Paylaş
Dün bu satırlar yazıldığında Fed kararı açıklanmamıştı. Büyük bir sürpriz olmazsa 0.25’lik faiz artışı yapılacak ve Başkan Yellen, önümüzdeki yıl için 2-3 faiz artışının sinyalini korumuş olacak.
Piyasaların bunu büyük ölçüde satın aldığını, olumlu senaryo olarak gördüğünü biliyoruz. Bu nedenle dün TL’nin, küçük de olsa, değer kazandığını gördük. Diğer para birimlerinde olduğu gibi TL’de de, beklentilerin gerçekleşmesi halinde bir miktar değer kazancı daha beklenebilir. Ancak bu takdirde TL’nin değer kazancının yine sınırlı olacağı, doların 3.40 TL seviyesinin altına inecek kadar değer kazanamayacağının beklendiğini söylemeliyiz. Pek beklenmiyor ama; Fed’in daha yüksek faiz artışı yapması ya da 2017’ye dönük daha agresif faiz artışlarının sinyalini vermesi halinde ise TL’nin, diğer para birimleri gibi, değer kaybetmeye devam edeceği tahmin ediliyor. Eğer bu olumsuz senaryo hayata geçerse, TL’nin nereye kadar gideceği konusunda ise pek bir tahminde bulunulamıyor.
Tüm bu olasılıklar kısa vade için, daha doğrusu önümüzdeki birkaç ay için geçerli diyebiliriz. Daha sonrasına bakacak olursak; Fed’in beklentiler içerisinde davranması halinde bile, diğer para birimleri yatay seyretse de, TL’nin değer kaybının önümüzdeki aylarda süreceği beklentisinin varlığını söylememiz gerekiyor. Çünkü ekonomik ve siyasi ortam Türkiye ekonomisi için risklerin giderek büyüdüğüne işaret ediyor. Bu nedenle de ileriye dönük olarak TL’nin değer kaybının devam edeceği tahmin ediliyor. Tabi ki Fed kararları da, risklerin gerçekleşme durumu da ne kadar değer kaybedeceğini belirleyecek ama kime sorsanız TL’nin değer kaybında yön yukarı doğru gözüküyor.
ENFLASYON VE YÜKSEK DIŞ BORÇ
Siyasi kaygıları bir tarafa bıraksak bile, Türkiye ekonomisinin dengeleri ileriye dönük yeterince önemli riskler barındırıyor. Her şeyden önce bundan sonra enflasyonun yukarı gideceği yönünde büyük bir beklenti mevcut. OPEC’in son aldığı karar doğrultusunda 60 dolarla varan dünya petrol fiyatlarının, 2017 yılında bu seviyede kalacağı, hatta artacağı beklentisi hakim. Bu takdirde zaten birikmiş fiyat artışlarının, akaryakıt zamlarıyla uzun bir süre daha devam etmesi ve tüm mal ve hizmet fiyatlarını etkileyip, enflasyonun yeniden çift haneye çıkma riskini beraberinde getirecek.
Bu gelişme Türkiye ekonomisinin en kırılgan yönlerinden birini oluşturan cari açığın artışına da yol açacak. Ne kadar değiştirilse de, büyüme oranlarının düşük kalması, göstergelerin milli gelire oranlarının daha bozulmasına yol açacak. Türkiye’nin yüksek dış borcu, başka bir deyişle yüksek döviz ihtiyacı kurların daha da yukarı çıkacağı beklentisinde çok önemli rol oynuyor.
Dün Merkez Bankası’nın açıkladığı özel sektör dış borç tablosu da zaten zorluğu açıkça gösteriyor. Geçtiğimiz Ekim sonu itibariyle özel sektörün yurt dışından sağladığı kısa vadeli borçlar yılbaşına kıyasla 3.7 milyar dolar azaldı, 16.8 milyar dolar oldu. Özel sektörün uzun vadeli dış kredi borcu 12.7 milyar dolar atarak 207.6 milyar dolara çıktı.
Ekim sonu itibariyle özel sektörün bir yıl içinde ödeyeceği dış borcun sadece anaparası 68.7 milyar dolar. Ekonominin büyümesi için yeniden borçlanma yapılmasa bile, bir yıl içinde dışborç ödemek için 80-90 milyar dolara ihtiyaç var. TL için yeterince büyük bir risk yani...
Paylaş