Uzakdoğu’nun malları






Ergül SATIÇ
Haberin Devamı

TÜRKİYE ekonomisi zor bir dönemeçten geçiyor. Ülkenin dev sanayicilerini bile birbirine düşürecek kadar ağır kriz, büyüğünden küçüğüne hemen tüm sektörleri vurdu. Ama görünen o ki, en büyük tahribat Türkiye'nin lokomotif sektörü dediğimiz tekstil ve konfeksiyonda.

TÜRKİYE Tekstil Sanayi İşverenleri ile Tekstil İşçileri Sendikaları bir rapor hazırlamış. Sektöre en büyük darbenin resmi ve gayriresmi ‘‘ithalat’’la vurulduğunun altını çizerken, bir sonraki aşaması olan hazır giyim sektöründen dem vuruluyor.

RAPORA göre Türkiye'ye yüzde 70'i Uzakdoğu ülkelerinden olmak üzere yılda kayıtlı ve kayıtdışı 1 milyar metre kumaş, 500 bin ton da iplik ithal ediliyor. Bu muazzam bir miktar. Hele tekstilin son beş yılda Türkiye'de en büyük yatırımların yapıldığı sektör olduğu dikkate alınırsa, olayın önemi daha da belirginleşiyor. Kurulu bunca kapasiteye karşılık dışardan giren milyar metrelerce kumaş, yüzbinlerce ton iplik, üstelik büyük bölümü kayıt dışı ve ucuz olursa, doğal olarak tekstil sanayini zorluyor. Haksız ithalat ve kayıtdışı ekonomi karşısında sektörün rekabet gücünü kaybettiği, bunun da üretimde ve istihdamda büyük kayıplara yol açarak Türkiye’nin bu gözde sektörünü büyük bir bunalımın eşiğine getirdiği vurgulanıyor. Bir yanda gerçek maliyetlerinin çok altında satılan faturasız mallar, diğer yanda sigorta ödemeyen, maliyeye kayıtlı olmayan, toplu iş sözleşmesi düzenine uymayan kayıtdışı ekonomi ve kaçak işçilik. Gel de rekabet et edebilirsen.

KAYITLI ve kayıtdışı giren kumaş derken, 1 milyar metre kumaşın sadece 500 bininin kayıtlı olduğunu söylemek gerekir. Raporda bu miktarın, ‘‘100 tekstil şirketinin kapanması, dolayısıyla işçilerin işsiz kalması’’ anlamına geldiğinin altı çiziliyor.

İPLİĞE bakıldığında da durum pek parlak değil. Geçen yıl 200 bin tonu kayıtlı olmak üzere 500 bin ton iplik Türkiye'ye girmiş. Rapor, bu miktarın da yaklaşık ‘‘200 iplik fabrikasının kapanması, 50 bin işçinin işsiz kalması’’yla eşanlamlı olduğunu belirtiyor. Nitekim hergün yeni tesislerin kapandığı haberini alıyoruz, sokakta kalan işçi sayısının katlanarak arttığını görüyoruz. Peki, sektörün şu andaki durumu ne? Kapananlar ve üretimini durduranları bir yana bırakırsak, maalesef yüzde 50'lerin altında.

RAPORDA bir konunun daha altı kalın hatlarla çiziliyor. Kardeş sektörün omuz vermediğinin. Ağırlıklı olarak taşeron ve fason imalatçılardan oluşan hazır giyim sektörünün, ‘‘her türlü yol ve yönteme başvurarak maliyetleri aşağıya çekme arayışının’’ bu istenmeyen sonucu yarattığı belirtilerek, biraz da suçlanıyor. Sadece biraz daha ucuz olmaları nedeniyle, Uzakdoğu ve Pasifik ülkelerinden düşük kaliteli ve dampingli tekstil ürünlerini ithal etme yoluna giden konfeksiyon sektörü, diğer yandan emek maliyetini aşağı çekmek için kayıt dışı çalışmayı tercih ediyor. Ve raporda, ‘‘Başta Balkan ülkeleri olmak üzere eski SSCB ile Ortadoğu ülkelerinden gelen 1 milyon dolayında işçinin büyük bölümü bu fabrikalarda kaçak istihdam ediliyor’’ deniliyor.

BEN tekstilcilerin raporunu özetledim. Ekonomiyi oluşturan birimler topyekün ayakta durma mücadelesi veriyor. Bu savaş içinde ‘‘Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir’’ deme lüksümüz olduğunu da düşünmüyorum. Üretimi yeterli olmayan, işsiz sayısı milyonlarla ifade edilen, üstelik genç nüfusun ağırlıkta olduğu bir ülkede yaşadığımız gerçeği, istihdam yaratan tek tesisin bile feda edilemeyeceğini ortaya koyuyor.

SONUÇTA tekstil firmaları ürünlerini pazarlayamadıkları için kapanıyor, konfeksiyon sektörü ülke içinde temini mümkün olan milyarlarca dolarlık tekstil ürününü dışardan getirtiyor. Ortada ciddi bir terslik olduğu görülüyor.

Yazarın Tüm Yazıları