PİYASALARIN korktuğu oldu ve Merkez Bankası Para Kurulu üyeliğine, Banka Meclisini temsilen İbrahim Turhan getirildi.
Böylece Merkez Bankası’nda Başkan Durmuş Yılmaz’ın değil, hükümetin istediğinin olduğunu söylemekte de fayda var.
Dün bu kararın kamuoyuna açıklanmasından sonra arayan birkaç bankacı, şu soruyu sordular: "Başkan Durmuş Yılmaz, bu karar üzerine istifa eder mi?"
Böyle bir istifanın, en azından şimdilik olmayacağını tahmin ediyoruz. Ama bu sorular bile tek başına, piyasaların bu atamadan ne kadar korktuğunu açıkca ortaya koyuyor.
Daha önce uyarmamıza rağmen, piyasadaki imajını bilmelerine rağmen, Banka Meclisi’nin böyle bir karar alması, bizce çok çarpıcı. Banka Meclisi’nin hükümetin atadığı kişilerden oluştuğunu ve bazı bakanların Banka Meclisi ile sıkı dirsek temasında kalıp, kararları belirlediğini bildiğimiz için, bu operasyonun hükümetin kararı olduğunu da söyleyebiliyoruz.
Düşünün bir kere; geçen hafta sonunda, "Durmuş Yılmaz’ı tanımam" diyen bir Başkan Yardımcısı, yani Para Politikası Kurulu üyesi olarak atandı. Ardından piyasaların daha önceki görüşlerini bildiği için korktuğu bir kişi, Para Politikası Kurulu üyeliğine getirildi.
Bir başka Para Politikası Kurulu üyesi ise Bakan Ali Babacan’ın yakın arkadaşı, Başkanlığa getirmek isteyip de getiremediği, belki de bu nedenle direk Babacan’la çalışmaya devam edip, Durmuş Yılmaz’ın tercihlerine sıcak yaklaşmayan Başkan Yardımcısı Erdem Başçı...
Yani Para Politikası Kurulu için, "Olaya siyasi yaklaşıp, kararlarını enflasyonla mücadele ya da istikrar açısından değil, Hükümetin zor durumda kalıp kalmayacağını düşünerek alacaklar" şeklinde ortaya çıkan kuşkular, her atamada daha da güçleniyor.
Ve piyasa da bu yapıyı, gidişatı açık açık görüp korkuyor ama korktuğu hep başına geliyor.
Para Politikası Kurulu üyeliğine atanan İbrahim Turhan’ın, daha önce kamuoyuna yansıyan bazı görüşlerini, ANKA Ajansı derlemiş. İşte bir ilave ile ANKA’nın haberinden birkaç alıntı:
"Kardeşim, ne piyasası?Piyasa dediğin nedir ki?’ diyebilme cesaretini gösteremedikten sonra, bu balkondan aşağıya atlanması lazım."
"Ben serbest piyasaya inanmıyorum, ben müdahaleye inanıyorum, müdahale edilmesi gereklidir. Bundan o kadar korkmaya da gerek yoktur."
"IMF bir ekonomik program uygulayarak, ödemeler dengesi problemine yol açmıştır, döviz krizine yol açmıştır."
"Özelleştirme dediğimiz şey problemdir. Liberalleşme dediğimiz şey, problemdir..."
"İslam’a bir iktisadi model tasarlayacakken, ’ekonomiden faizi çıkardık, İslami ekonomi oldu’ yanlışına düşmememiz lazım."
Bu sözlerin sahibi, piyasaya, liberalizme karşı olan, İslami ekonomik model tasarlama gayretindeki bir kişi, Para Politikası Kurulu üyeliğine atanıyor. Piyasanın bu üyeye, karar mekanizmasında bulunduğu Kurul’a saygısı ne kadar olur? Bir hükümet bile bile, böyle bir şeyi nasıl yapar? Yeniden güven sağlamaya büyük ihtiyaç duyarken, tam tersine böyle simgesel anlamı olan atama kararlarını neden alır? Anlaşılır gibi değil..
Bu satırlar yazılırken faiz kararı çıkmamıştı ama bizce bu karara güven, baştan azalmış oldu.
Saydamer’i kaybettik
UZUN yıllardır arkadaşlığından onur duyduğum, gazeteci arkadaşımız Kemal Saydamer’i kaybettik. Dün, neredeyse Ankara’nın eski, yeni tüm gazetecileri Kocatepe Camii’nde çok sevdikleri Saydamer’i yolculamaya gelmişlerdi.
Kemal, çok sevilen, insancıl, temiz, namuslu, yumuşak, iyi bir insandı. Bu vasıfların hepsine birden sahip olmanın, bu dönemde gazetecilikte (her meslekte) çok yükselmesini önleyecek vasıflar olduğunu biliyordu. Ama onun tercihiydi, tercihinin sonuçlarına katlanmasını bildi.
"Yemek yemeyi bu kadar aşkla sevmesi" de tüm uyarılara rağmen vazgeçemediği tercihiydi.
Bu tercihi ve vazgeçemediği gazeteciliğin getirdiği stres, çok genç yaşta onu kaybetmemize yol açtı. Barış Selçuk, ardından Kemal Saydamer... İyi gazeteciler bizi terk ediyor...