuyla televizyondan seyretmeyi tercih edenler de küfürden kurtulamıyor. En çok tehdit altında olanlar da çocuklar...
Söz küfür ve maçlara gelmişken, tribün liderlerinin de bu işte günahı olduğunu söylemeliyim. Tribün liderlerinin görevlerini,
1-Tribünde yerleşim düzenini sağlamak
2-Giyim-kuşam armonisini oluşturmak
3-Sloganlar üretip marşlar besteleyip orkestra şefliği yapmak
4-Hanım taraftarlara yer gösterip, genç taraftarlara şefkatle yaklaşıp onları teşvik etmek
5-Konuk takıma hoşgörülü ve konuksever davranıp tebrikleşmek
6-Kötü tezahürata ve küfre engel olmak, şeklinde sıralayabiliriz.
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin tribün liderlerini iyi tanırım. Genelde sakin, aklı başında, küfür etmeyen iyi insanlardır. Hal böyleyken, ortaya bu küfürbaz tablo çıkıyorsa, liderler seyircilerine sahip olamıyorlar demektir.
Bugün Galatasaray’ın küfür nedeniyle aldığı cezalardan zararı 1 milyon YTL’yi aşmıştır. Ayrıca sahası da kapanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Galatasaray’ın "12. adamı" olması gereken seyircisi, bırakalım 12’yi, takımını adeta 9 kişi bırakmaktadır. Tehlike çanlarına da kulaklarını tıkamışlardır. Onlara tavsiyem, başkalarının sizi hizaya sokmasını beklemeden siz doğru yolu seçin!..
Fıkra gibi
EVVEL zaman içinde, İstanbul’da bir Karadeniz yöre derneği, derneğin bir de başkanı varmış. Bu başkan, önce fiziki koşullarını iyileştirip, derneği modern bir lokale kavuşturmuş. Tüzüğünde de üyelerin söz ve davranışlarını disiplin altına almaya yönelik kurallar içeren değişiklikler yapmış. Ama Karadenizliler malum. Hiç tınlamamışlar. Özellikle küfürlü konuşmalarını devam ettirmişler. Bir gün bizim başkanın tepesi atmış. Toplamış üyelerini, "Bakın arkadaşlar, artık bu dernekte küfür etmeyi yasaklıyorum. Bundan sonra küfür edenin (...)" diyerek okkalı bir küfür savurunca, kendisi de üyeler de başlamışlar gülmeye. (Hafızamı çok zorlamama rağmen,bu başkanın kim olduğunu (!) bir türlü çıkaramadım ...)
Paylaş