Paylaş
Seçim sonuçları bu satırlar yazılırken belli değildi ama Yunanistan seçim sonuçlarının tüm dünya ekonomisi için önemli olacağını ama belirleyici olmayacağını, şimdiden söyleyebiliriz.
Sorunu kabaca bakıldığında; Yunanistan’a mali yardım paketini desteklemeyen Syriza’nın seçimleri önde tamamlaması halinde ülkenin Euro’dan çıkmasından, bunun da tüm Euro birliğinin bozulmasının başlangıcı olmasından korkuluyor. Bu kritik seçimler nedeniyle 18-19 Haziran’da toplanacak G-20 maliye bakanları toplantısı öncesinde yapılan açıklamalarla, piyasalardaki korku azaltılmaya çalışıldı. Seçim sonuçlarının piyasaları olumsuz etkilemesi hâlinde, merkez bankalarının daha fazla likidite sağlamak ve kredi sıkılaşmasını önlemek için birlikte hareket edecekleri söylenerek, piyasalar biraz yumuşatıldı.
Bugün, Yunanistan’la ilgili korkuların hayata geçip geçmeyeceğini, korkulan sonuç alınırsa, sürecin bundan sonra nasıl işleyeceğini tüm dünya yeni bir boyutuyla tartışmaya başlayacak.
Yunanistan’ın birlikten çıkmasını kaçınılmaz kılacak bir sonuç çıkması halinde ise, büyük ihtimalle tartışmalar, daha fazla fire verilmemesi için atılacak adımlarda yoğunlaşacak.
Yunanistan’daki seçimlerin Euro birliğine zarar vermeyecek biçimde sonuçlanması halinde ise piyasalar biraz rahatlayacak ama bu kez tartışmalar başka bir boyutuyla devam edecek.
Ne sonuç çıkarsa çıksın, Yunanistan seçimleriyle işin bitmeyeceğini, sorunun çok daha büyük olduğunu, Avrupa liderlerinin oy kaygısını bir yana bırakıp çok daha radikal adımlar atması ve birlikte hareket etmeleri yönündeki zorunlulukları aslında herkes görüyor.
IMF Başkanı Lagarde, geçen hafta küresel ekonominin karşısındaki finansal istikrar risklerinin geri geldiğini söyledi. Yani 2008’de başlayan küresel krizin devam ettiğini, tüm dünyanın önünde çok önemli sorunlar olduğunu söylemeye çalışıyor. Krizin yeni bir aşamasına girdik; Avrupa ülkelerinin borç sorunları bankacılığa yansıdı ve mali sektörün büyüyen sorunlarının artık çözülmesi gerekiyor.Bir başka deyişle tüm dünyada krizden çıkış için çözüm olarak saptanan likiditeyi artırma, yani para basarak yeniden büyümeye geçip krizin etkilerini yaygınlaşmadan önleme çabası yetmedi. Şimdi krizin adı Avrupa oldu ama yaşanan hala aynı küresel kriz ve yeni bir aşamasına gelinmiş bulunuyor.
BİZDE DE HAKLI OLARAK KORKU BAŞLADI
Krizin adı Avrupa ama küresel etkileri ortak. ABD başta olmak üzere, Avrupa sorununu çözmeden, güven sağlanamadan, hiçbir ülke ekonomisini normalleştiremiyor. Bu nedenle, önümüzdeki hafta ABD Merkez Bankası FED’in yapacağı toplantıdan, tekrar bir destek programı beklenmeye, bunun Avrupa’ya nasıl yansıyacağı konuşulmaya başladı.
Avrupa’daki krizde tek kurtarıcı olarak, güçlü ekonomisi nedeniyle Almanya’ya bakılmaya devam ediyor ama orada da oy kaygısı taşıyan politikacılar olduğu unutuluyor. Çözüm için ortaya atılan ortak Euro tahvillerine karşı çıkmaya devam eden Almanya Şansölyesi Merkel, Almanya’nın gücünün sınırsız olmadığını ve Alman ekonomisine fazla yüklenilmemesi gerektiğini, geçen hafta tekrarlamak zorunda kaldı.
Bu krizin gelişmekte olan ülkelere yansımaya başladığı da açık. Çin’in büyüme oranlarının tüm önlemlere rağmen düşmesi bunun kanıtı. Bence Çin başta olmak üzere krizin gelişmekte olan ülkeler tarafından daha fazla hissedileceği bir döneme giriyoruz. Türkiye’deki büyüme oranlarının düşmeye başlaması da bence bunun kanıtı. Bu nedenle eskiden bu krizi fırsata çevirmekten sözeden politikacılarımız, artık “Yunanistan krizinin hemen çözülmesi gerektiği, Avrupa’daki sorunların çok büyük olduğunu” söylemeye, bundan korktuklarını da açık açık dile getirmeye başladılar. Yani kimsenin yeni boyut kazanan krizden muafiyeti yok.
Türkiye, ekonomisine ilişkin yapısal tedbirleri uzun süredir aksattı ve bu rehavetin bizim kırılganlıklarımızı artırdığı kesin. Siyasi olarak da, başta Kürt meselesi ve Suriye olmak üzere, çok büyük değişimlerin yaşanacağı bir döneme girildiği, bunların aynı zamanda ekonomideki riskleri de büyüteceği unutulmamalı. Yani; her açıdan temkinli olunması gereken bir süreç.
Paylaş