Paylaş
Kim iktidar olursa olsun ekonomide yapılması gerekenlerin başında ise yabancı sermayeye güven vermek geliyor.
2000’li yıllarında başında yapılan radikal ekonomik reformlara yeniden sarılmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Sarılmaktan öncelikli kastım o dönem yapılıp da son yıllarda bozulan kurumsal düzenlemelere geri dönülüp, daha da güçlendirmek.
Merkez Bankası başta olmak üzere, tüm bağımsız kurumların gerçekten bağımsız kılınması için gereken adımların öncelikli olarak atılması gerekiyor. Öyle düzenlemeler yapılmalı ki; bağımsız kurumların gerçekten bağımsız çalışabilmesi garantiye alınmalı; atama kriterlerinden görev sürelerine kadar, geçmiş deneyim göz önüne alınarak yeni düzenlemeler yapılmalı.
Unutulmasın ki; Merkez Bankası gerçekten bağımsız çalışabilseydi şimdi ödenen faizin çok daha altında faiz oranlarıyla mevcut durum aynı olabilirdi.
Türkiye evvelden beri kıt kaynaklara sahip bir ülke. 2000’li yılların başında yapılıp güçlendirilen ekonomik reformlar sonrası küresel şartlar çok uygundu ve yüksek büyüme hızlarıyla başarı hikayesi yazılabildi. Şimdi artık olumlu küresel iklim yok. Halbuki hâlâ, belki o dönemkinden daha fazla, yabancı sermayeye bağımlılığımız sürüyor. O nedenle şimdi daha radikal düzenlemeler yapmamız gerekiyor ki; yabancı sermayeyi çekebilelim.
Bu başarıyı yeniden sağlamanın en önemli unsurlarından biri AB ile ilişkilerin yeniden güçlendirilmesi olmalı. Artık tüm politikacılar olağanüstü halin kalkacağını söylüyor ki, bence bu her açıdan olumlu bir adım olacaktır. Bunun yanında hukuk reformunun hemen yapılması, güçler ayrılığının eskisinden daha güçlü tesisi, bu sayede AB ile ilişkilerin yeniden güçlendirilmesi, yabancı sermayeyi yeniden cazip kılacak unsurların başında geliyor.
ONARIM SÜRECİ GEREKİYOR
Önümüzdeki dönem için iyimser olmak mümkün değil. Bozulan ekonomik dengelerin yeniden oluşturulması zaman alacak. Her şeyden önce gelecek iktidarın 1-2 yıl düşük büyümeye razı olup her açıdan onarım süreci yaşatması gerekecek.
Kamu yatırımları durdurulup, harcamalarda ciddi kısıntılara gitmek, bu arada önümüzdeki döneme ilişkin “ekonomide öncelikler çalışmaları” yapılması gerekecek. Hangi sektörün, hangi ölçeğin, hangi biçimde destekleneceği, bunun mekanizmalarının nasıl kurulacağı bilimsel çalışmalarla ortaya konulmak zorunda. Yabancı sermayeyi caydıran mevcut emrivakilerin ortadan kaldırılması, içeride teknoloji ve katma değeri yüksek üretimi sağlayacak planların yapılıp, yabancı sermaye katkısının nasıl sağlanacağının kararlaştırılması gerekiyor. Bununla birlikte tüm toplumsal kesimlerin desteğini alacak geçiş süreci iletişim stratejilerine ihtiyaç olacak.
Kamunun mali denetiminin, Sayıştay deneyiminden hareketle ama daha modern bir yapıyla, kurumsallaştırılması gerekecek. Bununla birlikte bütçeden idari kararlara kadar, kamuda şeffaflığı artıracak önlemlere ihtiyaç var. Kamu bankalarının kullanımına yasal setler getirilmesi, kamunun özel sektöre karşı haksız rekabet oluşturacak eylemlere girmekten alıkonması için yapılacak düzenlemeler de, hem yerli hem yabancı sermayeyi özendirecektir.
Unutulmaması gereken temel unsur; Türkiye ekonomide temel tercihini küreselleşme yönünde yıllar önce yaptı ve bundan geriye dönüşü yok.
O zaman gelecek iktidar hemen küreselleşmeye uyumu artıracak adımları sağlamlaştırıp, öne çıkaracak yeni adımlar atmalı ki; ülkeye ve halkına daha iyi bir gelecek sağlayabilsin.
Paylaş