NDF veya döviz opsiyonu

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın faizi değiştirmeden, döviz rezervini eritmeden, kurları büyük ölçüde düşüreceğini söylemesinin ardından, bunun nasıl olabileceği piyasalarda tartışılmaya devam ediyor.

Haberin Devamı

Piyasada döviz cinsinden tutulan munzam karşılık oranlarının düşürülüp piyasaya ek döviz verilmesi, rezerv opsiyon katsayısı (ROK ) uygulamasının değiştirilerek yine döviz likiditesi sağlanabileceği ilk tahminler arasında. Ancak tüm bunların, kurların, rezerv eritmeden büyük ölçüde düşürülmesini sağlayamayacağı konusunda genel bir
kanı var.
Bunun üzerine Merkez Bankası’nın FED veya IMF ile swap anlaşması yapması yani ileride ihtiyaç olduğu takdirde kullanılmak üzere bir ek rezerv oluşturması da tartışıldı ama Merkez yetkilileri böyle bir şeyin düşünülmediğini söylediler.
O zaman geriye kalan iki silahın ise NDF (non deliverable forward) veya opsiyonlu döviz satışı olduğu görülüyor. NDF, Merkez Bankası’nın ileriye dönük bir kur fiyatı vererek, ihtiyaç duyan bankalara, vade zamanında o fiyattan kur vermeyi taahhüt etmesi üzerine işleyebilir. Bunun için Merkez Bankası’nın vadeli bir kur fiyatı oluşturması ve o vade geldiğinde arada fark oluşursa bu farkı kendisinin ödemesi gerekecek. Örneğin bu işlemle Ekim ayı başında doları 1.95 TL’den satarım taahhüdü verip, eğer kur piyasada o tarihte 2 lira ise o zaman aradaki 50 kuruş zararı Merkez Bankası üstüne almış olacak.

Haberin Devamı

NDF VEYA OPSİYON

Vadeli döviz fiyatı taahhüdü verip piyasaları sakinleştirmenin ikinci yolu ise döviz opsiyonları satışı. 2010 yılında Merkez Bankası çalışanlarından Serkan Tekbacak’ın “Opsiyonlar ve döviz opsiyonlarının Merkez bankalarında döviz kuruna müdahale aracı olarak kullanımı” adlı bir uzmanlık tezi bulunuyor. Diğer ülke örnekleri incelenerek bu yöntemin artı ve eksileri sayılmış. Kaba olarak NDF’deki gibi, belirli vadeler için döviz kuru taahhüdü verilmesi üzerine kurulduğunu söyleyebiliriz. Merkez Bankası’nın NDF veya opsiyonlu döviz satışı uygulayarak, dövizde dönemsel talebi frenlemek amacı taşıdığı anlaşılıyor. İhtiyacı olanın ihtiyacı olduğu zamanda belirli bir kurdan döviz alımını sağlayarak, ilk aşamada fiyatı düşürüp, daha sonra kurlardaki dalgalanmayı azaltmak gibi bir sonucu da olabilir.
Ancak ortada bir gerçek var ki; Türkiye’ye gelecek dövizin miktarı, küresel süreç nedeniyle orta vadede artacak gibi görünmüyor. Üstüne üstlük ekonomik ve siyasi sorunlar nedeniyle Türkiye’nin olumsuz ayrışması da gündemde. Bu nedenle bankacılar bu tür tedbirlerin kalıcı olarak sorunu çözmeyeceğini düşünüyorlar. Bir başka deyişle Merkez bankası öyle anlaşılıyor ki sorunu geçici görüyor bankacılar ise yapısal, kısa süreli olmayan bir süreçten sözediyorlar.
Ayrıca bu iki yöntemin yasal açıdan da, belki bu dönem değil ama, ileride tartışmalı bir hal alabileceği, kamuyu zarara uğratma kategorisine alınıp merkez bankası yöneticileri için sorun oluşturabileceği de unutulmamalı.Çünkü burada, kendi iki yönlü işleyecek diyecek ama, bilerek zarar etmesi söz konusu olacak.
Merkez Bankası Başkanı’nın “elimde çok araç var, rezerv eritmeden kurları aşağı indiririm, yıl sonunda dolar 1.92 belki daha da altında olur” demesinin altında ancak böyle bir planlamanın olabileceği konuşuluyor.

Haberin Devamı

KISA SÜRELİ ÇÖZÜM

Piyasa oyuncuları böyle bir yöntemin, sorunlu da olsa, uygulanabileceğini ama sorunun köklü biçimde çözüm olmayacağını söylüyorlar. Rezervin aynı rezerv olduğunu, Merkez’in, şartlar değişmediği takdirde, aynı miktarda dövizi satmak zorunda kalacağı, ayrıca da sübvansiyonlu olarak satmış olacağını belirtiyorlar.
Başçı’nın 6.75 ile 7.75 arasında faiz taahhüdü verdiği, bunun yanında kur taahhüdü de vererek, yabancılar için yatırımın yeniden cazip hale getirilmesine çalıştığı anlaşılıyor. Bankacılar ise bu tür palyatif tedbirlerle sorunun köklü biçimde çözülemeyeceğini kaydederken, “Sorunu çözecek olan döviz talebini azaltacak döviz arzını artıracak köklü önlemler almaktır” diyorlar.
Özet olarak bankacılar, kısa süreli olarak kurlar ve faiz oranları geri gelse bile, önümüzdeki 6 ay içerisinde ikisinin de yukarı yönlü hareket etmesinin kaçınılmaz olduğu görüşündeler. Özellikle de Merkez Bankası’nın “faiz kompleksi” olarak adlandırılabilecek biçimde, faizleri artırmayacağım diye inat ettiği ve bunun anlaşılmaz olduğunun altı çiziliyor.Piyasadaki genel kanı Merkez Bankası’nın faizleri de yükseltmeye mecbur kalacağı, yaşanan sorunun çözümünde başka bir yol olmadığı yönünde. Yani NDF veya opsiyon yöntemi uygulansa da ateş kalıcı biçimde düşürülemeyecek.
Peki, bu takdirde Merkez Bankası Başkanı ne yapacak?

Yazarın Tüm Yazıları