SON günlerde yaşanan hareketliliğin nedenini bankacılar, ‘global likidite koşulları’ diye özetliyorlar. Yani global likiditenin Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalara akımının durması, bunun da içeride döviz ve faiz hareketlerine neden olması...
Şimdi gözler Salı günü yapılacak FED Açık Piyasa Komitesi toplantısının sonuçlarına kilitlendi. Bankacılar daha önce belirtilen 0.25 puanlık artışın üzerinde bir artış rakamı belirlenmesini beklemiyorlar. Ancak korktukları asıl şey, yapılacak açıklamada bundan sonra 0.25’lik artırımların yerine daha yüksek oranlı artırımlar yapılacağı anlamına gelebilecek ibarelerin yeralması. Dolayısıyla bekledikleri 0.25’lik artış kararının alınmasıyla yetirmeyecekler, mevcut trendin sürebilmesi için, ileriye dönük FED yorumlarının da geçen aydakiyle aynı olup olmayacağına bakacaklar.
Eğer ABD’deki faizlerin daha hızlı artacağı yönünde bir beklenti oluşursa, o zaman, özetle; dünyadaki atıl fonlar bizim gibi gelişmekte olan piyasalara gitmekten vazgeçip, bunun yerine yatırım yaptıkları zaman daha fazla faiz almaya başlayacakları ABD’ye akacak.
Sıcak paranın bizim gibi ülkelerin ekonomilerine yaptığı etki açık. Bir anlamda çarkların yağlanması ve daha rahat dönmesini sağlıyor. Buna bağlı olarak da, fazla döviz girdiği için kur fiyatları düşüyor, kağıtlara fazla talep geldiği için bu kağıtların faiz oranları düşüyor. Dolayısıyla Hazine’nin borçlanma maliyeti, borçlanmanın halka maliyeti de düşüyor.
Ancak bu paranın ekonomiye kalıcı olarak gelmediğinin, ‘sisteme verilen yağ ile daha rahat dönen çarkların, bir yandan da bu ortam fırsat bilinerek onarılması ve ileride fazla yağa gerek duymadan rahat döner hale getirilmesi’ gerektiği de hiç akıldan çıkarılmamak zorunda.
Bu hafta içerisinde dışarıdan gelen kısa vadeli paranın bir bölümünün geri dönmesi, hem kur fiyatlarını oynattı hem de faiz oranlarının yükselmesine neden oldu. Şimdi bu hareketin sürüp sürmeyeceği, Salı’dan sonra nasıl bir ortam oluşacağı merakla bekleniyor.
Kimsenin şüphesi olmasın ki; içerdeki kısa vadeli yatırımlar çözülmeye başlarsa kur fiyatları da faiz oranları da önümüzdeki dönem daha yukarı gidecektir. Bu kimse için sürpriz olmasın.
2. DALGA GELİRSE...
Bunu şunun için söylüyoruz ki; bu takdirde yeniden ‘faiz oranları çok yüksek’ diye birileri bağırmaya başlayacak, Hükümet üzerinde baskı kurmaya çalışacak, Merkez Bankası’nın faiz artırımına gitmesini engellemeye çalışacaklardır.
Bankacıların ‘2.dalga’ dediği, uluslararası piyasalardan kaynaklanacak yeni ‘global likidite’ sıkıntısının gelip gelmeyeceğini bilemiyoruz. Ama böyle bir dalga daha gelirse, çok doğal olacak sonuçlarına bakıp da paniklememek lazım. Daha doğrusu şu anda yaşadığımız ortamın ‘fazla iyi’ olduğu, o zaman ortaya çıkacak ve daha ‘kendi olanaklarımıza’ uygun bir ortama geçeceğiz. Kimse unutmasın ki; Brezilya Merkez Bankası gelecek 12 aylık enflasyon beklentisi yüzde 5.57 olmasına rağmen, faiz oranlarını 19.25’e çıkardı. Tabi ki bu kadar reel faizi bizim de vermemiz gerekmiyor ama dünyada böyle örnekler var.
Aslında reel faizlerin yükselmesi kaçınılmaz ama Brezilya kadar yükselmemesi de bizim elimizde. Yani global likiditeyi sadece seyretmekle kalır, içeride kendimizi daha güçlü kılacak önlemleri almazsak, Brezilyadaki reel faiz oranları da kaçınılmaz olur.
Faizler, 2. dalga gelirse yükselir ama fazla yükselmemesi için başta IMF’le yeni stand-by anlaşması olmak üzere, gerekli kararların biran önce alınması gerekiyor. Bu da yetmez, Hükümetin yeniden ‘gerekenin yapılacağı’ konusunda piyasalara güven vermesi gerekir.
Böyle olursa yeni faiz ve kur dengesi daha uygun rakamlarda oluşur. Eğer gerekenler yapılmaz, sadece seyredilirse, o zaman faiz ve kur dengesi daha yüksek noktada oluşmak zorunda. O zaman da maliyet çok daha yüksek olacaktır.
Özetle; bu hafta yaşanan 1. dalga sonucu gelinen noktayı, iyi değerlendirip bir düzeltme fırsatı olarak kullanabilmek için, biran önce gerekli önlemler alınmak zorunda.