Paylaş
Piyasaların beklentisi 2.7 milyar dolar civarında, açıklanan rakam 3.3 milyar dolar oldu.
Eylül ayı ile birlikte geçmiş aylara ilişkin rakamlarda da revizyon yapıldı ve toplam cari açık daha da büyüdü. Buna bağlı olarak piyasalarda yıl sonu için yapılan tahminler yukarı doğru revize edilirken, yılsonunda toplam cari açığın milli gelire oranı için ise en iyimser tahminler bile yüzde 7’yi aşar oldu.
Cari açık rakamlarına baktığımızda görünen en çarpıcı yönlerden biri, enerji hariç tutulduğunda da, cari açığın yükselmekte olduğu. Daha doğrusu enerji hariç cari fazlanın azalıyor olması...
Bu da Türkiye’nin ödemeler dengesi tablosunun, üretimdeki yapısal bozukluğu bir kez daha teyit ettiği anlamına geliyor. İç talebin kıpırdandığı her dönemde, cari açık rakamlarının beklentilerin üzerine çıktığı, giderek daha fazla cari açık verdiğimiz bir gerçek. Bir başka deyişle Türkiye’nin büyüme oranları yükseldikçe, hele hele bunu iç talebe bağlı yaptığında, cari açık rakamları çok yüksek çıkıyor, bu da yüksek büyümenin önündeki en önemli engelin ödemeler dengesi olduğunu açığa çıkarıyor.
Yaklaşık iki hafta önce toplanan 5. İzmir İktisat Kongresi’nde üzerinde durulan en önemli konuların başında cari açık ve bunun yapısı geliyordu ve “kalıcı ve sorunsuz yüksek büyümeyi sağlayacak ekonomik modellerin oluşturulması” üzerinde duruluyordu. Dünkü cari açık rakamlarını görünce ister istemez bu tartışmaların önemi aklıma geldi. Kalkınma Bakanlığı yeni hazırladığı planda da düşük cari açıkla yüksek büyümenin nasıl sağlanabileceğine odaklanmış durumda. Elbette sihirli çözümler yer almıyor ama en azından tehlikenin varlığı ve bu tehlikeyi bertaraf etmek için gösterilen çabalar da planda gözüküyor.
Özet olarak; Türkiye’nin ekonomisindeki en önemli yapısal bozukluklardan biri büyümenin yükselmesi halinde verdiğimiz giderek daha da büyüyen cari açık. Yıllık yüzde 3 büyüme halinde bile ödemeler dengemiz milli gelirimizin yüzde 7 ve daha üzerinde açık veriyorsa, bu dengeyle Türkiye’nin bir yere gitmesi mümkün değil. Türkiye’nin 2023 hedefleri ve “orta gelir tuzağı” tartışmaları kapsamında yüzde 3 büyümeyle yetinmesi mümkün değil. En azından yüzde 5-6’lık büyümeler gerekiyor ve bu yapı ile bunun mümkün olmadığı da görülüyor.
İşte Eylül ayı cari açık rakamlarını da artık böyle değerlendirmek gerekiyor.
CARİ AÇIK VE PARA POLİTİKASI
Bu cari açık rakamları bence uygulanan para politikası açısından da çok sorgulanması gereken rakamlar. Siz hem yüksek büyüyeceğim diyorsunuz, hem de dışa bağlılığı açık olan, giderek daha fazla dışa bağımlı hale getirdiğiniz ekonominin dengelerini korumak istiyorsunuz. O zaman daha fazla sermaye çekmeniz, bunun için de sermayeyi cazip hale getirecek ortamı sağlamanız gerekiyor. Ya sağlıklı yolu bulup, yatırım sermayesi çekmek için gereken istikrar ve güveni vereceksiniz, ya da uzun süre kalıcı olamayacak kısa vadeli sermayeyi çekecek parasal ortamı sağlayacaksınız. Yani hem sıcak para gelsin ama ben faizi ve kuru artırmayacağım derseniz, bunu yapamazsınız. Böylesine kritik bir ortamda “Yıl sonu kur 1.92 olur” diye demeç verir, “bununla birlikte faizi de artırmayacağım” derseniz, şu anda görüldüğü gibi piyasa nezdinde tüm itibarınızı yitirirsiniz, kimse size güvenmez.
Bu bir tercih; ya “bu yapıyı değiştirene kadar düşük büyürüm, bunun için gerekirse sıcak paray vergi gibi önlemlerle kısıtlayacağım” dersiniz, buna saygı duyulur. Ya da cari açık ne olursa olsun, dış talep olmasa da içtaleple yüksek büyümeyi sağlayacağım dersiniz, o zaman da kurların ve faizlerin yukarı gitmesine razı olursunuz. İkisi de olmaz, ben bildiğimi okurum derseniz, şimdiki gibi tehlikeli sulara girer, Türkiye ekonomisini, istikrarı tehlikeye atarsınız.
Paylaş