20 yılın en güçlüsü

Fenerbahçe’yi, lig maratonunda ipi göğüsleyecek birinci takım olarak görüyorum. UEFA Kupası’nda da birçoklarının beklemediği yerlere gidecektir. Ancak tek engel, böbürlenen yöneticilerin takip ettiği yol.

FENERBAHÇE geçen sezon ligde şampiyonluğu kaçırmakla kalmadı, bu yüzden Şampiyonlar Ligi’ne katılma şansını da yitirdi. Aynı akibet, şampiyon olamasaydı eşleşme avantajını kullanamayacağından Galatasaray’ı da bekliyor olacaktı.

F.Bahçe diğer seri başlarıyla kıyaslandığında en uygun takıma düşmesine rağmen elenmekten kurtulamadı. Diğer takımlar D.Kiev’den daha güçlüydü.

Bana göre Fenerbahçe son 20 yılın en güçlü günlerini yaşıyor. (Hemen itiraz seslerinin yükseleceğini biliyorum; ancak dikkat edin "en başarılı" değil, "en güçlü" ifadesini kullanıyorum) Oyuncularının yabancıları değerli, yerlileri Türkiye’nin en iyileri...

Lig şampiyonluğunu kaçıran Fenerbahçe adeta abondene oldu. Buna yönetsel boşluk ve çalkantılar, hocanın geç gelmesi, ön elemelerdeki başarısızlık da eklenince abondene süresi uzadı. Ama bu durum, F.Bahçe’nin hep böyle gideceği anlamına gelmez..

Fener’i teknik yönetimi, oyuncu kadrosu, saha ve seyirci avantajı nedeni ile lig maratonunda ipi göğüsleyecek birinci takım olarak görüyorum. Bana sorarsanız, UEFA Kupası’nda da birçoklarının beklemediği yerlere gidecektir.

Böyle güçlü olmasına karşın, Fenerbahçe’nin şimdiye kadar özlediği başarıları yakalayamamasının bir açıklaması olması gerekir.

Saygı duyduğum bir Fenerbahçeli ağabeyim: "Mütevazılık insanı yüceltir, aksi ise küçültür" diyerek belki de en veciz açıklamayı yaptı.

Övünmeleri, davranış ve tutumları, yaptıkları büyük işlerin önüne geçti, takdir hislerini köreltti. Yüce Önderimiz; "Türk çalış, güven, övün!" demişti. Siz başarmadan övünmeye başladınız. Böbürlenmeyi, afra-tafrayı ne Allah sever, ne de kul; ikisi de cezasını verir... F.Bahçe’nin, özellikle kulüp yöneticilerinin halen de takip ettiği yol budur.

Ağlamak sanat oldu

İSTEDİĞİ sonucu elde edemeyen sporcu ve yöneticilerin, maçtan sonra uzatılan mikrofonlara, alışkanlık haline getirdikleri; "Bakalım akşama Erman TOROĞLU, Ahmet ÇAKAR buna ne diyecekler ?" şeklindeki demeçlerinden bıktık.

Yorum leyhlerine ise, gördünüz mü haksızlığa uğradık, derler; aleyhlerine ise veryansın ederler. Doğrusu, başkasının yorumuna muhtaç olmadan seyredip, kendi yorumunuzu adaletli biçimde sizin yapmanızdır. O zaman kimseye borçlu olmaz, kimseden de yandaşlık beklemezsiniz.

Bütün bir lig boyunca 92, 93. dakikada gol atıp gol yiyebilirisiniz. Hakem hataları da leyhinize ya da aleyhinize olabilir. Ama bu maratonda artılar eksileri götürür, güçlü ve layık olan kazanır.

Siz, rakip kalenin 18 çizgisi içinde mücadele veremiyorsanız, hakem bize penaltı vermiyor diye ağlamaya hakkınız olmaz. Eğer bir takım frikikten gol atamıyorsa, bu frikikçisi olmadığına yorumlanmalı. Mızıkçılık yerine, eksik ve hatalar gözden geçirilmelidir.

