Paylaş
Bunu aşmak için açıkladığı seçim bildirgesinde ise, daha önce açıklanan tedbirler dışında, farklı bir şey görülmedi.
Tıkanmanın önceki gün Cumhurbaşkanı tarafından da kabul edildiğini gördük. İlk kez “geçici kriz” tanımını bile kullanan Cumhurbaşkanı, ekonomide bir patinaj yaşandığını ama bunun da alınacak tedbirlerle aşılacağını söyledi.
“Başkanlık tezini” kuvvetlendirmek için olsa da, bu saptamayı yapması ilginçti.
Patinajı aşmak için gereken ise bir rejim değişikliği değil, yeni vizyon ve çağdaş ekonominin kurallarını kabul etmek. Türkiye’nin Batı’dan koparak küreselleşmeye uyum sağlaması, kendine has idari ve siyasi yapı benimseyip buna göre ekonomik model uygulayarak patinajı aşması da mümkün değil.
Bir başka deyişle patinajı aşabilmek için Merkez Bankası’nın bağımsızlığı başta olmak üzere, çağdaş kurumsal yapılara ihtiyaç var. Bu açıdan dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı Merkez Bankası, BDDK, İhale Kurumu’nun bağımsızlıkları, Gelir İdaresi’nin siyasi etkiden uzaklaştırılıp özerk kurum haline getirilmesi, muhalefetin başkanlık edeceği TBMM’deki Kesin Hesap Komisyonu’nun kurulması maddeleri ekonomide kurumsal yapının oluşumu ve şeffaflık adına çok büyük adımlar.
Bağımsız kurumlara baştan beri karşı çıkan AKP iktidarlarının bunu milli iradeye karşı gibi görmesine karşılık, CHP’nin “demokrasinin derinleşmesi için siyasi etkiden uzak bağımsız kurumlar” vurgusu, bence hayati öneme sahip.
Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkabilmesi yani patinajdan kurtulup yoluna sağlıklı devam etmesi, bilgi toplumu olması, teknolojik atılım
yapıp katma değeri yüksek üretim yapısına kavuşması ve istikrarlı
yüksek büyümeyi sağlayabilmesi için, çağdaş kurumsal yapılar olmazsa olmaz şart.
Özetle; Türkiye’de ekonomide ve siyasette bir tıkanmanın yaşandığını artık herkes kabul ediyor. Herkesin buradan çıkmanın yolunun çatışma yerine uzlaşma, demokrasinin geliştirilmesi ve Merkez Bankası bağımsızlığında simgeleşen çağdaş kurumsal yapıların oluşumu olduğunu da görmesi gerekiyor.
MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZ OLSAYDI
Tam da bu noktada Merkez Bankası bağımsızlığı hakkındaki son tartışmalara bakmak gerekiyor. Cumhurbaşkanı’nın zaten bağımsız kurumlara karşı olduğu bilinirken, görevi bırakacak olan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kur konusunda herkesin Merkez Bankası’nın tavrına bakmasını istemiş.
İlkesel olarak doğru ama uygulamada mevcut Merkez Bankası yönetimi bağımsız davranmıyor ki, onun kararlarına bakalım. Bankacılar, kurlardaki son sıçramada, sıçramadan birkaç gün öncesinden başlayarak Merkez Bankası’nın piyasaya daha fazla para sürmesinin çok etkili olduğunu söylüyorlar. Yani sıkı para politikası devam etseydi, demek ki TL bu kadar değer kaybetmeyecekti.
Merkez Bankası’nın bu rahatlatmayı, seçim öncesi Hükümete yardımcı olmak, AKP’nin oylarını artırmak için yaptığını da herkes biliyor.
Özetle; bankacılar da artık Merkez yönetiminin bağımsız davranmadığını gördüğü için Babacan’ın piyasalara tavsiyesini tutmak niyetinde değiller.
Bankacılara “Merkez bağımsız olsaydı ne yapardı?” diye sorun, hemen hepsinden “bu hafta faiz artışı yapardı” yanıtını alırsınız. Peki bankacılar böyle bir karar bekliyor mu derseniz, bekleyen yok... Artık tüm piyasa, seçim sonrası ise Merkez’in yüklü faiz artışına gideceğini konuşmaya başladı...
Merkez’in bağımsız olmayışının kurlardaki, faizdeki sonuçları ortada. Yani Merkez bağımsız olmadığı için halka ve sanayiciye ek fatura çıkarılıyor.
İşte bu nedenle artık mevcut anlayışla patinajın aşılamayacağını düşünüyorum.
Paylaş