Güçlü bankacılığın mimarından kriz için yeni kurtarma planı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
HÜKÜMETİN küresel kriz konusunda "etkilenmeyiz" derken, "teğet geçecek" diye demeçler verirken dayandığı gerekçe "bankacılık sisteminin sağlamlığı" oluyor.
2001 krizinin ardından bankacılık sisteminde yaşanan konsolidasyon ve kurulan yeni sermayesi güçlü bankacılık sisteminin önlem alınmadan ilelebet bu sağlam yapısını koruması ise beklenmemeli. Çünkü reel sektör zor duruma düşerse, bankacılık sisteminin bundan zarar görmemesi mümkün değil. Batıklar bilançoları kapladığında bankacılık kımıldayacak yer bulamaz. Bunun çaresi elbette patronların bankalara yeni sermaye koyması ama ne yerli ne yabancı sahiplerin böyle bir ortamda bankalarına yeni sermaye koymalarını düşünmek, boş bir hayalden öteye geçemez.
Güçlü bankacılık sisteminin mimarı eski Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Engin Akçakoca’nın uzmanlığı tartışılmaz. IMF nerede bankacılık sistemi bozulan bir ülke varsa danışman olarak Engin Akçakoca’yı oraya gönderiyor, soruna çözüm bulmasını istiyor. Bildiğimiz kadarıyla yine böyle bir inceleme için daha yeni Belgrat’a gitti.
İşte Akçakoca bir süredir küresel krizin etkilerinin en aza indirilmesi için neler yapılabileceği üzerinde çalışıyor. Bugün Referans Gazetesinde bu çalışmanın detaylarını okuyabileceksiniz.
Özetle, Akçakoca şirketlerin etkilenmeye başladığını, bunun bankaları vurmasının kaçınılmaz olduğunu, biran önce önlem alınması gerektiğini söylüyor. Krizin etkilerini azaltmak için şirketlerin kullandıkları iç ve dış kredilerin zora girip üretimin etkilenmemesi için, önleyici nitelikte bir fon ya da varlık yönetim şirketi kurulması gerektiğini söylüyor.
Şirketlerin işletme sermayesi gereksinimlerinin büyük bölümünü banka kredileri ve tedarikçi kredilerden sağladığını hatırlatan Akçakoca, küresel krizin etkilerinin yayılması ile birlikte, bizde de şirketlerin kredi temininde güçlük çekmeye başladıklarını, bankaların yeni kredi vermemeleri, bazı kredileri geri çağırmaları konusunda herkesin şikayet ettiğini hatırlatıyor. Akçakoca, faizlerin hızla yükseldiğini, akreditif açma komisyonlarının yüzde 3-5’lere çıktığını kaydederek, bu gelişmelerin daha önce yaşadığımız sıkıntıları tekrar yaşamaya başladığımızın bir göstergesi olduğunu ifade ediyor.
Bunun ardından bankaların haciz ve icra aşamasında ön sıraya geçebilmek için, açık kredilerini ihtarname bile çekmeden geri çağırmalarının, vadesi gelmemiş kredileri bile geri çağırmalarının mümkün olabileceğini kaydeden Engin Akçakoca, "Bankalardan böyle bir aşamada ortak hareket etmelerinin beklenemeyeceğini" söylüyor.
FON YA DA VARLIK ŞİRKETİ KURULMALI
Mevcut gidişatın bu şekilde sürmesi halinde açılan kredilerin çoğunun sorunlu hale gelip bilançoları zora sokabileceğini kaydeden Engin Akçakoca, yeni bir bankacılık krizi yaşamamak için şimdiden önlem alınmasını gerektiğini söylüyor.
Ya hemen harekete geçilip bir "önleyici fon" kurulması, ya da geçmişti uygulanan "İstanbul Yaklaşımı"nın yeniden kurgulanıp deveye sokulması gerektiğini kaydeden Akçakoca, aksi takdirde geç kalınacağını, bankaları kurtarmak için fon kurulması gerekeceğini söylüyor. Fonun devlet, işçi ve işveren sendikaları, TOBB, Dünya Bankası ve IMF ile anlaşılıp oluşturulabileceğini kaydeden Akçakoca, işçi sendikaları katılırsa "işçi çıkarmama şartı" bile konulabileceği görüşünde. Bu takdirde kaynağın mevduatta ve tahvil alımında da kullanılabileceğini kaydeden Akçakoca, Fonun satın alma işlemlerinin ise uzun vadeli tahvil ile yapılabileceğini, Fonun bono ve tahvil ihraç edebileceğini kaydediyor.
Bu fonun asıl amacının şirketlerin vadesi gelen ve ödenemeyecek durumda olan yurt içi ve yurt dışı kredileri ile yeni alacakları nakdi ve gayri nakdi kredileri karşılamak olması gerektiğini söyleyen Akçakoca, kredilerin tahsis edildikleri tarihte verilmiş teminatlarının Fon’a devredilmesi, başka bir teminatı ile kullanılmadığının şirket ve krediyi veren tarafından tahahhüt edilmesi gerekeceğini, şirketin daha önce protestolu senedi, karşılıksız çeki ve bankalara ödenmemiş herhangi bir borç sorununun bulunmaması gerektiğini de kaydediyor.
Akçakoca, şirketin yüzde 51 oranındaki hisselerinin kefil olunan krediler tamamen geri ödenene kadar Fona rehin edilebileceğini, bu konuda detaylı çalışmalar yapılıp örneğin bu miktardaki hisse kadar, hisse senedi yoksa sermaye artışı yapılabileceğini ve Fonun aktaracağı miktarın bir kısmını bu yolla aktarılmış olabileceğini söylüyor. Akçakoca bu süre içerisinde şirkette temettü, ikramiye gibi ödemelerin yapılmaması gerektiğini, sermaye artırım şartı konulması gerektiğini kaydediyor. Bu süre içerisinde şirket varlıkları üzerinde hiçbir takdiyatın oluşturulamayacağını kaydeden Akçakoca, kefalet için Fonun yıllık yüzde 2-4 arası bir komisyon alabileceğini belirtiyor. Vade ise 1-2 yılı geri ödemesiz, 5-7 yıl olmalı.
Fonun yönetiminin mutlaka bağımsız olması gerektiğinin altını çizen Akçakoca, aksi takdirde böyle bir fonun yönetilemeyeceğini kaydediyor. Fonun işleyişinde mutlaka çıkış yollarının konulması gerektiğini kaydeden Akçakoca, fon hisselerinin halka veya özel yatırımcılara satılabileceğini söylüyor. Fon yerine aynı işlevi görecek bir "varlık yönetim şirketi" de kurulabileceğini kaydeden Akçakoca, "fonun kuruluşu ve işleyişinde bankaların bilançolarına yük getirilmesinden kaçınılmasının özel önem taşıdığı" görüşünde.
Bütün bu önlemlerle birlikte alınması gereken başka önlemler de olması gerektiğini kaydeden Akçakoca, bunların bazılarının ise Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi’nin (BSMV) sıfırlanması, ara yatırım malının vadeli ithalatında Kaynak Kullanım Destekleme Fonu (KKDF) kesintisinin düşürülmesi olacağını söylüyor. Akçakoca buna karşılık dövize endeksli kredilerde KKDF’nin artırılıp, BSMV’nin de kalkmaması gerektiğinin altını çiziyor. İşte size dört başı mamur reel sektörü ve bankaları krizden kurtarma planı...