Dışlamayalım kazanalım

BAŞARILI Basketbol Milli Takımımız’da şu an oynamayan değerlerimizi maalesef çok çabuk unuttuk. Büyük sporculara, büyük yöneticiler yöneticilik yapabilir. Günün koşullarına göre ortam yaratan yöneticiler, günün birinde bu silahın ters tepip, kendilerini de vuracağını bilmelidirler.

Bugün yurt dışındaki en önemli spor elçilerimiz, bu kadar dışlanmayı hak etmediler. "12 Dev Adam" efsanesini bu oyuncularla yarattığımızı unutmayalım.

Şimdi kadroda bulunup başarılı maçlar çıkaran genç oyuncularımız da büyüyüp ağabeylerinin konumuna geldiklerinde, aynı vefasızlık örneğini onlara da gösterecek misiniz?

Önemli olan, değişik kişilikteki 15-20 sporcuyu bir potada, en faydalı biçimde kullanabilme becerisinin gösterilebilmesidir. Onları dışlamak yerine, kazanmaya çalışalım.

G.Saray’ın parası yok

HERKES Galatasaray’dan yabancı futbolcu almasını bekliyor. Galatasaray’ın statü gereği yabancı oyuncu alması olanaksız, üstelik parası da yok. Ayrıca alınabilecek kurtarıcı oyuncu da kalmadı.

Başta olsa yabancıyı gönderirir, yerine yenisini alabilirdiniz. Şimdi sıkıştığınızı bilen yabancılar, gitmek için şantaj yapıyor, taviz istiyor. Zaman daraldıkça bu yabancıların istekleri daha da artacaktır.

Genel kurulda, hakaret boyutuna varan ifadelerle borçları acımasızca eleştiren üyeler ve hatta bir kısım bilinçsiz taraftarlar, şimdi de transfer ısrarlarını sürdürerek kulüplerini borç batağının dibine itiyorlar. Bu baskılara direnemeyen, hala yabancı oyuncu alacağını söyleyen Galatasaray’ın bu hali "ayranı yok içmeye, yatla gidiyor yüzmeye" özdeyişini anımsatıyor.

Türkiye’den Ferrari geçti

FORMULA 1 yarışları geçen yıl da güzel olmuştu; iftihar ettik. UEFA, Süper Kupa, Dünya üçüncülüğünden sonra Formula yarışları, Türkiye’yi çağ atlatmakla kalmadı, tüm dünyada ülkemizin imajını da yükseltti. Millet olarak emeği geçenlere teşekkür borçluyuz.

Bizi "Formula 1 Ligi"ne sokmaya çalışan ve büyük sansasyon yapan PO CEO’su Jan NAHUM, gerçekten büyük iş başarmıştır.

Bu etkinlikten çıkarılması gereken ders, istendiğinde en ufak aksama olmadan, herkesin kurallara uyduğu, olağanüstü bir düzeni sağlayabileceğimizi göstermiş olmamızdır. 100.000’nin üzerindeki seyirci, kendilerine ayrılan yerlerde oturdular, efendice yarışları seyrettiler, aynı efendilikle tribünleri boşalttılar.

Merdivenler boştu, biletsiz seyirci alınmadı. Demek ki biraz özen gösterirsek, stadyumlarımıza da bu düzen oturacak.

İlgililer görevlerini yaparsa, statlarımız, merdivenleri boş ve parasını verip yerine oturan seyircilerle dolu olacak, düzen de kendiliğinden sağlanabilecek. Bir yolunu bulup yöneticiler, güvenlik güçleri, protokol tribünü müdavimlerinin arkasından ite-kaka, hurra diye içeriye dalıp stadyuma giren beleşçi yancılar, iyot gibi açığa çıkacaklar.

Bazıları merdivenlerde oturmaya devam ediyorlarsa, bilin ki bunların "kimlik güçleri" var. Yaşın yanında kuru da yanmasın diye daha fazla açıklama yapmak istemiyorum.

Güzel bir stat, disiplinli ve etkili bir yönetimle, karmaşa gider, düzen kendiliğinden gelir.

Ayrıca kupaları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan verseydi de hem bu karışılık olmazdı, hem de ülkemizin reklamı daha iyi olurdu.
Yazarın Tüm Yazıları