AKP Hükümeti yine ekonomide gerekli önlemleri almakta gecikti, piyasalar karışınca da, daha önce alması gereken tedbirleri hızlandırıp almaya çalışıyor.
Çünkü artık herkes biliyor ki; bütün gelişmekte olan piyasalardan bir çıkış var ama büyüyen riskler nedeniyle Türkiye’den çıkış daha hızlı ve yoğun oluyor. Türkiye’de büyüyen riskler, 10 gün önceki dolar-faiz dengesini karşılayamaz hale geldi. Kısacası; siyasi ve ekonomik riskler, ülkeyi yönetenlerin tavırları nedeniyle bu kadar büyümeseydi, kısa vadeli sermaye çıkışı ve dolayısıyla da panik bu kadar büyük olmayacaktı.
IMF Heyeti’yle yapılan görüşmelerde ek tedbirlere gerek duyulacağını tahmin ediyorduk. Ancak yine de ortalık sakin gitseydi, ekonomi yönetimi bu tedbirleri almak için ayak sürüyebilirdi. Piyasaların karışmasıyla, ekonomi yönetiminin direnci kırıldı. Harcamaların arttığı belliydi ama bürokratlar, "IMF’yi daha sonra bu harcamayı dengeleriz, artan gelirler karşılar diye belki ikna ederiz" diyorlardı. Piyasalardaki karışıklık bu savunmayı geçersiz hale getirdi. Tedbirleri kaçınılmaz kıldı.
Daha önce harcamalardaki artışı karşılamak için, 500 milyon YTL civarında tedbir gerektiği söylenirken, görüşmeler ilerledikçe rakamın 1 katrilyona ulaştığı söylenmeye başladı.
Yani Maliye Bakanlığı memur maaş artışları, sağlık giderlerindeki artışlar gibi program dışı artışları karşılamak için, yedek ödenek dışında 970 milyon YTL’lik daha kaynak yaratmak zorunda kalacak. Bu kaynağın yeni vergilerle değil, harcamalarda kısıntıyla karşılanması öngörülüyor.
Tam da bunlar tartışılırken dün Danıştay’a silahlı saldırı gerçekleşti...
Biliyoruz ki, kısa vadeli sermaye çıkışının bu kadar hızlı olmasının altında Türkiye’ye ilişkin risklerin artması yatıyor. Risklerin artmasının nedenlerinden biri de içerde siyasi havanın gerginleşmesi ve Batı ülkelerinde, yani sermayenin geldiği ülkelerde seçim ekonomisi ve islam devleti konusunda beliren şüpheler. Piyasalarda, dışarıyla iş yapan hemen herkes, son 1-2 aydır sürekli bu konulardaki sorulara muhatap oluyor.
İşte Danıştay’a yapılan silahlı saldırı ve bunun getireceği sonuçlar, Türkiye’de artan siyasi riskleri daha da büyütecek gibi gözüküyor.
Bu nedenle alınacak önlemlerin şimdi daha da hızlandırılması gerekiyor. Yani artan siyasi riskleri biraz olsun dengelemek için ekonomik riskleri biran önce azaltmak gerekecek.
MALİYE’DEN GECİKEN TEBLİĞ
Maliye Bakanlığı bir yandan daha önce savsaklama eğilimine girdiği tedbir paketi üzerinde çalışırken, öte yandan da yine geciktiği stopaj tebliğini dün yayımladı.
Yabancıların aldıkları hazine kağıtlarında stopaj uygulamasının sorun olduğunu zaten biliyorduk. Aylardır bu sorunun giderilmesi, uygulamaya açıklık kazandırılması gerektiğini söyleyip durduk. Ancak Maliye Bakanlığı hem kendi arasında teknik düzeyde anlaşamadığı için, hem de "sorun çıkarsa bir şey yaparız, yoksa bulduğumuzu alırız" mantığı içerisinde, stopaj düzenlemesini sürekli geciktirmeyi tercih etti.
Şimdi aynı mantık kurumlar vergisinde geçerli. Kurumlar vergisinin yüzde 30’dan 20’ye ineceği açıklandı ama hálá yasa çıkmadı. Peşin vergi yüzde 30 üzerinden yatırıldı. Çünkü Maliye, bu vergiyi toplayıp rakamlarını büyütecek. IMF’ye "Bak biz çok vergi topluyoruz" diyecek, 3. gözden geçirmeyi atlatmaya çalışacak. Daha sonra da mahsup yapmak zorunda kalacağı için, aynı verginin geliri azalmaya başlayacak.
Yani günü kurtarma, göz boyama ile işe devam etme yönteminden hala vazgeçilmiş değil.
Sonuçta ne oluyor? Sonuçta küçük hesapların faturası büyüyerek önümüze çıkıyor. Gerekli önlemleri almakta geciktiğiniz için riskiniz büyüyor, riskiniz büyüyünce size karşı güven azalıyor, bunun faturasını da fiyatlarla yani faiz ve kur artışıyla ödüyorsunuz.
Kısacası; ekonomi yönetimi işlerin iyi gitmesinde sıcak para ve IMF’in yol gösterici rolünü inkar edip, "kendi becerileriyle iş düzeliyor" zannetti. Ama faturaları işte böyle büyüttü.