EKİM ayı enflasyon rakamları hem ekonomi yönetimini, hem de piyasaları biraz tedirgin etmişti. Herkes gözünü Merkez Bankası’nın açıklayacağı ekim ayı enflasyon raporuna dikmişti. Bu rapor dün yayımlandı.
Raporda özetle; enflasyondaki düşüş eğiliminin devam ettiği belirtiliyor ama özellikle gelecek yılki enflasyon hedefinin gerçekleştirilmesi açısından yeni risklerin doğduğuna dikkat çekiliyor. Bu risklerin başında enerji fiyatları geliyor. Merkez Bankası doğalgaz ve akaryakıta gecikmeli yapılan zamların, ister istemez yüksek oranlarda geldiğini, bunun da önümüzdeki yılın enflasyon hedefini tehdit eder konuma geldiğini söylüyor.
Merkez Bankası’nın önümüzdeki döneme ilişkin ortaya koyduğu yeni risklerden biri de reel ücretlere ilişkin. Verimlilik artışları ve yüksek üretimin bir süre sonra yeni iş sahalarının açılması, işgücü talebinin artması ve ekonominin genelinde reel ücret artışlarına yolaçmasını kaçınılmaz kıldığı ifade ediliyor.
Daha sonra da, yapısal reformların ve bütçe disiplininin devamı halinde, ekim ayı fiyat artışının geçici olarak yüksek kalacağı belirtiliyor. Yani bunlar yapıldığı takdirde, enflasyondaki düşüş eğiliminin devam edeceği konusunda umutlu bir tablo çiziliyor.
İyi de yapısal tedbirler konusunda gerekli adımlar atılabiliyor mu?
Bizce Merkez Bankası’nın açıkca söylemediği risklerden biri de Hükümetin IMF’yle anlaşma konusunda takındığı çekimser tavır. Şimdiye kadar IMF’nin istediği yapısal tedbirlerin tamamlanıp, 3 yıllık ekonomik programa son şeklinin verilmesi ve bir an önce IMF’yle yeni stand-by anlaşmasının yapılması gerekiyordu. Ama gördüğümüz kadarıyla hálá IMF’nin istediği 3 konuda önemli bir yol alınmış değil. Hatta Hükümetin, belki de bilerek, yavaş gittiğini söyleyebiliriz.
AB konusunda da piyasalar abartılı bir iyimserlik içinde. ‘AB’den gelecek ağır şartların kabul edilmemesi riski’ni herkes gözardı ediyor. 17 Aralık’ta önümüze çıkarılması muhtemel siyasi şartlara Hükümet'in evet diyememe riski bulunuyor. Aslında Dışişleri Bakanı'na yakın bazı yazarların, bir-iki hafta önce yazmaya başladıkları, bize biraz ‘piyasaların kötü ihtimale alıştırılma çabası’ gibi gelmişti ama piyasaların havasında hiç değişiklik olmadı.
Bizce sadece ekim ayı enflasyon rakamları değil, asıl piyasaları tedirgin etmesi gereken tavır, Hükümet'in tavrı. Yani Hükümet'in AB’yi beklemeden biran önce IMF’yle anlaşmayı imzalaması gerekiyor... Umarız 17 Aralık’ı beklenmiyordur ve umarız çok geç kalınmaz...
Bütün bunlar aynı zamanda Merkez Bankası’nın işini zorlaştıran unsurlar...
Merkez Bankası’na sürekli bir faiz indirim baskısı olduğu biliniyor. Merkez Bankası’nın geçmiş eğilimlere bakarak değil, ileriye doğru enflasyon eğilimine bakarak faiz indirim kararı verdiği de hep söylendi. Belki ekim ayı enflasyon rakamının kötü çıkması faiz indiriminin önünde tek başına bir engel değil ama enflasyon raporundan anlaşıldığına göre; Merkez Bankası 2005 hedefinin gerçekleşmesini zorlaştıracak unsurların çoğaldığı görüşünde.
Reel faizlerin düşmesi için nominal faizlerin düşmesi gerekmiyor. Ancak ileriye dönük enflasyon beklentilerinin ve eğilimlerinin azalması gerekiyor.
Kısacası; IMF’yle anlaşma biran önce yapılıp, piyasaların beklentileri olumlu yönde değiştirilse, Merkez Bankası’nden faiz indirimi de gelebilir. Ama bu şartlarda çok zor.
Aslında Merkez Bankası’nın döviz konusunda da işi zor. Merkez Bankası döviz rezervlerini artırmak gerektiğini,uygun zamanda bunu yapacağını söylüyor. Yani IMF’le anlaşma yapılsa rezerv artırmak için dövize alım yönünde müdahale de şimdiye kadar gelebilirdi.
Olumlu gelişmeler geciktikçe dövize alım müdahalesi de gecikebilir. Müdahale gelecek yıla kalırsa, enflasyon hedefi üzerinde, bir de kur tehditi olabilir.
Kısacası; ekonomide kırılganlık, Hükümetin tavırları nedeniyle devam ediyor.
Merkez Bankası’nın alacağı kararlar da giderek zorlaşıyor.