Paylaş
GEÇEN hafta Cumartesi günü Başbakanlıkta, bankacılarla bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda Merkez Bankası'nın piyasaları normalleştirmek için yapacakları özet olarak anlatıldı. Daha sonra ödemeler sistemi açılıp, ‘‘Bayrama kadar sorun çıkmaması’’ politikasına geçildi.
Bu toplantıya katılan bir bankacı dikkatimizi çekmişti. Sonunda kerameti de ortaya çıktı. Toplantıda bazı bankacıların ‘‘Hazine'nin bankaların elindeki TL tahvillerini geri alıp yerine uzun vadeli döviz tahvili’’ istediklerini öğrendik. Bu isteğin ‘‘meşhur bankacı’’ya ait olduğu ortaya çıktı. Bankalar Birliği yönetiminde olmayan bu kişi Bakan tarafından çağrıldı diyorlar.
Bu kişi 1994 krizinde de sahnedeydi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve ‘‘beyninin yarısı’’ dönemin ‘‘Tedviren Hazine Müsteşarı’’na fakslar geçip, yine aynı önerilerde bulunmuştu. O dönem alttaki bürokratlar karşı çıktığı için, Çiller bu önerileri hayata geçirememişti.
Bu toplantıda da, Müsteşar Selçuk Demiralp, bu bankacı ve önerisine sert tepki göstermiş.
Dün piyasalarda bu öneri yabancı bankacılar tarafından dile getirilmeye başlanmış. Konsolidasyon anlamına da gelen, dövize endeksli tahvil çıkarılacağını söyleyerek işlem yaptıklarını öğrendik.
Bu öneri hayata geçirilirse, bu o anlama gelir. Bunun üstü kapalı bir anlamı da şu: Krizin bütün faturası, Hazine'nin, yani halkın üzerine yıkılmak isteniyor.
Gördüğünüz gibi; yangından mal kaçırılıyor, fırsatçılar yine piyasada, fatura halka kesiliyor.
İşlerine gelen bu öneriyi neredeyse tüm bankalar destekliyor, ama en büyük destekçisinin, sosyal demokrat partilerde son dönem boy gösteren, eski bürokrat bir danışman olduğunu söylüyorlar.
Bürokrasinin tavrı ise şu: Bu öneriyi hayata geçiren Yüce Divan'a gider.
DERVİŞ'E YAZIK ETMEYİN
Hükümet, bürokratlarını harcayarak, Kabinede revizyona gitmeden bu işi atlatmak istedi. Gelen baskılarla, işin bu kadar ucuz olmadığını görmeye başladı. Eski ekonomik programı savunmaktan ve gece-gündüz bunun için çalışmaktan başka suçları olmayan bürokratların harcanması, yerine gelecekler için de ‘‘ibretlik bir olay’’ olarak kayda girdi.
Hükümetin mantalitesinin değişmediğini, kuyruk oluşana kadar akaryakıta zam yapmaktan bile çekindiğini, asıl suçlu olan bakanları değiştirmeye bile yanaşmadığını gören adaylar, gelen tekliflere rağmen, bu üst düzey görevlere gelmek istemiyorlar.
Bu kafayla bu görevlere, ancak emir kulu olacak, Bakana yakın bürokratları getirebileceğini, ama bunun piyasaları iyice kötümser kılacağını gören hükümet, şimdi ‘‘Kemal Derviş’’ kozu oynuyor.
Ecevit, ‘‘Bir talebi yok, danışacağız’’ derken, Mesut Yılmaz parti yöneticilerine ‘‘Merkez Bankası başkanlığını kabul etti, Fischer da iyi seçim diye telefon etti’’ demiş.
Derviş'in, eskiden birlikte çalıştığı Ecevit'i kırmayıp Ankara'ya gelmesini, bayramda belki hazırlanacak program için çalışmasını bekliyoruz.
Derviş'i tanıyan hiç kimse Merkez Bankası Başkanlığını kabul edeceğini tahmin etmiyor. Modelin ancak Derviş'in Bakan olup, belirleyeceği bir bürokrat ekibiyle iç ve dış piyasalara güven vermesi halinde işleyebileceği, aksi halde bu çıkmazın aşılamayacağını, hemen herkes söylüyor.
Eğer doğru değilse, insanın aklına, ‘‘Birileri 'Derviş Merkez Bankası'nı kabul etti' diyerek, acaba Derviş'in önü kesilip, kendi bildik modellerinin altyapısını mı kurmaya çalışıyor’’ sorusu geliyor.
Bizce, bu sorunun aklımıza gelmesi bile, Hükümet ortaklarının bildik oyunlara devam edip, tehlikeyi göremediğini ortaya koyuyor. Umarız, yanılıyoruzdur. Aksi takdirde işimiz çok zor...
Paylaş