MONDRAGON’un F.Bahçe maçı sonrası, bazılarına ibret olması gereken, medyaya yaptığı açıklamayı gururla izledim. Geçmişte de bu tür olayların kimi zaman "gerçekleri", kimi zaman "mizansenleri" ile karşılaştığımız oldu.
Aygün’ün Trabzon’da bir F.Bahçe maçı öncesi "savaş gazisini" anımsatan, başı sarılı görüntüleri bugün gibi gözümün önüne geldi. "Ağır yaralı" sunumu için "konu mankeni" seçilen Aygün, bu görevini profesyonellere taş çıkartan bir ustalıkla yerine getirmişti.
Otto Bariç de üzerindeki kalın paltosuna rağmen, tribünden atılan bir taşın yüksek ivmesinin yarattığı etki (!) ile yere düşmüş ve sedyeyle sahayı terk etmişti. Bu görüntüler nedeni ile önce, o güne kadar geçerli fizik kuralları alt-üst olduğundan, yeniden gözden geçirilmişti. Sonrasında bunları, rejisini Ali Şen ağabeyimizin üstlendiği "senaryodaki rolü" gereği icra ettiği anlaşılan Bariç, Yeşilçam oyuncularına parmak ısırtan başarısıyla film yönetmenlerinin de takdirini kazanmıştı. (Otto Bariç, seneler sonra sorulduğunda "Üzgünüm, yapmamalıydık" diyerek geç de olsa günah çıkartmıştı.)
Galatasaraylılık övüncü
İşin şakası bir yana, bütün bunları hatırlayınca, G.Saraylılığımla bir kez daha övündüm...
Mondragon, büyük sporcu ve Türk dostu olduğunu kanıtlamıştır. "Eğer ses bombasından sonra sedyeyle sahayı terk edip maçı tatil ettirseydim,Türkiye’nin zaten iyi olmayan imajı hepten yok olacaktı. Bu görüntüler Avrupa televizyonlarında günlerce katliam diye verilip yeniden UEFA’nın ceza sahasına girecektik" ifadesiyle, yüce Atatürk’ün sporcu tarifindeki gibi sadece zeki ve çevik olmadığını, aynı zamanda "ahlaklı" olduğunu da göstermiştir.
Zaten bizlerin gönlünde taht kuran Mondragon, bu asil ve erkekçe davranışından dolayı yılın Fair-Play ödülünü hak etmiştir. Türk dostluğunu kanıtladığı için de Türk vatandaşlığına alınarak, bundan böyle ömrünü Türkiye’ye adaması olanağının sağlanması için önünün açılmasını çok arzuluyorum. Futbolu bıraktıktan sonra bu efsanenin kendi gibi ahlaklı sporcular yetiştirip onlara futbolun bir erkek oyunu olduğunu öğretmesine yardımcı olmamız gerekir.
Mondragon, seni çok seviyordum; daha çok sevmeye başladım; ailemizin bir ferdi olmaya davet ediyorum. Tekrar hoş geldin...
Türk futbolunda da iyi şeyler oluyor. Futbolun yerinde saydığı veya gerilediği bir dönemde Erik Gerets’in yaralanan kaşını saçlarıyla kapatıp hiçbir şey olamamış gibi "İyi nişancıymış" esprisiyle olayı geçiştirmesi, takdir edilmesi gereken bir davranıştır.
İki spor adamımıza da teşekkürler...
Yönetimde politika çirkin oluyor
DEĞİŞEN bir şey yok... Benim futbol şubesine baktığım dönemde de başıma gelmişti. Başkan bazen, futbol şubesinin yetki alanındaki önemli konuları yönetimde oylamaya sunar. Yönetim kadrosunda sandalye işgal eden -oy sahibi olsun olmasın- bazı yöneticiler de başkanın isteğine göre el kaldırıp indirme görevlerini icra etmeye devam ederler. Bu yöntem, futbol şubesi sorumlusunun çalışma şevkini kırar, istifa ile devam etme çizgisi arasında gider gelir, bocalar, faydalı olamaz. Adnan Polat’a güveniyorsanız icraatında da özgür bırakın. Alacağı-almayacağı oyunculara yönelik, kulüp içinden veya yancılardan gelecek seslere kulak asmayın. Yönetici yaptıysanız iki sene tepe tepe kullanın... Bizim gibi bir kenarda zaman doldurma acısı içinde kıvrandırmayın...
Yeri geldiğinde beğenmediğim yanlarını acımasızca eleştirdiğim Adnan Polat’ın, bu yönetimde herkesten fazla yararlı işler yapacağına inanan biriyim. İş, yetki ve olanakla yapılır. Köstek olmak yerine destek olmak için çaba harcayın.
Yakışmadı Çulcu
YEDİ yıldır içki kullanmıyorum, ama konumum itibariyle muhtelif gecelerde içki içenlerle beraber oluyorum. Ses tonları, konuşma şekilleri ile ilgili de özel çalışmalarım var.
Gecenin ikisinde Telegol’u izliyorum... Birdenbire Mustafa Çulcu’nun hiç alışık olmadığım konuşma tavır ve uslubuyla karşılaşınca çok şaşırdım.
Herkesin içki içmek hakkı var; ancak hafta sonu maçlarıyla ilgili yorumlara cevap vereceksen, aşırı içki içmeyeceksin. Çok daha önemlisi, insanları, hayat basamaklarının başındayken değil, şu andaki konumlarıyla değerlendirip muhatap alacaksın. Aksi halde, bir orgenerale "Sen daha önce benim yanımda teğmendin", bir cumhurbaşkanına "Sen daha önce benim yanımda savcıydın" deyip, onlara o zamanki konumlarına göre davranabilme hakkına sahip olursunuz. Cem Papila’ya hakarete yeltendin, yanlış yaptın, yakışmadı...
Hakemler de hata yapabilir. Bu hatalar sonucu etkiler, etkilemez. Bazen lehte, bazen aleyhte olabilir. Geçen hafta G.Saray’ın, bu hafta F.Bahçe, Bursaspor ve Ankaragücü’nün penaltıları verilmedi.
Genç hakemler de olgunlaşacaklar. Bu arada yapacakları hataların cezası da dinlendirme, alt kademelerde ve kümelerde maç yönetmek olmalıdır.
Seçildiğinde seni ilk kutlayanlardanım. Ama Telegol programında, bana göre, bardağı taşırdın.
Mustafa Çulcu, hiç kimse anasından orta hakem olarak doğmadı, sen de bir zamanlar birilerine yancılık yapıyordun. Şimdi hakemlerin başı oldun. Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!.. Bu işten ayrılıp yeni bir iş ihtiyacı hissettiğinde, yerden yere vurduğun diğer eski hakemler gibi TV spor programlarına katılıp istediğin eleştirileri yapabilirsin.