Paylaş
OECD’nin Kıdemli Türkiye Analisti Rauf Gönenç’in hazırladığı analizde, bu amaçla Orta vadeli programın ihtiyatlı bir mali çerçeve sağlayacağı belirtilirken, son dönemdeki parasal sıkılaştırmanın para politikasının kurumsal olarak güvenirliğiyle desteklenmesi gerektiği de belirtildi.
2017 yılının ilkbaharında yaşanan güçlü toparlanmanın ardından gelen 2018 baharındaki türbülansı takiben ekonomik büyümenin yavaşladığı belirtilen analizde, yine de 2018 ve 2019’da yüzde 5 civarında büyümenin sağlanabileceği belirtildi. Haziran’da yapılacak erken seçimlerle ilgili belirsizliklerin yanı sıra bölgesel jeopolitik gerilimlerin devam etmesinin de riskler yarattığını belirten OECD analisti Rauf Gönenç, döviz kurunun oynak olduğunu, TL’nin önemli faiz artırımlarına rağmen değer kaybetmeye devam ettiğini, tüketici enflasyonunun hedefin çok üzerinde seyrettiğini, dezenflasyonun yavaş olacağının öngörüldüğünü ifade etti.
2017 yılında ve 2018 yılı başındaki güçlü büyümenin hangi araçlarla sağlandığının da analiz edildiği OECD raporunda, “Güçlü büyüme Türkiye’nin uzun zamandır devam eden iç talebe aşırı bağımlılıktan kaynaklanan dengesizliklerini güçlendirdi” ifadesine yer verildi. “Artan dengesizlikler ve belirsizlikler güvenilir bir makroekonomik çerçeve gerektirmektedir” ara başlığıyla yapılması gerekenler de sıralandı.
Cari işlemler açığının 2018’de GSYİH’nın yüzde 6’sını aşacağı ve “2018’de GSYİH’nın yüzde 25’ine denk gelecek bir dış finansman ihtiyacı beklendiği” belirtildi. Petrol fiyatlarındaki artışların cari denge üzerinde ek baskı oluşturduğu kaydedilirken, gelişmiş OECD ekonomilerindeki para politikaları normalleştikçe dış finansmanın daha az ve maliyetli hale geleceği hatırlatıldı. Maliye politikasının dengesizlikleri artırdığı, harcama baskılarının yeni iş teşvikleri ve daha fazla sosyal transferler nedeniyle 2018 baharında kuvvetli bir şekilde arttığı belirtilen OECD analizinde, “Haziran 2018’deki erken seçimler, seçim sonrasında Orta Vadeli Ekonomik Programa uygun konsolidasyon için yer açıyor. Mali durum, uluslararası standartlara göre, zamanında üç aylık genel devlet hesaplarıyla, tam ve şeffaf bir şekilde raporlanmalıdır” denildi.
BÜYÜME YAKALANABİLİR AMA...
Birkaç yıldır yüksek giden ve son 5 çeyrekte çift hanede olan enflasyonla birlikte Merkez Bankası’nın resmi yüzde 5 enflasyon hedefine olan bağlılığının sorgulandığı, bunun da döviz kurundaki zayıflamayı ve volatiliteyi artırdığı belirtilen analizde, bu nedenle ülke risk priminin önemli ölçüde yükseldiği ve dış borçla ilişkili risklerin büyüdüğünün altı çizildi.
Yaşanan güçlü büyüme ardından, kurlar ve ülke risk priminde ek gerilimler yaşanmaması halinde, 2018 ve 2019’de yüzde 5’lik büyümenin yakalanabileceği belirtilirken, “Seçim süreci büyük gerilimler olmadan sonuçlanır, mali ve parasal politikalar döngüsel kalmaya devam etmez ve iddialı fakat gecikmeli yapısal reformlar seçimlerden sonra devreye girerse, tüketici ve yatırımcı güveni artabilir ve büyüme daha güçlü olabilir” denildi.
Buna karşılık seçimlerden sonra makroekonomik politika duruşuna, yapısal reformların görünümüne, ya da finansal piyasalardaki, sermaye hareketlerindeki ve döviz kurlarındaki gerilimlerin daha artmasına bağlı olarak belirsizlikler büyüyüp, güven zayıfladığı takdirde ise yatırım, tüketim ve büyümenin daha da düşebileceği hatırlatıldı.
Paylaş