Paylaş
Biliyor musunuz; 2001 yılında kamu bankalarının birikmiş görev zararı ve faizleri için tam 23 katrilyon liralık Hazine tahvili verildi. Bunun nedeni hükümetlerin sıkıştıkları zaman kamu bankalarını devreye sokmaları, onlar üzerinden popülizm yaparak oy almaya çalışma alışkanlıkları idi. Bir başka deyişle; kamu bankalarını kullanıp halkın gözünü boyayarak halktan oy aldılar, sonra da faturayı yine halka ödettiler.
O nedenle halkın tüm kesimlerinin bankacılık sistemini, özellikle de kamu bankalarının durumlarını çok yakından izlemeleri gerek. Biz ödemesek bile kamu bankalarına verilen yüklerin faturasını, sonunda çocuklarımız ödeyecek.
Aslında sorunların büyüme oranlarında duraklamayla birlikte görünür olmaya başladığını söyleyebiliriz. Ekonomik faaliyetin canlılığı ile bankacılığın sağlamlığı birbirini besleyerek büyüdü. Ancak yönetimin doğru bir yol izlemediği, dış kaynaklar kesilip büyüme oranları düşmeye başlayınca anlaşıldı. 2007 yılından beri alınmayan yapısal tedbirlerin faturasını tüm ekonomi olduğu gibi bankacılık sistemi de yaşamaya başladı.
Hem ekonomideki büyümenin daralması, hem de yanlış dış politika nedeniyle, örneğin Rusya’yla yaşanan kriz sonucu turizmin çöküşüyle sorunlar da büyümeye başladı.
İşte bu noktadan sonra ekonomide geriye gidiş belirginleşti. Turizm şirketleri bankalara olan borçlarını ödeyemedi. Hükümet bankalar ve turizmcilerin talebiyle, turizm kredilerinde yeniden yapılandırma kararı adı. Belki çaresizdi ama hep söyledik; bir yerden başlarsanız diğer talepleri de karşılamak zorunda kalırsınız dedik, yine böyle oldu.
FATURA 23 KATRİLYON OLACAK
Daha sonrasında kararlar ardı ardına geldi; tüm krediler için yeniden yapılandırma getirildi. Bankaların sermaye yeterlilikleri düşmesin diye bazı kalemleri istisna saydılar. Ardından şirketlerin taşınır taşınmaz tüm mallarının teminat olarak gösterilmesi sağlandı. Yetmedi; eski görev zararı benzeri, sübvansiyonlu kredi verip Hazine’ye fatura etme imkanını getirdiler.
Bu arada sicil affı getirerek, kredi alıp ödememeyi alışkanlık hale getirmiş, bu nedenle kara listeye girmiş şirketlere af getirip, yeni kredi alma imkanı tanıdılar.
Son olarak da, başından beri bence yanlış olan, bankacıların zimmet maddesini yumuşattılar. Yeniden yapılandırma ve sicil affına girenlere yeniden kredi verebilmeleri için banka yöneticilerin ellerini rahatlattılar. Tüm bunlar ekonomide frenin kalmadığı son 2 yılda oldu.
Özel bir bankanın yöneticisi sicil affına girmiş şirkete, ne yapıp eder, yeni kredi vermez. Bu kolaylık daha çok kamu bankaları için çıkarıldı. Buna rağmen zimmet maddesine takılma ihtimali olduğu için, maddeyi yumuşatıp, herkese kredi verilmesinin yolunu açtılar. Kamu bankaları yöneticilerinin kredi için gelen siyasi taleplere direnme imkanı kalmadı. Benzer yöntemleri 2000 yılı öncesindeki hükümetler de denemiş, sonunda kamu bankalarını 23 katrilyon Hazine tahvili alacak kadar zor duruma sokmuşlardı. Özetle; pislikler bir süredir halının altına süpürülmeye başladı, kağıt üzerinde kâr yazsalar da bankaların özellikle kamu bankalarının durumu eskisi kadar sağlam değil. Bu tablo dış kaynaktaki sıkıntıyı iyice ağırlaştırmaya başladı...
Unutmayalım; bu büyüyen fatura, harcayıp giden politikacılara değil, yine halka çıkacak.
Paylaş