Ülkenin nereye gittiğini bilen var mı

DÜNKÜ gazetede yeralan haberleri konuşurken, bir bürokrat arkadaşım, ‘‘Ne olur Türkiye'nin nereye gittiğini bilen bir kişi var mı, bana söylesene’’ dedi.

Gerçekten de sadece dünkü gazetelere bakmış olsanız bile, Türkiye'nin tam bir ‘‘savrulma’’ halinde olduğunu rahatlıkla anlarsınız.

Dünkü haberleri bir hatırlayalım...

Kıbrıs konusunda AB yetkililerinin verdiği demeçler başlı başına bir karamsarlık kaynağı. AB yetkilileri Kıbrıs'ta çözüm bulunamamasına sert tepki gösterip, ‘‘Türkiye Avrupa toprağını işgal etmiş sayılacak’’ diyorlar.

AKP Lideri Tayyip Erdoğan nihayet milletvekili olup Başbakanlığı aldı ama bu kez de ‘‘Kabinede revizyon’’ çabaları nedeniyle yeni Hükümetin kurulup, göreve başlaması gecikiyor. Kulislerde Erdoğan'ın bu bahanenin arkasına sığınıp, ‘‘Tezkereyi oyalama’’ taktiği güttüğünü söyleyenler bile var.

Bir yandan da ABD'nin baskıları giderek artıyor. ABD yetkilileri, Türkiye olmasa da Kuzey Cephesi'ni açacaklarını söylüyor, şimdi de ‘‘hava sahasını kullanma’’ konusunda görüşmeler yapılıyor. Belki de buna bağlı olarak Moodys açıklama yapıp, ‘‘tezkere geçip yardım gelmezse Türkiye'nin notunu indiririz’’ diyebiliyor.

Kıbrıs konusunda Radikal Gazetesi'de yeralan iki köşe yazısına bakalım: İsmet Berkan yazısının başlığını ‘‘Kabus başladı: ABD'nin kucağına tam oturacağız’’ koymuş. Erdal Güven ise ‘‘Denktaş hariç herkes kaybetti’’ demiş...

Haksızlar mı?

‘‘Peki Türkiye AB perspektifini kaybederse ne olur?’’ sorusunu herhalde kimse ne kendine ne de yöneticilere sormuyor. ‘‘Bırak AB perspektifini, Kıbrıs yıllardır sürdürülen bu politika ile daha ne kadar götürülür?’’ diye soran da yok...

Kıbrıs konusunda Tayyip Erdoğan'ın, AKP iktidar olduktan bu yana kaç kez çark ettiğini, sonunda ‘‘resmi politika’’ya döndüğünü hep birlikte izledik. Resmi politika da bu yarayı kangren haline getiren politika...

HEDEFSİZ VE YÖNSÜZ

Kimse bana Türkiye'nin kendi iç dinamikleri ile çağa uyum sağlayabildiğini, sürekli kendini yenileyen bir sistemi kurup işlettiğini söylemesin...

Türkiye'nin şu anda ‘‘hedefsiz, yönsüz’’ bir konumda, ‘‘rüzgarın önünde savrulduğunu’’ kimse görmüyor mu?

Yönetimlerin ve halkın önünde tek bir ‘‘havuç’’ kalmıştı, o da yok oluyor. Yani bu toplumun koşmak, hatta yürümek için bile bir sebebi kalmıyor...

Yönetimlerin, halkın önüne hedefler koymaktan aciz olduğunu herhalde artık herkes görüyordur. AKP büyük çoğunlukla iktidar oldu da ne oldu? Ona oy veren geniş halk kesiminin ihtiyaçlarına yanıt verecek bir şey mi yaptı? Böyle bir şeyin zaten imkanı var mıydı? Bırakın ihtiyaçlara yanıt vermeyi, hepimiz biliyoruz ki AKP iktidarı mevcut sistemi ite kaka götürmek konusunda bile güven verebilmiş değil..

İsmet Berkan, ‘‘ABD'nin kucağına tam oturacağız’’ derken bundan sonra olacakları çok iyi özetlemiyor mu? Bu iktidar hep aynı hataları tekrarlamıyor mu? IMF'yle iki-üç ay öncesinden anlaşabilecekken, hatta o zaman daha az taahhütle bu işi becerebilecekken yapabildi mi? Sağlanan ‘‘Ön anlaşma’’yı sürdürüp sürdürmeyeceği konusunda, Erdoğan'ın ne yapacağı konusunda hálá belirsizlik yok mu? ABD bundan sonra bırakın tezkereyi istediği ne varsa rahatlıkla kabul ettirme imkanına kavuşmadı mı? AB de gidince, alternatifi kaldı mı?

AB haklı mı, haksız mı tartışması ayrı, ama geldiğimiz nokta bu değil mi?

Acaba, hem AB'yi hem de Kıbrıs'ta çözümsüzlüğü savunan, tezkere konusunda Genelkurmay Başkanı'ndan açıklama gelince tümüyle tersine dönen muhalefet partisi ile bazı yazarlar bundan sonra ne yapacak? Fikirleri var mı?
Yazarın Tüm Yazıları