Paylaş
Önceki gün Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun (ÖYK) aldığı bir karar, gerçek ve adil bir piyasa ekonomisinin kurulması adına, özellikle son dönemin bürokratları tarafından gösterilen çabalara büyük darbe vurmuş oldu.
Özelleştirme için ‘‘sermayenin tabana yayılması’’, ‘‘piyasa ekonomisinin oluşturulması’’ gibi amaçlar sayılır. özelleştirmenin, ekonomide devletin etkinliğini kırmak, dolayısıyla rasyonel kararlar yerine politik kararların belirleyiciliğini önlemek için, yapılması gerektiği de söylenir.
Politik kararları engellemek için yapıldığı söylenen özelleştirme hareketinin ‘‘politik kararla’’ sekteye uğratılmasını anlamak mümkün değil.
Şimdi bir düşünün: Kamunun bir malı satılacak. Bunun için bir ihale açılıyor. Bu aşamada ‘‘birilerine 600-700 milyon dolara peşkeş çekilecek’’ lafları çıkıyor. Ama satış için açık artırmaya gidilince; adamın biri çıkıyor fiyatı, kim ne verirse üstüne çıkarak, epeyce yükseltiyor. Bu açık artırma basının önünde yapıldığı gibi TV'den bütün halk naklen seyrediyor. İnsanlarda ‘‘helal olsun kamu malı satılıyor ama fiyatı epey yükseldi, bu kez adil bir satış oluyor’’ imajı oluşuyor. Herkes maç seyreder gibi açık artırmayı izlerken, aynı zamanda yıllardır çalışılan özelleştirmeyi benimsetme adına da ciddi bir adım atılmış oluyor. Sonuçta ‘‘peşkeş çekileceği’’ söylenen fiyat, neredeyse ikiye katlanıyor.
Açık artırmanın sonucunda en yüksek fiyatı, adı fazla duyulmamış ancak daha önce yine Özelleştirme'den bir banka satın alıp bunu yürüten bir adam alıyor. İkinci sırada bir büyük grup, üçüncü sırada ise bir büyük banka, iktidara ve daha yüksek tepelere yakınlığı ile bilinen bir holding, adı daha önceki hükümet döneminde çete bağlantılarıyla anılan bir bakana yakınlığı ile bilinen başka bir şirket ve Maliye'nin yüksek oranda vergi kaçırıldığını saptadığı ‘‘sektörün patron temsilcileri’’nin oluşturduğu bir konsorsiyum yeralıyor.
O KADAR ÇOK SORU VAR Kİ...
İhalenin sonlarına doğru açık artırmayı yürütenler ‘‘bu birinci sırada yeralana satılacak anlamı taşımıyor, ÖYK karar verecek’’ diye birkaç kez tekrarlasalar da, ihaleyi takip edenler, kamu malının ucuz satışını engelleyen kişiye satışın yapılacağına, neredeyse kesin gözüyle bakıyorlar.
Tam bu sırada üçüncü sırada yeralan şirketlerin sahiplerinin pervasızca, etrafta ‘‘Bu iş daha bitmedi’’ dedikleri duyulmaya başlıyor. ‘‘Patron temsilciler’’ ise dozu artırıp, açıkça ‘‘bizim hakkımız’’ diyebiliyorlar.
Bunlara rağmen hala ‘‘Bu kadar da olmaz, böyle bir karar alamazlar’’ görüşüyle, üçüncü sıradakilerin ihaleyi alacağına ihtimal veren azdı.
Meğerse ÖYK'nın toplanıp, zaten önceden belli olan kararı yazıya döktüğünü anlıyoruz. Meğer bu karara gerekçe oluşturmak için toplanmışlar. Sonunda ‘‘sektörün patron temsilcileri’’nin sayısı çok, böyle halka yaydık demişler ama bakmışlar bu da yetmemiş, halka yaygınlığı kanıtlamak için bu kez ‘‘konsorsiyumdaki banka halka açık’’ gerekçesini bulmuşlar.
Koalisyonun DSP kanadı bu ‘‘halka açıklık bahaneleri’’ne ne kadar razı oldu bilmiyoruz. Bundan sonra ne ölçüde tartışılabilir onu da bilmiyoruz ama ortada o kadar çok soru var ki. Bu sorular mutlak yanıtlanmalı.
Herşeyden önce ‘‘politik kararları önlemek için yapılan özelleştirmede nasıl olup da politik karar verildiği’’ açıklanmalı.‘‘Madem vermeyecektiniz niye birinci olan, fiyatı bu seviyeye yükselten adamı açık artırmaya aldınız, neden daha önce banka verdiniz?’’ soruları açıklanmalı. Üçüncü olana satmak için fiyatı yükseltmesini teklif ederken, birinci olana neden ‘‘çok ortak alır mısın?’’ sorusunun sorulmadığı açıklanmalı. Bundan sonra özelleştirme için açılacak ihalelere gerçek alıcıların nasıl çekileceği, kamu malının fiyatının yükseltilmesini nasıl sağlayacakları, özelleştirmeye güveni azaltan bu karardan sonra yerli ve yabancı şirketlere nasıl ‘‘ihaleye girin, en yüksek fiyatı veren alır’’ denebileceği açıklanmalı.
İhale günü ‘‘bu pilav daha çok su götürür’’ diyerek, Petrol Ofisi satışının, bir haberci olarak çok verimli olacağını görmüştük.
Gerçekten de sezgilerimizde yanılmadık. Keşke yanılsaydık...
Paylaş